9 Eylül 2023

[bisikletle]Türkiye: Anadolu Beylikleri... (Mihalıççık–Sivrihisar)


7 Eylül 2023, Perşembe / Mihalıççık - Sivrihisar, 69 km (5. gün)

 

Saat 4 buçuk gibi ilginç bir rüya ile uyandım. Ama hatırlamıyorum. Tek aklımda kalan ilgimi çok çektiği. Biraz daha uyumaya devam ediyorum. 7 gibi hafiften toparlanma hareketleri. İnsan nedense mecburiyeti pek sevmiyor. Hani ağırdan alırsam geç çıkıp güneşe kalaca’m. O nedenle pek de aheste olamıyorum. Hava ve yol durumuna göz atıp bir de WA’dan ne gelmiş? Jochen Rolling Stones’un yeni albümünden bir parça ve yapılan röportajı yollamış. 80’lik delikanlılar muhteşemler. Hele Mick Jagger, hiç formundan ve görünümünden kaybetmemiş.


Hava artık güneşli. Burnum yandı patlıcan gibi oldu. Çıkmadan güneş kremi sürüyorum. 2 postada 2 kat indiriyorum eşyaları. Kapı önünde yüklenip, çekilen foto sonrası O8.20 yola çıkışım. Dün kahvede yanıma oturan bey bu sabah da masadaydı. Günaydınlaştık... Ve Mihalıççık’dan bir yokuşla ayrılıyorum. İlçe dışında apartmanlar var, yeni binalar, bir Kültür Merkezi görüyorum. A101 de burada. Benim merkezdeki kısım eskiydi demek. Anayola bağlanıp düz devam. Eskişehir için sağdan gidiliyor, ben Sivrihisar’a gideceğim bugün. Tek şerit kaba bir asfalt, çevre her zaman çok güzel. Yolum iniyor. Çok keyifli, pedal basmama bile gerek yok. Yırtıcı bir kuş havalandı. Uçuşunu-gidişini izliyorum. Dik bölümler, dönemeçler geçildikten sonra şimdi ovanın içinde %-4 ile gidiyorum. Bazı yerlerde yamalar var, o bölümler sarsıyor. Yunus Emre Hatıra Ormanı geçiliyor. Süper etraf, otlar biçilmiş, sarı turuncu arası renkte, tarlalar yeniden ekilmeyi beklemekteler. Fotolar videolar çekiyorum. Hava harika, üstümde yelek+kolluklar da var. 23. km.de Yunus Emre’nin türbesi gelecek. Gerçi Türkiye’de sanıyorum 11 tane mi ne varmış. Azerbaycan’da bile olduğu söyleniyor.

 

Yol kenarına konmuş minik kuşlar ben gelmeden havalanıyorlar, gruplaşıyorlar, sonra başka bir yere konuyorlar. Bu gösteriyi her sabah izliyorum. Görmediğimde şaşıyorum. Hava 19,6 °C. Güney yönündeyim, 779 m rakımda. Mihalıççık’tan beri iniyorum, -2’yle. Ama ileride bazı tırmanışlar, inişli çıkışlı bölge olacak. Bir 2’nci şahin daha havalandı. Bunlar havalanınca bayağı uzaklaşıyorlar. Hemen öyle yakına gitmiyorlar. Polatlı diye bir sapak geçtim, 86 km demiş. Ama harita görünmüyor. Zaten Karayolları sadece kendi yollarını işaretliyor. Belediye ve Özel İdare’nin yolları gözükmüyor. Aslında tüm karayollarını gösteren bir harita bulabilsem. 3’üncü bir şahin daha havalandı. Yol kenarındaki, eskiden telgraf teliydi, kalmadı, bunlar elektrik olmalı, tellerin üzerinde oturuyorlar. Veya tünüyorlar mı demeliyim? Değişik bir coğrafya burası. Düzlük ama, dağlar veya tepelerdeki taş yapı, kale gibi gözüküyor. Değil herhalde. Mağara gibi yerler. Ve 4. şahin havalandı, gitti ileride tele kondu. Durup foto çekmek istiyorum ama beni fark edip tekrar havalanıyor. 5’inciyi de gördüm. Bu bayağı büyüktü, tavuk kadar. Durmama, foto çekmeme izin vermiyorlar, hemen kaçıyorlar.

