19 Eylül 2023, Salı / Ereğli - Ulukışla, 56 km (17. gün)
DSİ rahattı. Yorganı da üzerime çekince mis gibi uyudum. Odanın tek sakat tarafı banyodaki kanalizasyon kokusu. Su dökmek lazım herhalde. Kapıyı kapatarak kokuya engel olmaya çalıştım. Neyse, acele etmeden hazırlanıyorum. Bugün uzun değil yolum, 48-49 km, Ulukışla. Bir ufak çıkış var, 300 m irtifa kazanıp 1100’den 1463’de bir geçitten geçece’m, Kardeşgediği.
Çantaları indiriyorum lobiye. Bisikleti saklandığı ambardan alıp getiriyorum. Kapı önünde yüklerken Şebi Bey de geliyor. Samimi, konuşkan ve yardım sever bir bey. Banyodaki kokuyu söylüyorum. S dirsek olmadığından bir şey yapamıyoruz maalesef diye yakınıyor. Ne büyük bir eksik değil mi? Bunu düşünmeden inşaatı yap. Sabah 08.03 yola çıkış saatim. Hava serin sabahları. Ama 1,5 saat sonra ısınıyor. O nedenle nasıl başlasam bilemiyorum. Kalınları giysem sonra çıkartmam lazım. O nedenle incelerle başlayıp biraz soğuğa direnç gösterip yola çıkmaktayım.
Şimdi Yaman için arsasının fotosunu çekeceğim. 500 Evler’in yanında dedi. Şebi Bey bana yol tarifi vermişti. Ona göre gidiyorum. Dün buraya saptığım yolu geri ve sağdan dümdüz sanayi ardından Odunpazarı ve sonrasında 500 Evler. Okula giden çocuklar var. Kimileri bisikletli. Okul önünde toplanmış bir grup genç merakla beni izliyorlar, hatta aralarında şakalaşıyorlar.
Geldiğim bir yol ayırımında sanki düz gitmem gerekirmiş ama sorduğumda soldan deniliyor ve yan yana dizili tek katlı evlerin olduğu mahalle geliyor. Yolun sonunda da Yaman’ın arazisi olacak. Konum da yollamıştı. Burası olmalı. Fotolar videolar çekip bir kısmını yolluyorum. Yüksek fotoları akşam e-posta ile yollarım.
Tekrar sanayiye kadar geri dönüp içinden geçerek karayoluna bağlandım. Feci trafik akıyor. TIR konvoyu. Yol Adana yolu olunca araç sayısı düşmüyor. Saat 08.51, hava 14,7 °C, ortalamam şimdilik 20,1 km/s. 1045 m rakımda kuzeydoğu yönündeyim. İlk kısımda güvenlik yoktu, panik içinde çizgi üzerinden gidip gelen güvenlik şeridine atıyorum adeta kendimi. Dünkü düz yolun devamı. Güvenlik şeridi geniş. Sıkıntı yok. Bazen tırmıklı bölümler geliyor o zaman daralıyor, hatta bir yede yoldan gitmek zorunda kalıyorum. Güvenlik taş toprak içinde. Bu bölge demek ayçiçeği. Yol kenarında büyük alanlara serilmiş naylonlar, üstlerine dökülmüş ay çekirdeği, kurutuluyor. Geçen sene de geçtiğim yerde üzüm kurutuluyordu. Bu işler böyle yol kenarında mı yapılır? 22’nci kilometrede karnımın açlığını üç ısırık cevizli sucukla bastırıyorum. Durduğum yerde ilginç büyümüş bir ağaç da var. Resmini çekiyorum, bisikleti de önüne koyarak. Saat 09.29, hava 17,6 °C, ortalamam 21,3 km/s. 1100 metrede devam, kuzeydoğu yönüne. Büyük uzunca bir elma bahçesi geçiliyor. Kırmızı kırmız da sallanıyorlar dallarında. Sıralarla dikmişler ağaçları. Bir benzincinin kamelyalarında biraz mola verirken Ulukışla ÖE’yi de arayıp rezervasyonumun teyidini alıyorum. 36. km.de Niğde İl Sınırı başlıyor ve Ulukışla sapağı geldi. Saat 10.15, hava 22 °C, ortalamam 21,1 km/s. rakım 1156 m, bu noktadan sonra 1463 m.ye çıkaca’m. Ayrılmamla asfalt kabalaşıyor, tek şerit oluyor. Güvenlik şeridi var ama tam aşınmamış, yola göre biraz daha kaba. Pek gidilesi gibi değil. Ancak arkadan geleni görürsem ve karşıdan varsa gelen, yol vermek için giriyorum.
