8 Mayıs 2024, Çarşamba / Beypazarı - Güdül, 35 km (4. gün)
Akşam Zafer Beyle buluşacaktık, ancak top oynarken bileğini burktuğundan iptal ettik. Bunun üzerine ben de biraz ilçe içinde dolaştım. Hava kararmıştı. Sarı sokak lambaları aydınlatıyordu ortalığı. Çarşıdaki dükkanların büyük kısmı kapanmış, kapanmak üzereydiler. Migros’tan alınan Gong ile dolandım. Bugünkü pazarın tezgahlarını kuranlar vardı. Ama soğumuştu ortalık, fazla da oyalanmadan odaya dönmüştüm. Akşam PSG ile BVD futbol yarı final maçını izledim, saat 12 gibi de yatmıştım.
Rahat bir uyku çektim. Çoraplar gene ayağımda. Ama sabah bisikleti yerinden çıkartma zorunluğu nedense tedirgin etmişti. 5’e doğru odaya kadar ulaşan ezan sesiyle silkelenip, 5 buçuk gibi uyanıp, biraz oyalanıp, sonra yataktan çıkıp hazırlanmak ve 7 buçuğa doğru iki postada çantaları taşıyıp, bisikleti depodan alıp, merdivenlerden indirip, çantaları takıp... Bugün hareket saatim 07.45 oluyor.
Gece bekçisinden alınan yol tarifiyle turizm ofisine kadar gelip, Kıbrısçık’tan geldiğim yolun kenarından karşı şeride geçip Ankara yönüne doğru hafif bir yokuş çıkıyorum. Az sonra gelen kavşak Güdül için soldan-karşıdan gitmem gerektiğini gösteriyor. Tek şerit bir yoldayım. Bugün uzun değil gideceğim ilçe, 33 km. Güdül’ü de görmek istiyordum. Yıllar önce planladığım bir tur geçecekti ancak değiştirmiştim rotayı, gelemedim. Cittaslow olması da hoşuma giden bir özelliğiydi.
Hava açık, sıcak hatta. Gelincikler çoğaldı, yol kenarlarını ve tarlaları süslemekte. Yeşillerin içinde kırmızı kırmızı çok güzel parlıyorlar. Yanı sıra beyazlar, morlar sarılar da var. Etraf çok güzel. Sağımda buğday ekili, arkası tarla, biçilmiş. Silo depoları görüyorum, tarların ortasından geçen dev elektrik hatları... Zaten geride TEİAŞ’ın bir işletmesi de vardı. Sağımda bir hayli fazla solar paneller var. Demek burada bir GES kurulmuş. Türkiye genelinde yenilenebilir enerjiye ilgi arttı, ancak yanlış seçilen yerler -orman arazileri, tarım alanları, meralar ve milli parklar- doğayı yok etti denilmekte. RES’lerin yapılacağı alanlara büyük TIR’ların girebilmesi için ağaçlar katledildi. HES’ler Karadeniz’in derelerini kuruttu. Küresel çapta artan çevre bilinci ve iklim değişikliğiyle mücadele çabaları bir yanda, her şekliyle gereken enerji ihtiyacı diğer yanda. İki tarafı keskin bıçak! Nasıl kullanırsın?
Aniden trafik çoğaldı. Hep bana doğru karşıdan geliyordu araçlar şimdi birdenbire benim yönümde gelmeye başladılar. 8,5 km.deyim ve düzgün asfalt sonlanıyor, yerini sıkıntılı, kaba, delikler ve yamalarla dolu bir yol alıyor. Çok sarsıyor velespiti. Dangıl dungul gidiyoruz. Bozuk satıh diye uyarmışlar ama ne faydası var! Gitmek zorundasın. Neden düzeltmezsin ki?
Solumda uzakta tarlada çalışan işçiler görüyorum. 20 kişi kadar kalabalık bir grup. Ne yapıyorlar acaba? Ekiliyor mu biçiliyor mu? Çiftçilik de zor iş be... Hem hava şartlarına bağlısın hem de bedenen çok çalışmak zorundasın.