 

Porsuk Çayı üzerinden geçip (ama kurumuş) ine ine geldim Yunusemre’ye. Tren istasyonu var. Vagonlar peş peşe rayların üzerinde beklemekte. Tren yoluna paralel sürüp üzerinden geçtikten sonra geldiğim kavşakta türbe için sola sapıyor, parke taşlı bir yol boyunca -sağda solda levhalarda beyitler yazılı- fazla uzak olmayan, mezar ve külliyenin bulunduğu alana giriş yapıyor, bisikleti bir kenara dayayıp türbeyi ziyaret ediyorum.

 

Külliye alanının içinde Yunus Emre’nin üç türbesi, bir cami ve bir de müze var. Üç türbe mi dediğinizi duyar gibiyim. Evet doğru duydunuz. Şöyle ki; ilk kabir 1947 yılında açılarak Yunus Emre’nin naaşı önce bir sandukaya, sonra 1949’da ikinci bir kabre alınmış. Ardından 1970 yılında buradan da alınarak, bugün gömülü olduğu üçüncü kabre nakledilmiş. Bunlara neden de ilk kabrin Yunan işgali sırasında tahrip olması, daha sonra düşünülen külliyenin yapımı için geniş alana olan ihtiyaç.


Yunus Emre (1240 ?-1320 ?); Tabduk Emre’nin deyimiyle “Bizim Yunus”, 13. yüzyılın ikinci yarısı ile 14. yüzyılın başlarında Anadolu’da yaşamış büyük bir mutasavvıf ve şairdir. Hayatıyla ilgili ilk kaynaklar menkıbe türü rivayetlerden oluşmakla birlikte tekkesi hakkında arşiv kayıtları mevcuttur. Söz konusu menkıbelere Hacı Bektâş-i Veli, Aziz Mahmud Hüdayi ve İbrahim Has’ın eserlerinde yer verilmektedir. Horasan’dan gelip Anadolu’ya yerleşen Türkmenlerin soyundan olup, Tabduk’un müridi, en tanınmış halifesi ve damadı, İsmail Emre’nin de babasıdır. İki büyük eseri vardır; Divan ve Risalet-ün Nushiyye. Divan'da şiirlerini toplamıştır. Aruz ve hece ölçüsü ile yazılan bu eser yedi nüsha olarak kendi içerisinde farklı bölümlere ayrılmıştır. Risalet-ün Nushiyye ise Nasihatler Kitabı anlamına gelen bir eserdir ve mesnevi biçiminde yazılmıştır. 1307 senesinde kaleme alınan eser aruz ölçüsü ile yazılmıştır. Eserin günümüze ulaşmış bilenen beş nüshası bulunmaktadır. Türkçeyi çok güzel kullanmıştır. Bu da Yunus Emre'nin her zaman okunup anlaşılmasında büyük rol oynamıştır. Yunus'un şiirleri tasavvuf ağırlıklıdır. "Yaratılanı sevdik yaratandan ötürü" diyerek hoşgörünün önemini vurgulamıştır. Yunus Emre halk tarafından oldukça sevilmiştir. O nedenle Anadolu'nun çeşitli bölgelerinde adına anıt mezarlar yaptırılmıştır.

MEB


Müze açık olmadığından ziyaretimi 15 dk. sonra bitirip ayrılıyor, şehir merkezine girmeyip Sivrihisar diye soldan devam ediyor ve yeni yapılmış üstü minik taşlarla kaplı bir yola giriyorum. %7’yle tırmanılıyor. Geçen damperliler öyle bir toz kaldırıyorlar ki sanırsın sis bastı ortalığı. Burnumu mu kapataca’m nefesimi mi tutaca’m durumları! Bu zeminde sürmek de kötü. Hem yavaşlatıyor hem kaydırıyor. Tren yolunun bir parçası sağımda. Ve de birden YHT geçmekte. Foto çekmeye hazırlıklı olmadığımdan yakalayamadım-kaçırdım. Gerçi hızlı da değildi. Zaten ne zaman hızlı ki? Adı sadece : )) Güzelce tırmanıyorum da tırmanıyorum da... Sıkıntı yolun evsafında. Araç geçince rüzgar sana doğruysa yandın durumları. Damperliler felaket! Bu yol bitmiş mi, yoksa devam mı edecek? Böyle mi bırakılıyor artık? Araçlar geçe geçe düzeltirler mi deniliyor? (...) Ve 1063 m.de Yayla diye bir kasabaya (veya köy) geldim. Biraz daha düz gidip 1180’e çıkaca’m. Çok keyifli bir yayla burası. İleride tırmanışı gördüm. Arkadan da bir TIR geliyor. Kaç Mustafa kaç! Rüzgara göre konum al.


