23 Haziran 2020

bisikletle “En Baba Gün”de Tur

21 Haziran; hem Babalar Günü hem de En Uzun Gün olacaktı. Bir taraftan da yağış gösteriyordu Meteo. Ancak hiç de yağacakmış gibi görünmediğinden Firu’yla Aydos taraflarına pedal basalım dedik.

Önce ‘Babalar Günü’: ilk kez 19 Haziran 1910′da Washington'un Spokane şehrinde kutlanmıştır. 1924 yılında ABD Başkanı Calvin Coolidge kutlamaları desteklemiş; ama resmi olarak Babalar Günü ilan etmemiştir. 1966 yılında ise o dönemin başkanı Lyndon Johnson, her yıl haziran ayının üçüncü pazarının Babalar Günü olarak kutlanacağını açıklayan bir bildiri yayımlamıştır. 1972 yılındaysa başkan Richard Nixon'ın imzasıyla Babalar Günü yasal olarak ABD'de resmi tatil ilan edilmiştir denilmekte. Ortaya çıkış hikayesi ise: Bir Amerikan İç Savaşı gazisinin kızı olan Sonora Smart Dodd, Anneler Günü gibi babaların da bir günü olması gerektiğini düşünmekteydi. Dodd'un babası annelerinin yokluğunda altı çocuğunu tek başına büyütmüştü. Babasının doğum günü olan 5 Haziran'ın Babalar Günü ilan edilmesi için çalışmalara başlamış ama bu çalışmalar o tarihe yetişemeyerek kutlamalar haziran ayının üçüncü pazar gününe ertelenmiştir.

Sonra da ‘En Uzun Gün’: 21 Haziran tarihinde gerçekleşen yaz gündönümünde Yengeç Dönencesi güneş ışınlarını dik açı ile alır. Dünyanın şekli, hareketleri ve eğik yapısı sonucu oluşan bu döngü sonucunda gece gündüz sürelerinde değişiklikler yaşanır. Yani bu tarih itibari ile örneğin kuzey yarım kürede en uzun  gündüz yaşanırken güney yarım kürede de en uzun gece yaşanır. Bugünden sonra da kuzey yarım kürede gündüzler kısalmaya, güney yarım kürede de geceler kısalmaya başlar... olarak açıklanmış.

11’e doğru evden çıkıp, ilkin hemen yakında gördüğümüz bir minik kediyi daha güvenli bir bölgeye taşımak istiyor, ancak yerinde bulamayıp yolumuza devam ediyoruz, TEM üzerinden geçip Ferhatpaşa denilen semte doğru. Sokak yasağı nedeniyle hamlamış olup ardından çıktığım ilk gün ancak High ile tırmanabildiğim YEDPA yokuşunu bugün Eco ile çıkabiliyor olmak mutlu ediyor beni, ancak halen kiloları veremedim. Benim uzun soluklu bir tur yapmam lazım. Onu da nasıl-nereye-ne zaman yapayım diye daha karar veremedim. ÖE’ler, oteller, lokantalar, kahveler steril midir? Ne derece dikkatli olmalı? Kafamda dolanan bir yığın soru.

Sağımız tepe, hafif de ormanlık. Solumuz lojistik şirketleri, araç parkları, hurdacılar, bir iki lokanta, otelimsi bir yer -herhalde randevu evi- şeklinde sürüyor. Daha önceki gelişimizde de gördüğümüz, eski bir Amerikan okul otobüsü (school bus) önünde bir hatıra fotosu alıp Maltepe Cezaevi yönüne doğru pedallamaktayız. Hapishanenin önündeki yol halen inşaat halinde. Bir üst geçit yapılmakta, bu nedenle trafiğe kapalı. Düz devam edip eski kamyonların, otobüslerin, TIR’ların satılık olduğu bir dizi şirketler geçilip Yakacık’a varmak istiyoruz. Orada bir mola verir, kahvaltımızı ederiz.

Dev Çınar ağaçlarının altında bulduğumuz taburelere yerleşip çaycıdan 2 soda ısmarlıyoruz. Tanesi 2 lira olmuş. Her şey uçmuş vaziyette. İktidarın muhteşem ekonomik politikası sonucu enflasyon yüzde 12,1 denilmekte. Sebebi ise dış mihraklar. Türkiye’nin büyümesini istemedikleri için sürekli bizimle uğraşıyorlar. Utanmadan bunu temcit pilavı gibi ısıta ısıta önümüze sürüyorlar. Bilir misiniz temcit pilavının ne olduğunu? Özelliği, iftardan kalması veya iftardan sonra yapılarak sahura kadar bekletilmesi, sahur vakti de ısıtılarak yeniden sofraya sürülmesidir.