Doğuya doğru yol alıyorum. Sabahın bu saatinde minik kuşlar ortalıkta uçuşuyorlar. 14’üncü kilometrede o kaba asfalt yerini daha az kaba asfalta bırakıyor. Bu da insana sanki nimet gibi geliyor. Birini zora alıştırmak isterseniz daha zorunu önce verin ki az zoru ona iyilik gibi gelsin : )) 14,85 km.deyim. Saat 08.49, hava 15,5 °C, ortalamam 18 km/s, rakım 734 m. 20 km yolum var daha. Şimdi sağda ileride kalabalık bir sürü yol almakta. Peşlerinde iki çoban köpeği, az gerideler. Acaba beni nasıl karşılayacaklar merakı ve tedirginliği içinde oraya bakmayarak düz ileriye bakarak geçmekteyken bir de ne göreyim? 3’üncüsü solumda, yola çok yakın bir konumda gelmekte. Neyse ki hiçbiri benimle ilgilenmedi, rahatça devam edebildim yanlarından.
Yalakderesi üzerinden geçtim, suyu cılız akıyordu. Bir tilki yolu geçmekte. Beni fark eder etmez vın dedi kayboldu tarlanın içinde. Ama öyle güzeldi ki. İlk defa bu kadar net ve yakından görebildim. Kulakları, kuyruğu… Derler ki; önünden tilki geçerse uğurludur : )) Hadi bakalım.
1 km.lik bir tırmanış oldu, %10 yazıyordu ama %12’yi, hatta 13’ü de gördüm. Asfalt kabalaştı, gene o rezil asfalt, teker de iyi yuvarlanmıyor, zorladı. İniyorum yeniden, ve bir köprü, gene bir dere, Süvari yazıyor önünde. Şöyle bir bakıyorum, solum müthiş gözüküyor. Bir kanyon olmalı. Duramadım ama. Yokuş indiğimden karşımdaki rampayı çıkayım diye hızımı kullanmak istedim. Ve çıktığım yerde rakım 770 m. Saat 08.56, hava 17,6 °C, geride 18,69 km bırakmışım. Ortalamam 17,4 km/s.
Minik kuşlar, 4’lü 5’li gruplar halinde önümden uçuyorlar. Bir de dümdüz uçmuyorlar. Ani hareketler yapıp sağa-sola-yukarıya çıkıyorlar. Bunları izlemek çok keyfi veriyor. Hatta olmadıklarında insan merak ediyor. Nerede buranın kuşları? Doğa uyanmış, tüm renkleriyle. Sarısı-kırmızısı-moru-beyazı, yeşilin içinde çok güzel parlıyorlar, yeniden doğuşun nefesi gibi.
Geçenlerde sivrisineklerle ilgili okuduğum ilginç bir yazı vardı. Neden şimdi aklıma geldi bilmiyorum ama; sivrisinek hedeflerini tespit etmek için çeşitli yöntemler kullanıyor; kızılötesi görüşle avlanıyor ve ısı yayılımını görebiliyor. Örneğin 60 metre uzaklıktan her nefeste verdiğimiz karbondioksiti tespit edebiliyor. Birkaç metre daha yaklaştığında ayaklarımız, koltuk altlarımız ve derimizden yayılan kokuları algılamaya başlıyor. Yaklaşık 15 metreden itibaren bizi karanlık siluetler olarak görmeye başlıyor. Isı dalgaları onları konacakları en iyi yerlere yönlendiriyor ve final: Ayaklarındaki reseptörler yardımıyla nereyi ısıracağına karar veriyor... Ama gel gör ki sadece dişi sivrisinekler bizi ısırıyor : ))
Bir yol ayırımında sanki düz mü U dönüşümü ikileminde kalıp ileride Güdül 20 km yazısını görünce sağa saparak devam ediyorum. Düz Uruş’a gidiyordu. Ve 25,3 km.de bataryayı değiştiriyorum. Dünden kalan bataryayı kullanıyordum, tek çentik gitmişti. Saat 09.23, hava 17,5 °C, ortalamam 17,5 km/s, rakım 834 m. 10 km.den az kaldı Güdül’e. Yolun bozukluğu inişleri de zorlaştırıyor. Çıkan ses ve sallantı sıkıntı vermekte.