1100 m.de bir yayla burası. Gene bir yırtıcı kuş havalandı. Şahin olduğunu düşünüyorum. Gerçi tanımam, ayırt edemem atmaca ile. Karnımın açlığını cevizli sucuk ve poğaça ile bastırmaya çalışıyorum. Ne tuhaf, bazen hiç acıkmadan sürebiliyorum. Bazen de kazınma durumları. Amma çok damperli çalışıyor bu yolda. Bunlar nereden ne taşıyorlar? Sağımda uzağımda sağlam küçük bir yerleşim gözüküyor, Dümrek denilmiş sapağında. Solda dev bir mermer ocağı, uzakta. Ama öyle böyle değil. Büyük bir alanı oymuşlar-kaplamışlar. Martura Stones yazıyordu dikili levhada. Saat 10.58, 50,1 km.deyim ve 2’nci bataryaya geçiyorum. Hava 25,4 °C, rakım 1043 m, ortalamam 20,9 km/s. Taşlık kısımlar hariç çok keyifli bir bölge, bir yayla.

 

52. km.de Ankara-Eskişehir karayoluna bağlandım. Feci bir trafik ve gürültü içinde çift şeritli yolun güvenlik şeridinde pedallamaktayım. Yayla keyfi bitti. 16 km kaldı hedefime. 50 km.dir durmadan geldim. Biraz sıkılma durumları başladı. Hele de bu yolun verdiği rahatsızlık da eklenince az dinlenebileceğim istasyon bakınıyorum. Sağdakine girip lokantasına oturmayıp gölgede bir banka ilişip biraz dinleniyorum. Bu arada bir kısa video da hazırlayıp eşe dosta yolladım. Bir bey, Sivrihisar'da muhtarmış, bana görülecek yerleri sıralıyor. Bir de yeni açılmış oteli duyuruyor, Kaytan Otel, ilçe girişindeymiş. 10 dk. sonra tekrar yola çıkıyor ama gene bir istasyonda mola veriyor soda içiyorum (10-). Sıcak da bastırdı, tam da öğle vaktindeyiz.

 

Sonunda Sivrihisar ayırımı geliyor ve sağdan ilçeye doğru yol alıyorum. Girer girmez fazla gitmeden, Pessinus diye bir yönlendirme gözüme ilişiyor. Sivrihisar’ın 16 km güneydoğusunda yer alan bu antik kent, Ballıhisar köyünün bulunduğu Orta Frigya’nın doğu bölümünde. Görmek istediğim yerler olarak işaretli haritamda. Ama bu sefer de olamayacak. Bir ikinci Frigya turu yapacağım zaman burayı da eklemek isterim güzergaha.

 

Asfaltlanması yeni bitmiş, çizgileri çekilmemiş geniş bir yoldan ilçe merkezine gidiliyor. Derken telefon çalıyor ve Konya Mevlana ÖE’den Şeyda Hanım arıyor. “Dün öderim demiştiniz ama rezervasyon parası yatırılmamış” diyor. Nasıl olur, yatırdım, dekontunu da WA’dan yolladım. Hangi No vs. derken Konya’da Meram ÖE’nin ve de Mevlana ÖE’nin hesaplarının ayrı olduğu çıkıyor. Ben ötekine yanlışlıkla yollamışım. Şimdi geri alma işi çıktı başıma. Neyse Şeyda Hanım rezervasyonu tutuyor ve beni bekliyor. Merkez ÖE aranıyor, Hüseyin Bey ismindeki kişi notlar alıyor, bana ait bilgiler alıyor ve dilekçe örneğini yollayacağını söylüyor. Ama pazartesi iade olurmuş. Bu durumda ben 2’nci bir 2200 TL’yi Mevlana ÖE’ye yollamam gerekecek. Pazartesiyi beklemezler. Zaten salı giriş yapacağım. Bu arada ÖE bile 550- TL oldu ki merkez 800 lira.


