22 Mayıs 2024

[bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru... (Aydıncık-Saraykent)

 

20 Mayıs 2024, Pazartesi / Aydıncık - Saraykent, 60 km (16. gün)

 

Kara iklimi soğuk oluyor, gece oda buz oldu. Yelek, çorap, Buff ile yattım. Ama rahat uyudum. Yastık hepsinden daha iyiydi, taş gibi değildi. Diğerleri nedense odunda yatmaktan hoşlanıyor olmalılar ki her yerde aynı yastıklar çıkıyor. Uyanışım 5 ama 6 gibi kalkıp hazırlanıyorum. Her seferinde bir film aklıma gelir “Bugün Aslında Dündü/Groundhog Day”. Bir meteoroloji sunucusunun her uyandığı günün aynı olmasıdır konusu. Ama her kalkışında bir önceki günden yaşadığı öğrendiği ile o günü daha iyi idare eder falan filan. İzlemişinizdir. Baş rolde Bill Murray ve Andie MacDowell vardır.


İki postada üç kat çantalar indiriliyor. Yani bu merdiven olayı bitiriyor beni. İnmek neyse de çıkmak : (( Sol dizim pek de hoşnut değil bu durumdan. Yılmaz Bey uyanık, kısa bir sohbet ediyoruz. Nazik ve kibar bir bey (nazik Farsça/kibar Arapça, ikisi de aynı anlamda). Fotomu o çekiyor ve 07.44 hareket saatim. Hava puslu, kapalı. Sonra ısınacak herhalde. İlçenin köpekleri daha uyanmamış sağda solda yatmaktalar. Merkeze giden yol bozuk, doğalgaz mıdır nedir, kazılmış boydan boya ama düzgün doldurulmamış, yamuk yumuk. Hava 14,5 °C, bugün 847 m.den çıkaca’z 1500’e. Kaymakamlığın yakınındaki çeşmeden her iki mataramı da dolduruyor, dünkü Hamid Beye rastlıyorum. Fide satıyorum demişti. Bugün Halk Pazarı varmış Aydıncık’ta. İsterdim görmek ama çok vakit kaybederim. Biraz uzağından geçiyorum, pazarda hareket başlamış bile, dün gösterilen, levhası da olan Eymir-Sorgun diye sapıyorum. İlçenin eski yerleşiminin buralarda olduğunu söylemişti Hamid Bey. Yeni binalar görmüştüm ÖE’nin balkonundan bakarken karşılarda. Herhalde TOKİ durumlarıdır. Hatta yanılmıyorsam bir de konak tarzı bir şey görmüş, sanki önünde yüzme havuzu da vardı. Mavi bir leke görünüyordu.


Evler seyrelmekte, ahırlar gelmekte, büyükbaşlar için. Sağda bir su kanalı ve bir dere yatağı, ama kuru. Herhalde sel sularına karşı önlem olmalı, tahliye. Soyulmamış kesilmiş ağaçlar yığılmış duruyor. Sağda böyle Millet Bahçesi diye bir yer yapmışlar. Kamelyalar, tahta salıncaklar falan var. Kuşların cıvıl cıvıl sesleri uzaklardaki sürünün boyunlarındaki çan sesiyle karışıyor. Bugün sıkı bir tırmanış beni beklemekte. Saraykent 79 km gibi bir uzaklıkta. 1550 m.de bir geçit var. Sonra inilecek ve ardından daha alçak bir tepeden geçilecek. Sonrası kolay.

 

Şimdilik %6 ile çıkıyoruz. Sol tarafta bir çöplük var, yeşil torbalar. Tıbbı atık mı bunlar? Esas dik bölüm daha sonra gelecek. Hava kapalı. Aslında tırmanış için iyi bir hava. Güneş altında daha zor.

 

6’ncı kilometredeyim. 1060 m.den tırmanış başladı. %10’dan 5 km demişler levhada. 14 buçuk hava. Bakalım tepede kaç derece olacak?