29’uncu kilometrede gene %10’dan 1 km.lik bir tırmanış geldi ve onunla 730 m rakıma çıktım. İnişli çıkışlı ilerliyorum. İleride bir yerleşim gözüktü. Herhalde Güdül orası. (...) Ve ilçe yazısı önünde çekilen foto sonra şehir merkezine ulaşıyorum. Kahvaltı etmemiştim, fırından alınan iki poğaça ile caminin yakınındaki çaycıda içilen çay (5-), kalacağım konukevinden Yiğit Beyi arayıp geldiğimi bildiriyor, belediyede konuştuğum Muhsin Bey (Yaz. İşl. Md.) ile tanışmak üzere belediye binasını bulup 1. kattaki odasına çıkıyorum. İçilen çay eşliğinde konukevinin gecesinin 500 lira olduğunu öğrenmemle neredeyse boğulacaktım içtiğim çayla. Yani burada misafir edilmeyece’m. Çok alıştım bu işe : ))
Konukevi 1-1,3 km kadar şehir dışında, Kızılcahamam yolu üzerinde. Bisikletle gitmek sorun değil ama sonrasında merkeze gelip gitmek için yürümek lazım, bayağı. Başka da seçenek yok burada. Ne Öğretmenevi, ne kamu misafirhanesi, ne de otel. Resepsiyoncu Yiğit Bey genç bir çalışan, kaydımı alıyor, oda anahtarını veriyor ama konuşma arasında bir öğreniyorum ki konukevinde ne sıcak su, ne internet, ne kahvaltı, hiç bir şey yok, ama üstüne üstlük 500 lira. Bunlar kafayı mı yemişler, yoksa öpmece mi? Çok sinirleniyorum duruma, Muhsin Beyi arayıp şikayetimi yapıyorum. O da başkan yardımcısına aktarayım, size dönerim diyor. Ancak değişen bir şey olmuyor. Ben geleyim başkan yardımcısıyla bizzat görüşeyim diye belediyenin yolunu tekrar tutuyorum. Münir Bey beni dinliyor, haklı buluyor, bir yığın mazeret sıralıyor, daha yeni belediyeyi aldıklarını... vs. vs., ama lafın sonunda, ya 500 ödeyin ya da kalmayına getiriyor sözünü. Yani başka bir ifadeyle yersen diyor. Sinirimi bozuyor bu yaklaşımı. Çıkıyorum odasından. Geri dönüyorum konukevine. Bileydim bu durumu hiç durmaz devam ederdim Kızılcahamam’a. Bu saatten sonra 57 km daha pedallamak istemiyorum, çok oyalandım burada, 500’ü ödüyor ve odaya çıkıyorum. Yiğit Bey eşyaların taşınmasına yardımcı oluyor. Bisiklet de bina içinde uygun bir yere park ediliyor. Çarşafta leke görüyorum, yeniliyoruz, havlu istiyorum, o da lekeli olduğundan temizi geliyor, askı istiyorum, dolapta yoktu, odanın tepesinde duman detektörü var, iki de bir ötmekte. Bunun sesi kapanmıyor mu ki? Böyle nasıl uyunacak? Yani öylesine berbat bir yer ki, değil 500, beleş olsa kalınmaz! Şikayetimi yapacağım (*).
(*) Güdül Belediyesi
Otostopla merkeze gidiyorum. Bol Kepçe Lokantasında (sabah bilgi almıştım, etsiz yemekleri var) az az kuru-pilav, onlardan ikram acılı ezme, jalapeño biber turşusu, kuru soğan, çok güzel acı toz biberi vardı, onu da ekip güzelce doyuyorum ve sadece 50 liraya. İlçede konaklama pahalı ama çay ve yemekler ucuz. Sahibi bey ile sohbet ediyor, lokantacılığa nasıl başladığını anlatıyor, öyküsünü dinliyorum. Ardından Muhsin Beyi arayıp Kent Müzesi’nin açılması için haber veriyorum. İlgili kişi bugün izin almış yerinde değil. Bu kadar geldim, görmeden mi gideyim? Zaten başka bir şey de yok ilçe içinde, evler dışında.
Güdül’ün tarihi evlerinden birinde hizmet veren Kent Müzesi, MÖ 3000 yılından başlamak üzere bölge tarihi hakkında ayrıntılı bilgi vermekte. Müze içerisinde; bölgede yaşamış uygarlıklara ait ve ilçe tarihine dair bilgiler ve Güdül’ün sosyal ile kültürel yaşamını sergileyen objeler bulunmakta. Etnografya ağırlıklı çoğu. Küçük ilçe için şaşırtıcı, iyi toplamışlar. 2006’da açılmış. Gerçi bazıları halen yerlerde olsa da hoşuma gitti. Hatta anılarıma ait objeler görmek beni çocukluğuma-gençliğime götürdü.