Önceki gelişimde kaldığım Çini Oteli aramaktayım. 2016 yılının mayıs ayında gelmiştim. Sivrihisar çok değişmiş, büyümüş. O güne ilişkin tur bilgilerini buradan okuyabilirsiniz > [bisikletle]Türkiye: Güney (Polatlı-Sivrihisar)


Çini’deki Fatoş Hanım elbette beni hatırlamıyor ama hikayeyi anlatınca az çok aklına geliyor. Ancak oda falan ayrılmamış adıma. O kadar da konuştuk telefonda. Neyse kaça dediğimde 450 demez mi?! Telefonda 350 demişti, birden 100 lira zam. Sanki ne kaparsam durumları. Uzun lafın kısası 350’den 210 nolu odaya taşınıyorum, 3 postada. Oda tek yataklı, küçük, sevimsiz bir durum. Askı eksik, tek pike hafif gelir. İstiyorum bir tane daha. Ama otelde askı yok. Giyim dükkanından 3 ad. alıyorum onların adına. Koridordaki dolaptan da bir pike daha kapıyorum. Bisiklet girişte kapı arkasına konuluyor. Duş alıp biraz uzanıp 3 buçuk gibi karşıdaki Çeşm-i cihan Sivrihisar Yöresel Yemekler lokantasına  giriyor, az az kuru-pilav-ayran, onlardan ikram salata gibi iki şeyle doyuyorum. Bu da 155- TL ile en pahalı yemeğim oluyor. Ardından hemen üstündeki Kilim Müzesi’ni ziyaret ediyorum. Önceki gelişimde yoktu. 2020’de açılmış, ücretsiz geziliyor. Güzel bir düzenleme yapılmış ama giriş katında kilimlerin yanına açıklayıcı bilgi verilmemiş. Kenarda kilim dokuyan hanıma –ki buranın yöneticisiymiş- durumu-gözlemimi aktarıyorum. Üst kat da güzel. Kilimi hep yerde görmeğe alışık olduğumuzdan yerlerde, camlı sergi gözlerinde sergilenmekte. İyi fikir. Ayriyeten kilim dokuma kursları da verildiğini dinledim yönetici hanımdan. Ve en güzeli de, Tarihi Kentler Birliği Müze Özendirme Yarışması’nda El Sanatları ve Zanaat Müzeleri kategorisinde müzenin ödül almış olması. Kutlarım.

 

Kilimlerden sonra hemen karşısındaki kahvede, masasına oturduğum, İsviçre’de 34 yıl çalışmış bey ile sohbet ediyor, bir kahve (20-) de ona ısmarlıyorum. Orada evlendiği, 3 çocuğun olduğu, boşanıp buraya döndüğü ve yeniden evlendiğini anlatıyor. İnsanımızın Avrupa görmüş olması eminim çok şey katıyordur. Gerçi katmayıp aynı odunlukta dönen yok mu? Ama genel olarak. Hele de sonraki jenerasyonlar tam oralı olmakta.


Gezilecek yerler arasında Kültür Evi’ni bulmanda bir bey (terzi) yardım ediyor, yönünü gösteriyor. Bunlar önceki gelişimde hiç yoktu. Keza lokanta. Hepsi 2020 tarihli. Kültür Evi kapalı gibi duruyor(du), ama çalışan birinin girdiğini görünce açık olduğunu anlıyorum. Nedense açık-kapalı diye bir yazı olmadığı gibi kapısı da örtülüydü. Giren olmasaydı pas geçecektim. Ayaklarıma galoş takıp eski konağa dalıyorum. Burası Sivrihisar’daki yaşamı canlandırmak üzere döşenmiş. Gelenek-görenekler, yöresel kıyafetler ve yemek kültürü, Nasreddin Hoca (ki 1208’de Sivrihisar’ın Hortu Köyü’nde doğmuş)... Kısaca, geçmişten geleceğe Sivrihisar’dan izler diyebiliriz. Ardından biraz daha içerlek olan Zaimağa Konağı’na yürüyorum. 1902 yılında Hacı Ali Ağa tarafından inşa ettirilen iki katlı konak, dönemin mimarisini yansıtmasının yanı sıra Kurtuluş Savaşı'ndaki işleviyle de ayrı özelliği olduğunu okumuştum gelmeden. Burada da giriş katında gene Sivrihisar’daki yaşama ilişkin bir düzenleme var. Zaimağa ailesinin yaşam alanı. Üst kat ise Atatürk Müzesi. Kurtuluş Savaşı sırasında burada yapılmış olan toplantıların, savaşın kaderini belirleyecek kararların alındığını anlatıyor çalışan hanım. Özellikle 24 Mart 1922 tarihinde, Ankara dışında yapılan ilk Bakanlar Kurulu toplantısının gerçekleştirildiğini... Merdiveni kullanarak çıkıyorum üst kata. Toplantının yapıldığı bölüm, Atatürk'ün çalışma ve konaklama odası ile diğer katılımcıların dinlendiği odalarda tarih, konu mankenleriyle canlandırılmaya çalışılmış.