 

Ara sıra karşı yönden gelenler oluyor. Dönemeçleri dıştan alıyorum. Ama dikkatliyim, kaptırmış gelenle öpüşmeyelim. Yol sıkılaştı. %16’ları görüyorum. High ile ancak, hatta bazen Z çizerek tırmanabiliyorum. Sağlam bir tırmanış oluyor. Belki de turun en sağlamı. Yükseldikçe hava soğumakta. Ama kapalı olması iyi, güneş olsa terden patlarım. Bu durumda bile ter içindeyim. Üşümüyorum yani. Arada hafifliyor ve nefes aldırıyor, sonra ardından gene dik bir bölüm şeklinde sürüyorum. Solumda altlarda ahırlar var, ineklerin çanları ve mööö’lemeleri buraya kadar gelmekte. Pedal pedal yükseliyorum. %15’i High’la çıkıyorum, 7,5 km hızda. 1334’e geldim, saat 08.40, ortalamam 10,3 km/s, hava 13,9 °C. Çeşme geliyor, sağımda. Yanaşıyorum. Suyumu tamamlayayım istedim. Ama bisikletten inemedim. Bir meyil var, düşerim diye vaz geçiyorum. Gücümü de tükettim herhalde.

 

Doğu kayını denilmiş, dikildiği gösterilmiş levhada. Bölgede ormancılık faaliyetleri var herhalde. Araba daha çok bana doğru geliyor, gelirse tabii. 1434’e geldim. Saat 08.49. 9,68 km geride, ortalamam 10 km/s, hava 13,5 °C. Son iki çentik kaldı bataryada.


Ve böyle 1300-1400 derken 1500 ve son dönemeçte ileride gördüğüm levha ile zirveye ulaştığım belli oluyor. Bir mutluluk, bir sevinç, bağırıyorum, selamlıyorum, uçuyorum… Her tırmanışın başı acaba ile başlanıyor. Nasıl bir yokuş, nasıl yoracak, nasıl çıkacak, nasıl kıvrılacak… gibisinden düşüncelerle. Hatta ilçede insanlarla konuşurken, “aman nasıl çıkacaksın, çok dik, Alaca üzerinden git, daha düz” gibisinden uyarılar daha da merakta bırakıyor insanı. Ancak önce çıktıklarımı düşünüp kendime moral verip, bunu da çıkarsın diyorum.


Saat 08.59, 1550 m Şebek Geçidi’ne geldim. Adı da çok ilginç değil mi? Şebek. Herhalde adamı şebeğe döndürdüğünden bu isim verilmiş olmalı : )) Buraya kadar 11,09 km, hava 14,2 °C, ortalamam 9,9 km/s. Sevincimi paylaşmak için Firu’yu arıyorum. O da Filiz’de kahvaltıdaymış, biraz konuşuyoruz. Diyorum 950’den başladı 5 km.de 1550’ye çıkardı, yani 600 m irtifa kazandırdı.


Şebekpınarı Yaylası; Aydıncık ilçesi-Eymir yolu üzerinde bulunan yayla, Aydıncık’ın 1 kilometre güneyinde, Daşlı Dağlar olarak bilinen dağların Aydıncık’a bakan 1700 metre yükseklikteki Gezbel Tepesi’nde yer almaktadır. Yıllardan beri piknik alanı olarak kullanılan Şebekpınarı ve çevresi Milli Parklar Genel Müdürlüğü’nce “Şebek Orman İçi Dinlenme Yeri” olarak programa alınmış; çevre düzenlemesi, oturma alanları ve yağmur barınağı gibi tesisler yapılmıştır. Bir tabiat harikası olan bu piknik alanındaki suların, şifalı olduğu inancı halk arasında yaygındır.

KültürPortalı


Foto-video çekerek ve de 2. bataryayı takarak biraz daha durup devam ediyorum. Güzelim doğanın içerisine, gelmişler, yamaçtan aşağıya çöp torbalarını boşaltmışlar. İnsanların geninde yok doğayı sevmek. Göçebe. Hiç bir yeri sevmiyor, her yeri mahvediyor!