Arkamızdaki ağaç 1714 tarihli Doğu Çınarı (Platanus orientalis); Anavatanım Türkiye, Balkanlar, İran ve Hindistan’dır. Çınargiller (platanaceae) ailesindenim. Çok heybetli ve gösterişli olan habitusum geniş bir tepe yapar. Büyük boylu, yaprağını döken bir ağacım. 55 m boya, 8,5 m gövde çapına ulaşabilirim. Ortalama 2000 yıl yaşarım. Yaklaşık 6 m gövde çapı ile ülkemizdeki en kalın türüm İznik’te bulunmaktadır. Başlangıçta gövde kabuğum açık gri veya yeşilimsi gri renkli, daha sonraki dönemlerde küçük levhalar halinde kalkar ve yavaşça dökülür. Yapraklarım derin loplu, oval ve yıldız şeklindedir. Önceleri koyu yeşil renkte, sonbahara doğru sarı ve kahverengi olur. Erkek çiçeklerim kırmızı renkli, küresel kurullar oluşturur. Bu kürelerin birkaçı bir sapın üzerine dizili olabilir. Dişi çiçek kurullarım bir ya da birkaçı bir sapın ucunda tüylü, kahverengi küreler biçimindedir.
Uzun bir sap üzerinde, 2-6 adetten oluşan küre biçimli meyvelerim vardır. Meyvelerim önceleri yeşil, sonbaharda olgunlaştığında açık kahverengidir.
Yapraklarım ve kabuğum tıbbi alanlarda kullanılmakla beraber sanatçılar tarafından yaprak oymacılığı için de kullanılmaktadır. Odunum, iç mekan mobilyalarının yapımında kullanılmakta, dallarım ve köklerimden kumaş boyası elde edilmektedir. Ülkemizde “Milli Ağaç” olarak bilinirim. Bunun nedeni Osmanlı İmparatorluğu’nun kurucusu Osman Bey’in rüyasına dayanmaktadır... denilmekte önündeki kare kodu okuttuğunuzda.

Burası güzel bir mekan. Ağaçlar öylesine keyifli hale getirmiş ki ortalığı. Eskiden daha çok bank-masa bulunurdu. Korona nedeniyle azaltmışlar anlaşılan. Varujan burayla ilgili anısını paylaşmıştı benimle geçenlerde: Aydos-Yakacık yazını okuyunca 1970’lerdeki hali aklıma geldi; suyu, havası, ayazması meşhurdu. İlk döner Hasır lokantası Yakacık meydanında açılmıştı.  Meydandan ayazmaya sepetli 3 teker motorlar servis yapardı. Yazın Rum, Ermeni, Yahudi aileler oturur, denize Süreyya plajına dolmuş kalkardı. Geçen yaz bisikletle bir gittim şok oldum, bitmiş. Meşhur vezir çeşmesi vardı, 7/24 sıra olurdu. Suyu içilmez yazıyor, eski, dar sokaklarında  dolaştım, taş evler yıkılmış, ayazmanın suyunu kesmişler. Kuyu kebabı meşhurdu, olmuş Adana kebap. Oradan devam edip Maltepe cezaevi aşağı Kartal yaptım... İstanbul’un en güzel manzaralı yerlerinden biri idi, maalesef... Evet, bizim eskiyi muhafaza etme gibi bir özelliğimiz yok. Hepsini yıktık, sahip çık(a)madık. Garip! Avrupa kentlerine baktığımda nasıl özenle koruduklarını görmek gerçekten imrendiriyor. Masal diyarı gibi şehirler, biblo gibi evler... Sanırım bizdeki göçebe geni halen kendini belli ediyor. Geldiği yerle ilişik hiç bir bağ kuramıyor. Ona ait değil, sonradan istila ettiği bir yer. Yağmalamaktan öte düşüncesi yok!

Yakacık sonrası biraz daha Velibaba’ya doğru tırmanıyor, ancak huzur evlerinin yakınlarından kendimizi sahil yoluna doğru salıyoruz. Uzunca ve dik bir yokuş. Asfalt da yeni döşenmiş, yağ gibi kayıyor velespit.

Geldik Pendik YHT istasyonuna. Buradan sahil yoluna geçmek zor değil, defalarca yaptık. Pendik Belediye Başkanı etrafa astığı afişlerde “En Baba Günümüz Kutlu Olsun” demiş. Biz de kendilerine gönderme yapmak istedik ve tura bu adı verdik. Biraz argo bir hava oldu değil mi? Acaba kaç çeşit baba vardır? Aklıma 6 tane geliyor: İskele babası, Şam Baba, Mafya babası, Noel Baba, Bektaşi Babası, Gül Baba... Başka?