 

İlçenin karakteristik sokakları içinden geçerek arkalara, iç kesimlere doğru devam yürümeye. Binalar küçülmekte, daha fakir bir kesimin oturduğunu sanıyorum. Merkezdeki değişim buralarda görülmüyor. Sokak aralarında fotolar çekerek merkeze doğru geri dönerken; bir çimento kamyonu, arkasındaki dorse kopmuş-ayrılmış yolun ortasında kalıvermiş. İlk defa böyle bir durum görüyorum. Sürücüyle sohbet etmekteyim. Kamyon buraya kadar uzun yoldan gelmiş, o burada devir almış, götürmek üzereyken daha yola çıkamadan bu olay olmuş. Buraya kadar nasıl geldi, ne oldu da burada koptu? Sigorta durumlarından dolayı ekspertiz vs. beklemekte. Aracı kıpırdatamıyor, zaten kıpırdayacak hali yok. Vinç gerekli bunu buradan oynatmak için.

 

Alınan dondurma, pek güzel değil ama, A101’den soda, belediyenin arka sokağından geçip dolanırken terzi beye tekrar rastlıyor, beraber yürüyoruz. Buranın durumunu, evleri, sahiplerini, çarşının esnafını ve kendi terzilik anlayışını dinliyorum kendisinden. Sırada cam teras ve saat kulesi var. Teras da yeni yapılmış. Anlaşılan belediye başkanı oldukça önemli işlere imza atmış. Gerçekten kutlamak lazım kendisini. Tarihi Surp Yerrortutyan Kilisesi’nin yanından, Sivrihisar’ın meşhur kayalıklarının altında bulunan Metin Yurdanur Açık Hava Heykel Müzesi kenarından, tarihi, mitoloji ve masal kahramanlarının bulunduğu genişçe bir alanın içinden yürüyerek ağır ağır çıkmaktayım, Saat Kulesi’ne doğru.


Sivrihisar doğumlu Metin Yurdanur, Türkiye'nin ilk sivil heykellerini yapan heykeltıraşlardan. Başta Ankara olmak üzere Türkiye'de ve yurt dışı ülkelerde gerçekleştirdiği anıt heykeller ile tanınır. Genellikle bronz malzeme ile eser üretir. Ankara Garı önünde bulunan ve şehrin ilk sivil heykel olma özelliğini taşıyan Miras, Abdi İpekçi Parkı'nda bulunan Eller, şehrin simgesi haline gelmiş heykelleridir. Ama çok daha fazlası vardır, dünyaya dağılmış 100’ün üzerindedir. Sanatçıyı tanımak isterseniz > Metin Yurdanur


Saat Kulesinin ihtişamlı görüntüsünün altında yer alan Seyir Terasından ilçenin dört bir yanına bakmak mümkün. Bolca panoramik fotolar ve video çekiyorum. Okuduğum kaynakta; 1902 tarihli Ankara Salnamesi’nde saat kulesinin 1899 yılında dönemin kaymakamı Mahmut Bey ve belediye reisi Yüzügüllü Hacı Mehmet Efendi tarafından yaptırıldığı kaydedilmektedir. Ayrıca salnamede saatinin Avrupa’dan getirildiği de anlaşılmaktadır... denilmekte ve ağırlıkla çalıştığı, haftada iki kez kurulduğu, buçuklarda bir kez, tamlarda 1 dakika aralıklarla iki kez saat sayısı kadar vurduğu anlatılmış. Üst üste bindirilmiş üç bölümden oluşan kare prizma gövdesi 12 metre yükseklikte. İkinci bölümünde parmaklıklı bir balkon görülüyor.