 

Hafif düz seyreden yolum ardından inmeye başladı. Nasıl çıktıysan öyle iniyorsun. Hızlanıyor velespit. Hava da soğuk olduğundan frenleyerek yavaşlatıyorum ama uzun sıkınca da disklerden, özellikle önden tak tak sesler geliyor. Balatalar basılı kalıyor, diske çarpıyor. Pompalayıp gevşetmek gerekiyor. Bir de yolun durumu da pek parlak değil, dangıl dungul yerler var. 

 

18,80 km, ine ine Eymir’e (*) geldim. Kasaba mıdır, mahalle olabilir mi? Bakmak lazım. Burada girişte, tepede felaket çöp atılmış. Buranın çöpünü demek oraya boşaltıyorlar, doğaya! Cami yapmasını bilirler ama çöp imha etme işini bilmezler. Bu arada unutmadan, inişte çoban Dursun’la tokalaştık. 80 ineği varmış, aşağıda çayırda diyordu. 


(*) Bozok Platosu üzerinde bulunan Eymir, esasen İç Anadolu Bölgesi Orta Kızılırmak bölümü ile Karadeniz Bölgesi Orta Karadeniz bölümü arasında geçiş noktasında bulunmaktadır. Beldenin tarihi hakkında resmî belgelere dayanan kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Türklerin Anadolu'yu fethettiği 11. yüzyıldan sonra kurulduğu ve Eymir adını 24 Oğuz boyundan biri olan Eymürden aldığı tahmin edilmektedir. 15-16. yüzyıl 1455-1575 yılları arasındaki Osmanlı tapu tahrir defterlerinde ismi "Eymür" olarak yer almaktadır.

Vikipedi


Eymir 1238 m.de, üstelik belediyesi var. Güzel bir yere benziyor, bahçe mahçe falan görüyorum etrafta. Yol içine girmiyor, ben de pas geçiyor devam ediyorum. Eymir sonrası yol -1,-2 ile gidiyor. Hiç çevirmiyorum pedalı.

 

Eymir geride kalıp 2’nci tırmanış geliyor. 26. km.deyim, 1375 m. Bu rampa daha yumuşak, 1420’ye mi ne çıkacak. Hava 19,4 oldu. Güneş kendini biraz hissettiriyor bulutların arkasından. Saat 10.10, ortalamam 13,7 km/s. Kadışehri müdürünü aradım, ÖE. Teyit etmek için. Yarın orada kalacağım. Yol tek şerit, 2’nci sınıf asfalt. Yer yer büyük kocaman siyah yamalar yapılmış. Düzgün olan yerlerde iyi gidiliyor ama küçük çukurlar falan da gelince tak tuk sesler çıkıyor. Trafik başladı. Deli gibi gidip gelen TIR.lar ve otolar. Yani insan bisiklette olunca anlayabiliyor bu hızın ne olduğunu. Herhalde içindeki için bir şey ifade etmiyor olmalı. Bu tırmanış daha mülayim ama nedense daha sıkıcı ve yorucu. Ara sıra durup kaideyi rahatlatıyorum. Sucuktan da ısırık alarak. Aslında kahvaltısız çıkıyorum ve uzun süre acıkma belirtileri gelmiyor, nedense?