İki kattan oluşan müzeyi gezip ayrılıyorum. Tarım Kooperatifi’nden alınan çikolata, içilen soda sonrası sabahki kahvede bir sade (25-) ile az dinleniyor, buranın tarihini okumaktayım.
İlçenin tarihi MÖ 3000–3500 yıllarına kadar uzanır. Kirmir çayı vadisinde bulunan mağaralarda yapılan incelemeler bu bölgede Hitit uygarlığının varlığını kanıtlar. Hitit devletinin yıkılmasından sonra bölge merkezi İzmit olan Bitinya Krallığına bağlanmıştır. Vadinin İnözü mevkiinde mağaralarda Hristiyanlığın izleri görülmektedir. Kayalarda haç işaretleri içeren sıvalar bu yerleşim yerinin Romalılar tarafından kullanıldığını gösterir. Ayrıca; ilçenin Çağa kasabasında ortaya çıkarılan Çoban Hamamı, antik kaynaklara göre, Avrupa’dan gelip Kudüs’e devam eden Hacı Yolu üzerinde yer alır. Bu alanın Roma döneminden itibaren termal kaynaklara bağlı olarak bir sağlık işlevi gören bir merkez olduğunu söylemek mümkündür. Güdül ve çevresindeki bağlarda ve köylerde çıkan taşlardan, çanaklardan ve hayvan şekillerinden ve toprak küplerden bu bölgenin Bizans İmparatorluğu döneminde de yerleşim alanı olarak kullanıldığı anlaşılmaktadır.
Malazgirt Savaşı (1071) sonucu Anadolu toprakları Selçuklu Türklerine açılınca Güdül ve çevresi de bu devletin yönetimine geçer. İlçe de Selçuklu hükümdarı I. Mesut Emiri Şahabüddevlet Güdül Bey tarafından şimdiki yerinde, tahminen 850 yıl evvel kurulmuş olup, Orta Asya'dan Anadolu'ya ilerleyen 24 Oğuz boylarından birçoğu, bölgeye hakim olmuşlardır. Bu boylardan en önemlisi Kınık, Kayı ve Afşar boylarıdır. Güdül'ün Afşar ve Kayı adlarında iki mahallesi vardır.
Güdül merkezde 2 mahalle Ankara Kültür ve Tabiat Varlıklarını Koruma Kurulu tarafından kentsel sit alanı ilan edilip buradaki taşınmazlar tescil edilmiş. Yaşları 100 civarında olan bu evleri görmek üzere sokak aralarında dolanıp fotolar çekmekteyim. Genellikle iki katlı olan evlerin temelinde 2-2,5 metre yüksekliğinde taştan duvarlar örülü. Üst katlar dahil çoğu beyaz sıvalı. Eski konakların bazıları çerçeve doğrama değiştirmiş. PVC’ler yakışmamış haliyle. Oturulanlar olduğu gibi yıkık durumda olanlar da var. Sokaklar oldukça dar ve bazı yerlerde neredeyse çatıları birbirini öpen, komşuluk ilişkilerinin de sıcak olduğunu hissettiren yakınlıkta. Hava da gerçekten sıcak, tembel tembel dolanıyorum ama fazla da tepelere çıkmak- yokuş inmek istemiyorum, düz ayak yerleri geziyorum. Çok boş dükkan var. Vatandaş, kimse iş yapmadığı için tutmuyor diyor. Burası ilçe ama köy gibi. Hala evlerin arasında bahçeler bulunuyor. Kamelyalar görüyorum, banklar da var. Oturanlar, erkekler veya kadınlar... Genişçe bir su kanalı ilçenin ortasından geçmekte. Kuru ama. Leblebi denince hep Çorum akla gelir ama Güdül’ün bu konudaki iddiasını, leblebi imalatı yapan, hatta Leblebiciler Sokağı’nın olduğunu ben de buraya gelene kadar bilmiyordum.
Hava sıcak, üzerimde t-shirt var. Çaycıda içilen çayla biraz daha oyalanıp 5 buçuk gibi otostop çekerek tekrar konukevine varıyor, gece personeli Hamit Beyin demlediği çayla hem benden hem kendisinden, hem bisiklet turizmi, doğa turizmi, hobby bahçesi, çocuklarından (7 ve 11 yaşlarında) söz ediyoruz. Aslen Çorumlu ama 29 senedir burada. İnşaat işi, oto alım satım işi yapmış öncesinde. 8 yıldır belediyede çalışmakta. Sabah konuştuğum Yiğit Bey de üniversiteye girmek istiyordu, olmadı polis ve asker olmak.