 

Dönüşte Mete arıyor uzun uzun konuşuyoruz. Hava karardı. Ermeni kilisesine giriyor, ama içeride aydınlatma yok, karanlık, o nedenle sadece dıştan fotolayabildim. İçte kenarda şövalelere konulmuş çalışmalar görülüyor. Sergi mi açılmış burada? Anadolu’nun en büyük 3 kilisesinden biri olan Surp Yerortutyun Kilisesi; 1650’de inşa edilmiş olup, 1876’da yangın sonucu zarar görmüş ve 1881 senesinde Patrik Nerses Varjabedyan döneminde mimar Mintes Panoyat tarafından yeniden inşa edilmiş. 1853-56 Kırım Savaşında, padişah Abdülmecid fermanı ile Kırım ve Kafkasya’dan göçmen olarak, Sivrihisar’a yerleşen Ermeniler, Sivrihisar’ın kuzeyine Hisar ile Baba çeşmesi arasına Yazıcıoğlu kalesi ve kayalığın eteklerine yerleşmişler. Sivrihisar’da yaşayan Ermeniler 19. yüzyılın sonuna doğru sayıları iyice artmış ve artık bir Ermeni Mahallesi oluşturmuşlar. Bölge olarak bakıldığında, 19. yy.da Ermenilerin, toplum yapısında ve çevre bölgelerin etnik yapısında önemli bir yer tuttuğu, Sivrihisar kültürüne ciddi katkıda bulunduğu bilinmekte. Özellikle el sanatında (kuyumculuk), terzilik, bağcılık ve yemek çeşitleri halen sürdürülmektedir deniliyor. Ancak tüm bu güzelliklerin arka yüzünde, tarihimizin hiç hoş olmayan, 1915 Tehciri çıkıyor karşımıza. Hepsini sürmüşüz.

Vikipedi


Dönüş yolumun üzerindeki 8 asırlık, Anadolu’daki en büyük ahşap direkli camilerin nadir örneklerinden biri olan Ulucami’deyim. Caminin en eski kitabesi 1231-32 tarihini taşımaktadır. İlk yapının banisi Sivrihisarlı kadı Leşker Emir Celaleddin Ali Bey’dir. Yapı, bugünkü biçimine 1274 tarihinde Mevlana Celaleddin Rumi’nin müritlerinden ve III. Gıyaseddin Keyhüsrev’in naiplerinden Mikail bin Abdullah (Emineddin Mikail) tarafından kavuşmuştur. Fatih Sultan Mehmet dönemi kadılarından, İstanbul’un ilk Kadısı Hızır Bey bu camiyi 1440 yılında onartmıştır... denilmekte. UNESCO Dünya Mirası geçici listesindeki camiyi güzelce fotoluyorum.

 

Dikkatimi çeken, ilçede geri dönüşüm kumbarası olmaması. Nedense taşrada bu konular halen es geçilmekte. Otele dönmeden önce uğradığım Bim’de 0,5 l su kalmamış, 0,25’lik de istemiyorum, fazla pet şişe, o nedenle A101’den alıp bir de kefir ve Eti Tadımca ile biraz daha dolanarak geçen zaman sonunda gezi notlarını yazmak üzere odadayım. Ama uykunun feci bastırmasıyla günü sonlandırıyorum.


- Çini Otel 0222 7113000 Fatoş hn.

 




 












Mihalıççık-Sivrihisar

Tur tarihi: 7 Eylül 2023

Alınan yol: 69,10 km
Ortalama hız: 21 km/s

En yüksek hız: 56,7 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 17 dk, dışarıda geçen süre 4 s 27 dk

En yüksek sıcaklık 30 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 24,8 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1053,5 m, kaybı (iniş) 1272,4 m
En düşük yükselti 733,1 m, en yüksek 1322,7 m

 

Garmin yol bilgileri Mihalıççık–Sivrihisar

 

Relive yol bilgileri Mihalıççık–Sivrihisar


08.20 hareket saatim.


Mihalıççık’dan bir yokuşla ayrılıyorum. İlçe dışında apartmanlar

 var, yeni binalar, bir Kültür Merkezi görüyorum. 





Tek şerit kaba bir asfalt, çevre her zaman çok güzel. 


Yolum iniyor. Çok keyifli, pedal basmama bile gerek yok.