Her nasılsa aklıma Nostradamus geldi. 16. yy.da yaşamış Fransız hekim, eczacı, kâhin ve astrolog (1503-1566). Yüzer dörtlükten oluşan "yüzlükler" adıyla yayınladığı kitaplarındaki kehanetleri açık ve seçik olmayan, yorum gerektiren sembolik ifadelerden oluşmaktaydı. Bir okültist (**) olan Nostradamus okültizmin sembolizm ilkesini esas alarak, kehanetlerini hem ‘yalnızca anlayabilenler anlasın’ diye, hem de Kilise ve koyu dindarlar tarafından suçlanmaması için -Kilise tarafından 1581’de aforoz edilmiştir- bir hayli sembolik bir dille kaleme almış, yani geleceğe ait öğrendiği gerçekleri yazmaktan kaçınmamış, fakat kitabındaki bu gerçeklere herkes ulaşamasın diye birtakım örtüleme yöntemlerine başvurmuştur. İşte bunlar mitolojik referanslar, semboller, sözcükleri ters çevirme veya bir harfini değiştirme, Fransızcadan başka, Latince, İspanyolca ve İbranice kullanması gibi şeylerdi. Bu kehanetlerinin arasında Napolyon'un yükselişi, Hiroşima'nın bombalanması ve Kraliçe II. Elizabeth'in ölümü de (96 civarı) yer almakta. Kraliyet ailesiyle ilgili bir dizi tahmini olan Nostradamus, neredeyse beş yüz yıl önce "Adalar Kralı"nın "zorla kovulacağını" ve "yerine kral damgası olmayan birinin geçeceğini", Kral Charles III'ün baskı altında tahttan feragat edeceği ve yerine Kraliyet görevlerini yapmayı isteyerek reddeden ve Amerika’da bağımsız yaşam ve mali özgürlük aramak için saraydan ayrılan Prens Harry'nin geçeceği kehanetinde bulunuyor. Daha pek çok olayla ilgili dörtlükleri var: Henry II'nin Ölümü, Büyük Londra Yangını, Fransız Devrimi, İspanya Hükümdarlığı Kralı II. Philip, Louis Pasteur'un Keşifleri, Hitler'in Avrupa'daki Terörü, Charles De Gaulle'ün Liderliği, Atom Bombası, JFK Suikastı, 11 Eylül 2001...

Vikipedi, TheEconomicTimes, BusinessInsider


(**) Okültizm veya gizlicilik, genel anlamıyla, din ve bilimin kapsamı dışında kalan doğaüstü inançlar ve uygulamalar bütünüdür.

 

Saat 10.15, 27,42 km, hava 20,4 °C, ort. 13,8 km/s. 1416 m.de bu ikinci tepe de aşılıp artık Sorgun’a kadar iniş. -2 eğimle pedal çevirmeden gidiliyor. Giden gelen oluyor bu yolda. Külhüyük diye bir köye indim, o hızla çıktım tekrar. Çevre muhteşem, kuş sesleri her yerde. Tın tın gidiyoruz. Rüzgar kulaklarımda uğulduyor arada. Hava puslu 19,2 °C. Perşembe yağış gelecekmiş yurda. 33’üncü kilometrede suyumu tazeliyorum, gelen çeşmede. Ortalamam 15,1 km/s oldu. Saat 10.28, 1293 m rakımda güneydoğu yönünde, böyle -2, -1’le tıngır mıngır gidiyorum. Beni sollayan araç uzun süre sol şeritten gitti. Bir dönemeç vardı, ağaçlar da köşeyi kapatmış, karşıdan geleni fark etmedi. Son anda kırdı içeri. İyi devirmedi arabayı. Yüksekte olduğumdan geleni gördüm. Gözümün önünde kazaya tanıklık etmek istemezdim. Ama yüreğim daraldı tüm bu süreçte.


Sorgun 6 km demiş. İleride gördüğüm olmalı. Şu anda 38,71 km, saat 10.40, 1166 m rakım, hava 19,3 °C, ort. 16,3 km/s. -4’le gidiyorum. Bayağı araç trafiği oluştu. Solumda, yanlarında seralar olan prefabrik hobby evleri görüyorum. Sorgun’un dış mahallelerindeyim. Bitmiş bitmekte olan inşaatlar, dükkanlar falan sıklaşıyor. Dışından gitmeyip merkezden geçmek istiyorum. Fi tarihinde gelmiş bir gün kalmıştım (***). Bakalım aklımda neler kalmış göreyim. Yeni yapılmış inşaatlar ve karşılarında kalmış eski binaların olduğu bir bölgedeyim. Alt geçitten geçip ana caddesinde sürmekteyim. Biraz dar, ortasını da plastik çubuklarla ayırmışlar. Araçlar arkama dizilince tedirgin oluyorum, boşluk bulduğumda kenara yanaşıp geçmelerini istiyorum. Hiç hatırlayamadım doğrusu buralarını. Demek ya başka bir bölümünde dolandım ya da silinmiş, pek iz bırakmamış.