Odada yazıları yazıp karnımın acıkmasıyla Kooperatif’ten aldığım 5 muzu indiriyorum mideye. Yetmedi kuruyemişlerden de takviye : )) Akşam gene futbol maçı izleyeceğim.
- Güdül Belediyesi 0312 7281009 dah. 2 Yaz. İşl. Md. Muhsin bey (0542 8456799) / Konukevi 0539 5908991 Halil bey
Beypazarı - Güdül
Tur tarihi: 8 Mayıs 2024
Alınan yol: 35,01 km
Ortalama hız: 17,1 km/s
En yüksek hız: 61,3 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 02 dk, dışarıda geçen süre 3 s 08 dk
En yüksek sıcaklık 32 ˚C, en düşük 14 ˚C, ortalama 17,5 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 635 m, kaybı (iniş) 599,5
En düşük yükselti 651,6 m, en yüksek 838,3 m
Garmin yol bilgileri Beypazarı-Güdül
Relive yol bilgileri Beypazarı-Güdül
07.38 hareket saatim. |
Ankara yönüne doğru hafif bir yokuş çıkıyorum. |
Az sonra gelen kavşak Güdül için soldan-karşıdan gitmem gerektiğini gösteriyor. |
Tek şerit bir yoldayım. Bugün uzun değil gideceğim ilçe, 33 km. |
Etraf çok güzel. Sağımda buğday ekili, arkası tarla, biçilmiş. Silo depoları görüyorum, tarların ortasından geçen dev elektrik hatları... |
Sağımda bir hayli fazla solar paneller var. Demek burada bir GES kurulmuş. |
Düzgün asfalt sonlanıyor, yerini sıkıntılı, kaba, delikler ve yamalarla dolu bir yol alıyor. |
İniyorum yeniden, bir köprü, bir dere, Süvari yazıyor önünde. Solum müthiş gözüküyor. Bir kanyon olmalı. Duramadım ama. |
Bir yol ayırımında sanki düz mü U dönüşümü ikileminde kalıp ileride Güdül 20 km yazısını görünce sağa saparak devam ediyorum. Düz Uruş’a gidiyordu. |
Güdül (Uruş) Çayı |
09.43 Güdül’deyim. |
Güdül Konukevi |
Güdül Konukevi |
Bol Kepçe Lokantası |
Kent Müzesi |
Müze içerisinde; bölgede yaşamış uygarlıklara ait ve ilçe tarihine dair bilgiler... |
... ve Güdül’ün sosyal ile kültürel yaşamını sergileyen objeler bulunmakta. Etnografya ağırlıklı çoğu. |
İki kattan oluşan müzeyi gezip ayrılıyorum. |
Çok göz var sende… |
Yaşları 100 civarında olan Güdül evlerini görmek üzere sokak aralarında dolanıp fotolar çekmekteyim. |
Genellikle iki katlı olan evlerin temelinde 2-2,5 m yüksekliğinde taştan duvarlar örülü. |
Oturulanlar olduğu gibi yıkık durumda olanlar da var. |
Hava da gerçekten sıcak, tembel tembel dolanıyorum ama fazla da tepelere çıkmak- yokuş inmek istemiyorum, düz ayak yerleri geziyorum. |
Burası ilçe ama köy gibi. Hala evlerin arasında bahçeler bulunuyor. |
5. gün (devamı) Güdül-Kızılcahamam - 3. gün (öncesi)
[bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru...
İstanbul-Bolu, 5 km
Bolu-Kıbrıscık, 63 km
Kıbrıscık-Beypazarı, 54 km
Beypazarı-Güdül, 35 km
Güdül-Kızılcahamam, 58 km
Kızılcahamam-Atkaracalar, 68 km
Atkaracalar-Ilgaz, 55 km
Ilgaz-Çankırı, 57 km
Çankırı-Kızılırmak, 55 km
Kızılırmak-Sungurlu, 46 km
Sungurlu-Uğurludağ, 49 km
Uğurludağ-Çorum, 74 km
Çorum-Aydıncık, 85 km
Aydıncık-Saraykent, 60 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Marmara (Lapseki–Şarköy)