İstanbulMarina’da dondurma isteğimizi Mado’dan karşılıyoruz. Topu 5,5 lira olmuş. Ama tadı güzel, neme lazım. 2’şer topu kafeterya önünde götürüyoruz. Güvenlik görevlisi uzun süre bizi kesiyor. Hafiften gelir gibi yapıyor ama az kala yön değiştiriyor. Bekledim, gelsin de itiraz etsin durmamıza. Bunların da bazıları işgüzar oluyorlar. Orada durma, buraya girme. Gelin-güvey olan çok. Bir keresinde YK-Sanat’a çıkıyorum. Sırt çantamda aldığım bir şişe içki var. X-cihazında görüyor, bununla giremezsin diyor. Nasıl-niçin-neden sorularını cevaplayamıyor. Belli ki gelin-güvey durumları. Amirini aratıyorum. Uzatmayayım, tabii ki giriyorum sonunda şişeyle JJJ Daha sonra şikayetime gelen cevaptan, YKS’nin böyle bir talimatı olmadığı, güvenlikçinin işgüzarlığı olduğu anlaşılıyor.
Dragos kazı alanı

Gezimiz sahilden Bostancı’ya kadar sürüyor. Maltepe’ye kadar asfalttan, sonrasını bisiklet yolundan. Dragos’ta kazı alanını gezmek istiyoruz ancak kilitli olduğundan bunu gerçekleştiremiyoruz. Belediyenin sayfasında; 1974-1977 yılları arasında, sahilindeki Tekel Sigara Fabrikasına ait kamp alanında yapılan kazı çalışmalarında, Geç Roma, Erken Bizans Dönemine ait hamam kalıntısı tespit edilmiştir. Hamamın 6. yy’da yapılmış olduğu ve 14. yy’a kadar kullanıldığı da belirtilmektedir. Eski dönem kazılarından sonraki çalışmalar, Kartal Belediyesi Başkanlığı’nın projelendirilmesiyle 2010 yılında ilk olarak Hamam kalıntısından başlamış daha sonra güneyindeki kilise ve batısındaki bir yapı kalıntısı ile devam etmiştir... denilmekte.

Bostancı Caffé Nero’da verilen bir molayla biraz nefesleniyor, biraz da kafein takviyesi almış oluyoruz. Dikkat çekici şekilde bisikletli geçiyor önümüzden. Oldukça yaygınlaştı. Korona’nın katkısı mı acaba?

Bağdat Caddesi belki de İstanbul’un en güzel caddesi olma özelliğini halen korumakta. Hem yol kenarındaki muhteşem Çınar ağaçları, hem mağazaları, kafeleri, lokantaları ve de ahalisi ile çağdaş bir görünümde. Bugün trafik de öylesine sıkışık değil, hızlıca Göztepe’ye gelebildik. Firuzan’ın buradaki veterinerine uğrayıp bakımını üstlendiği köpeği ziyaret ediyoruz. Kocaman bir Kangal, yaşlıca da. Sokağa atılmış, açlıktan ölmek üzereyken Firu bulmuş. Şimdi yavaş yavaş kendine geliyor, ama halen ayakta durmakta zorlanıyor.

Artık dönüşteyiz. Hızla sokak araları, ana caddeler, alt geçitler, trafik ışıkları, kavşaklar, arabalar, otobüsler, yayalar geride kalıp eve vardığımızda saatimiz 58 km’yi gösteriyordu.














bisikletle “En Baba Gün”de Tur: Dudullu-Ferhatpaşa-Yakacık-Pendik-Bostancı-Göztepe-Dudullu

Tur tarihi: 21 Haziran 2020
Kat edilen mesafe: 58,60 km.
Ortalama hız: 15,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 3 sa. 41 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 35 dk.
En yüksek sıcaklık 36 ˚C, en düşük 26˚C, ortalama 31,8 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 568 m, kaybı (iniş) 570 m.
En düşük irtifa 0 m., en yüksek 223 m.





Sağımız tepe, hafif de ormanlık. 

Solumuz lojistik şirketleri, araç parkları, hurdacılar,
 bir iki lokanta, otelimsi bir yer.


Eski bir Amerikan okul otobüsü önünde bir hatıra fotosu alıp... 

... Maltepe Cezaevi yönüne doğru pedallamaktayız.


Yakacık, dev Çınar ağaçlarının altında bulduğumuz taburelere
 yerleşip çaycıdan soda ısmarlıyoruz. 

Arkamızdaki ağaç 1714 tarihli Doğu Çınarı 


Burası güzel bir mekan. Ağaçlar öylesine keyifli hale getirmiş ki
 ortalığı. Eskiden daha çok bank-masa bulunurdu.


Yakacık sonrası biraz daha Velibaba’ya doğru tırmanıyor, ancak
 huzur evlerinin yakınlarından kendimizi sahil yoluna doğru salıyoruz. 

Pendik Belediye Başkanı etrafa astığı afişlerde “En Baba Günümüz
 Kutlu Olsun” demiş. Biz de kendilerine gönderme
 yapmak istedik ve tura bu adı verdik. 

İstanbulMarina’da dondurma isteğimizi Mado’dan karşılıyoruz.