(***) [bisikletle]Türkiye: Hititlerin İzinde (Yozgat–Sorgun)


Saraykent ne yönde diye teyit ettirip ilçeden çıkmaktayım, saat 11. Gelen bir benzincide (Sorgun Motorlu Taşıyıcılar Kooperatifi) hem sucuktan iki ısırık daha hem de WC.yi ziyaret edip rahatlıyorum. (...) Şimdi otoyoldayım. Yönüm güneydoğu. Rüzgar solumdan esmekte. Geniş güvenlik şeridi var. Ama bazı bölümleri tertemiz olmayıp ufak tefek taşlar da olabiliyor. Yol duble. Aslında hep karıştırıyorum, hangisi duble hangisi bölünmüş? Ortasında kanal gibi, karşıya geçmeye izin vermeyenler dubleymiş. Çizgiyle ayrılmış olanlar bölünmüşmüş. Sıkıcı bir yol, dalgalı, iniyorsun çıkıyorsun. Yoruldum da. Aslında Sorgun’da kalmalıydım ama daha önce kaldığımdan 34 km ötedeki Saraykent’te kalıp göreyim istedim. Yozgat Şeker Fabrikası geçiliyor ve birazdan, önceki gelişimde ayrıldığım Sarıkaya sapağı geliyor. Düz devam ediyorum. Herhalde bu bölgede tavukçuluk yapılıyor. Ona ilişkin ince uzun yapılar görüyorum. Sağımda kocaman silolar dizili. Birinde No28 yazıyordu. Demek o kadar çoklar. UlusoyUn yazmışlar dev siloların üzerine. Bir köy girişi. Üç kere kocaman panolara “Hoş geldiniz” diye yazılmış. Pek bir misafirperverler anlaşılan : ))

 

Çıktık ve hafif bir düzlükte pedallamaktayım. Bir an evvel hedefime ulaşmak istiyorum derken tak tuk sesler bisikletten, sanki arka tekerde bir şeyler oldu. Bir şey mi takıldı, yoktu da ortalıkta öyle bir şey derken jantın üzerinde gittiğimi görünce lastiğin patladığını anlıyorum. Eyvah mı eyvah, gene arka lastik. Kaynar sular boşalıyor, tüm neşem kaçıyor. Bu bisikletin en büyük sıkıntısı arka tekeri sökmek. Sökerim ama takamam. Komplike bir durum. Zincir boşluğunu almak için bir şeyleri germen lazım vs. Tamirci bile zorlanıyor. Çaresizim, başa gelen çekilir. Yamamak gerekecek. İnersin, çantaları sökersin, tamir setini çıkarırsın, lastiği janttan ayırır iç lastiği dışarıya alır, dış lastiğin içinde parmaklarınla gezinir-yoklarsın ve ne görürsün? Öyle bir şey batmış ki, dış lastiğin kenarını kopardığı gibi içeriye girip koruyucu zırhı delip iç lastiğe saplanıp çıkmış. Hem dış hem iç lastiği yırtmış. Haydaaa... Bu nasıl iş böyle? Bunu yapabilecek ne vardı ki yolda, gözüme hiç ilişmedi öyle bir şey. Dış lastiğin içine yama yapıştırsam, sonra iç lastiği yamasam falan derken-uğraşırken karayollarına ait bir kamyon dura geldi. İndiler ve yardıma ihtiyacım olup olmadığını sordular. Anlattım durumu, lastiğin delindiğini, Saraykent’e gittiğimi vs... İstersen bırakalım dediler. Düşündün, ayağıma gelmiş bu fırsatı istesem bulamazdım. Bisikleti kasaya yükledik ve dört kişi sıkıştık kamyonun önüne, sohbet mohbet derken konuşa konuşa Saraykent’e geldik. Motorculara bisikletçi sorduk, Çerkez diye birini önerdiler. Bulduk, kapalıydı, telefonunu aradım ama kendisi Yozgat’ta hastanedeymiş ve 6 gibi dönermiş. Başka da tamirci de yok burada. Çok küçük bir ilçeye benziyor, Sorgun gibi değil. Beni ÖE’ye bıraktılar. Böylesine yardım sever insanların olması ne mutlu bana; İbrahim Bey, Mustafa Bey ve Mehmet Ali Bey çok teşekkürler. 4 buçuk gibi döneceğiz, istersen seni Sorgun veya Yozgat’a bırakabiliriz diyerek işlerine devam etmek üzere ayrıldılar.