Süper etraf, otlar biçilmiş, sarı turuncu arası 

renkte, tarlalar yeniden ekilmeyi beklemekteler. 





Değişik bir coğrafya burası. Düzlük ama, dağlar veya 

tepelerdeki taş yapı, kale gibi gözüküyor.




Porsuk Çayı üzerinden geçip (ama kurumuş) ine ine

 geldim Yunusemre’ye. Tren istasyonu var.





Tren yoluna paralel sürüp üzerinden geçtikten sonra...


... geldiğim kavşakta türbe için sola sapıyor…


… parke taşlı bir yol boyunca -sağda solda 

levhalarda beyitler yazılı- fazla uzak olmayan…


… mezar ve külliyenin bulunduğu alana giriş yapıyorum.



Külliye alanının içinde Yunus Emre’nin

 üç türbesi, bir cami ve bir de müze var. 



Yunus Emre Türbesi






Şehir merkezine girmeyip Sivrihisar diye soldan devam ediyor ve

 yeni yapılmış üstü minik taşlarla kaplı bir yola giriyorum.



Güzelce tırmanıyorum da tırmanıyorum da...


Sıkıntı yolun evsafında. Araç geçince 

rüzgar sana doğruysa yandın durumları. 


Damperliler felaket! Bu yol bitmiş mi, yoksa devam mı edecek?


Çok keyifli bir yayla burası.


Solda dev bir mermer ocağı, uzakta. Ama öyle böyle

 değil. Büyük bir alanı oymuşlar-kaplamışlar.


Amma çok damperli çalışıyor bu yolda. Bunlar nereden ne taşıyorlar?


Taşlık kısımlar hariç çok keyifli bir bölge, bir yayla.


52. km.de Ankara-Eskişehir karayoluna bağlanıyorum.



Feci bir trafik ve gürültü içinde çift şeritli yolun güvenlik

 şeridinde pedallamaktayım. Yayla keyfi bitti.



Biraz sıkılma durumları başladı. Hele de bu yolun verdiği rahatsızlık

 da eklenince az dinlenebileceğim istasyon bakınıyorum.




Sonunda Sivrihisar ayırımı geliyor ve sağdan ilçeye...  


... doğru yol alıyorum.

Asfaltlanması yeni bitmiş, çizgileri çekilmemiş

 geniş bir yoldan ilçe merkezine gidiliyor.



Çini Otel



Çeşm-i cihan Sivrihisar Yöresel Yemekler



Kilim Müzesi


Kilimi hep yerde görmeğe alışık olduğumuzdan 

yerlerde, camlı sergi gözlerinde sergilenmekte.






Kuşun kanadında haberin var…


Kültür Evi 


Burası Sivrihisar’daki yaşamı canlandırmak üzere döşenmiş. 


Gelenek-görenekler, yöresel kıyafetler ve yemek kültürü…



Kısaca, geçmişten geleceğe Sivrihisar’dan izler diyebiliriz. 








Zaimağa Konağı


Giriş katında Sivrihisar’daki yaşama

 ilişkin bir düzenleme var. 




Zaimağa ailesinin yaşam alanı.




Üst kat Atatürk Müzesi.


Atatürk'ün çalışma ve…



… konaklama odası. 





İlçenin karakteristik sokakları içinden geçerek

 arkalara, iç kesimlere doğru devam yürümeye. 



Binalar küçülmekte, daha fakir bir kesimin oturduğunu 

sanıyorum. Merkezdeki değişim buralarda görülmüyor. 



Haznedar Camii


Bir çimento kamyonu, arkasındaki dorse 

kopmuş-ayrılmış yolun ortasında kalıvermiş. 


İlk defa böyle bir durum görüyorum. 


Hoş Kadem Camii




Çini Otel


Adalet Sarayı




Sivrihisar Belediyesi








Metin Yurdanur Açık Hava Heykel Müzesi 


Surp Yerrortutyan Kilisesi


Metin Yurdanur Açık Hava Heykel Müzesi 





Panoramik Sivrihisar


Surp Yerrortutyan Kilisesi


Saat Kulesi



Surp Yerrortutyan Kilisesi


Sivrihisar by Night






















































Anadolu’daki en büyük ahşap direkli camilerin

 nadir örneklerinden biri olan Ulucami





























6. gün (devamı) Sivrihisar-Emirdağ - 4. gün (öncesi) Nallıhan-Mihalıççık