ÖE’de yerim ayrılmıştı. Müdür Ali Bey kapıdaydı. Bisiklet gölgeye, çantalar içeriye, biz yemekhanede çay eşliğinde sohbet ediyoruz. Bir zamanlar binerdim, Scott bisiklet depoda duruyor, şimdi sizi görünce tekrar hatırladım, isteğim canlandı diyor. İniyoruz depoya çıkartıyoruz bisikleti köşesinden. Epeydir el değmemiş ama bir bakımla canavar gibi olur diyorum. Hevesleniyor, bir tarihte kaymakamın da destek vermesiyle öğrencilerle yaptıkları geziler anlatıyor.

 

Bu lastik olayı canımı sıktı. Önceki Marathon’u 27 bin km kullandım, hiç patlamadı. Bu E-Marathon 2’ncidir bana sıkıntı çıkartıyor. Önceki gezide de patlamış uğraştırmıştı, bu sefer delindi yarıldı. Nasıl bir iş anlayamadım. Adamlar bir de reklam filmi oynatıyorlar, cam kırıkları-raptiyeler üzerinden geçiyor, lastiğe bir şey olmuyor. Yazaca’m, gerçekten yazaca’m, efsane diyorlardı, gümledi efsaneniz diyec’m (*4).

 

(*4) Patlamaz denilen Schwalbe Marathon E-Plus...


Keyfim kaçtı bir kere. Bu lastiği tamir ettirsem de bir daha sorun çıkarırsa böyle tamir ettire ettire mi sürece’m? Karayolları ekibi imdadıma yetişti, istesem bir daha böyle bir fırsat bulamam. At bisikleti Yozgat'a, dön geri diyor içimdeki ses. Buraya kadarmış. Başka bir zaman tamamlarsın turu. Arıyorum, dönüşlerini soruyorum, Kamil Koç’un sayfasında 8’de kalkan bir sefer görüyorum. Sabah 5 buçuk gibi varıyor, yerimi alıyorum, No 21, 925 TL, ÖE’nin Misafir Odası’nda üstümü başımı değiştiriyor, çantaları dönüşe göre düzenliyor, Müdür Ali Bey’e de teşekkür ediyor ve karayollarını beklemekteyim. 5’e doğru geliyorlar, bisikleti yüklüyor (bu arada bu taşımalarda ne yazık ki kadro hep çiziliyor, zarar görüyor) ve Yozgat yolunu tutuyoruz. Gene sohbet ede ede saat 6’da beni Yozgat Otogarı’na bırakıyorlar. Nasıl teşekkür edeceğimi bilemiyorum. 


İki saatim var. Yakındaki çorbacıda bir mercimek (50-) çorbası ile mideyi rahatlatıyorum. Sabahtan beri fazla bir şey yememiştim. Ve peronda otobüsü beklemekteyim. 7 buçuk gibi geliyor Kamil Koç. Hep, bu sefer nasıl olacak bisiklet işi diye heyecanlanır meraklanırım. Muavine bisikletim var, Dudullu hangi taraf? Solu gösteriyor ama çantaları falan görünce sende fazla bagaj var diyor. Ve film başlıyor: var mı yok mu tartışması, gelirken aynı bagajdı o zaman istenmedi şimdi niye? Prosedür, vazifemiz vs. lafları. Bankodaki makbuz kesemeyiz, nasıl olacak? Şoför yol gösteriyor ve 400 lira bagaj/bisiklet parası alıyorlar. Bir çıktı alıyorum ellerinden, dönüşte hakkımı arayacağım diyorum (*5). Fazla tartışmanın anlamı yok burada bu insanlarla.

 

(*5) Kamil Koç Otobüsleri II



- Saraykent ÖE 0354 3686460 Md. Yrd. Musa bey

 



 












Aydıncık - Saraykent

Tur tarihi: 20 Mayıs 2024

Alınan yol: 60,43 km
Ortalama hız: 17,4 km/s

En yüksek hız: 57,9 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 28 dk, dışarıda geçen süre 4 s 19 dk

En yüksek sıcaklık 25 ˚C, en düşük 13 ˚C, ortalama 17,6˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1385,2 m, kaybı (iniş) 1095,1 m
En düşük yükselti 821,8 m, en yüksek 1556,4 m

 

Garmin yol bilgileri Aydıncık-Saraykent

 

Relive yol bilgileri Aydıncık-Saraykent



07.34 hareket saatim.


Halk Pazarı varmış Aydıncık’ta bugün. İsterdim görmek ama

 çok vakit kaybederim. Biraz uzağından geçiyorum, pazarda

 hareket başlamış bile, dün gösterilen, levhası da

 olan Eymir-Sorgun diye sapıyorum.


İlçenin eski yerleşiminin buralarda olduğu söylenmişti.



Evler seyrelmekte, ahırlar gelmekte, büyükbaşlar için. 






Sağda böyle Millet Bahçesi diye bir yer
 yapmışlar. Kamelyalar, tahta salıncaklar falan var. 



6. km.deyim. 1060 m.den tırmanış başladı. %10’dan 5 km demişler

 levhada. 14,5 °C hava. Bakalım tepede kaç derece olacak?


Şebek Geçidi (1550 m)



Hafif düz seyreden yolum ardından inmeye başladı. 


Nasıl çıktıysan öyle iniyorsun. Hızlanıyor velespit. Hava da

 soğuk olduğundan frenleyerek yavaşlatıyorum ama uzun

 sıkınca da disklerden, özellikle önden tak tak sesler geliyor.


İne ine Eymir’e geldim. Kasaba mıdır, mahalle olabilir mi?


Eymir, belediyesi var. Güzel bir yere

 benziyor, bahçe mahçe falan görüyorum etrafta.





2. tırmanış geliyor. Bu rampa daha yumuşak.


Hava 19,4 °C oldu. Güneş kendini biraz
 hissettiriyor bulutların arkasından.




Güneydoğu yönünde, böyle -2, -1’le tıngır mıngır gidiyorum.





Sorgun, ileride gördüğüm olmalı. Bayağı araç trafiği oluştu.

 Solumda, yanlarında seralar olan prefabrik hobby evleri görüyorum. 


Sorgun’un dış mahallelerindeyim. Bitmiş bitmekte

 olan inşaatlar, dükkanlar falan sıklaşıyor.





Şimdi otoyoldayım. Yönüm güneydoğu. Rüzgar solumdan esmekte.

Geniş güvenlik şeridi var. Ama bazı bölümleri

 tertemiz olmayıp ufak tefek taşlar da olabiliyor. 


Yozgat Şeker Fabrikası geçiliyor...


... ve birazdan, önceki gelişimde ayrıldığım

 Sarıkaya sapağı geliyor. Düz devam edeceğim.



Sağımda kocaman silolar dizili. UlusoyUn yazmışlar üzerine.


Bir köy girişi. Üç kere kocaman panolara “Hoş geldiniz” diye

 yazılmış. Pek bir misafirperverler anlaşılan : ))


Saraykent ÖE Yörük Çadırı (içi)


Saraykent ÖE Bahçesi

Saraykent ÖE Bahçesi II

Yozgat Otogar Çorbacısı


Kamil Koç Yozgat-İst.,

 400-TL bisiklet ücreti!