Sağımda büyük bir alan, çok büyük ama, elma bahçesi. Artık bahçe mi denir bu kadar büyüğüne? Dolu ağaçların üstü. Hatta üstlerine siyah gölgelik tül de çekmişler, elmaları korumak için. Bekçi kulübesi bile var. Elma üretiminin Niğde'de çok eskilere dayandığını, dünyada 6 bin 500'ün üzerinde elma çeşidi olduğunu, Türkiye'de de 460'ın üzerinde elma çeşidi yetiştirildiği ve Niğde'nin yaklaşık 600 bin ton üretimle ikinci sırada yer aldığını bilmiyordum.
Gene acıkma hissi var içimde. 41. km.de kapalı bir benzincinin girişinde bu sefer 4 ısırık alıp ağzımı tıka basa cevizli sucukla dolduruyorum. Çiğneye çiğneye pedallamaktayım. Saat 10.39, hava 23,3 °C, ortalamam 20,8 km/s ve 1279 m rakımda ince ince yükseliyorum, yönüm güneydoğu. 3,5 km tırmanma şeridi geldi. Şimdi %4-5 ile çıkılıyor. Neyse tırmanış şeridi işime yarıyor. Ancak bazen TIR’lar birbirlerini geçmeye çalışırken sıkıntı oluyor. Nedense bazıları yavaşlamaktan yana değiller, canavar gibi geldiklerini görüyorum. Korna çalıp beni kovuyorlar yoldan. Teki öylesine yakın ve hızlıydı ki, ciddi salladı. Böyle durumlarda gidona iyicene hakim olmak lazım. Ön maşada ağırlık da var, oynadı mı rezonansa giriyor.
Saat 11. 48’inci km.de 1400 m Kardeşgediği Geçidi’ne geldim. Karayolları haritasında 1463 demiş, Garmin 1459 diyor. Duruyor, fotolar alıyor, bazı TIR’larla selamlaşıyor ve devam ediyorum. Hemen arkasından da Ulukışla yazısı geldi. Bur’dan 4 km falan kaldı merkeze.
Geçitten hemen sonra bataryanın sona geldiğini görüyor ve 2’nciyi takıyorum, ilçede tur da atacağımdan. Saat 11.00, 49,9 km, ort. 20,2 km/s, 1460 m R (Garmin sonunda 1462 gösterdi), 25 °C. Artık Ulukışla’ya bir iniş var. Hafif bir eğimle kayarak Şehir Merkezi diye soldan devam ederek ÖE’yi aramaktayım. Saat erken, 11.23. Bir şehir turu atıyor, Kermes diye yazan yazıyı takip ediyor, uyduruk bir şey olduğunu görüyor, Devlet Hastanesine kadar çıkıyor, keşfimi yapıyorum. Bu iyi oluyor, yürümekten kolay. Hem de sonrası için yardımcı oluyor. Burada da bir tren istasyonu var. İlçe de minik sanki.
Saat 11.53, 56,62 km, 25,5 °C, ort. 18,7 km/s, 1437 m rakım ve ÖE’nin önündeyim, küçüğe benziyor. Gelirken önünden geçmiş ama fark etmemişim. Çam ağaçları önünü güzel kapatmış. Bisikleti dayayıp dalıyorum. Bir hanım karşılıyor, Canan Hanım. Form doldurtuyor. Müdür Ferhat Bey de geliyor. Ödeme için post cihazı sorun çıkartıyor, sonraya kalıyor. Bisiklet depo denilen yere, bense 104 No.ya. Burada sadece üç odada banyo-tuvalet olduğundan bu odalardan birini istemiştim. Oda kapatmak 350-, O.K. şeklinde. Elden geçmiş bir oda, sadece banyo nedense dokunulmamış. Açıl-saçıl-yayıl, duş al, ÖE’nin internetinden faydalan, biraz sörf yap, hafif mayış ama uyuma yemeğe çık.
Müdür bey dertli. Güzelim çam ağaçları duvarın çökmesine neden olmakta, çatlama olmuş. Ormancılar vardı sabah. Kesilmesi gerekecekmiş, kökleri sökülecekmiş. Duvara destek yapın dıştan diyorum. Perde duvar diyor müdür bey ama İl Milli Eğitim kesilmesinden yanaymış. Ne üzücü! Belki bir hayvan olsa daha iyi anlaşılır ama bu ağaçların bile kesileceğini duymak insanın içini burkuyor. Hem güzeller hem gölge veriyorlar ÖE’nin çıplaklığını örtüyorlar. Dışarda bir ülkede olsaydı kesmeden çözüm düşünür denerlerdi. Bizde hemen kesme kararı alınıyor. Ben olsam alternatif çözümler peşine düşerdim. Aklıma Atatürk’ün ağaçlar kesilmesin diye Yalova’da yerinden kaydırdığı köşk geliyor. Ne büyük bir insan, bir lider.
Müdür beye hangi lokanta soruyorum. Esnaf mı Bolkepçe mi? Bolkepçe diyor ve oraya yürüyorum. Öküz Mehmet Paşa Külliyesi’nin bir bölümü içinden geçmekteyim. Karanlık, hayat olmayan bir mekan. Dükkanların çoğu kapalı. Bir yerde bir tekstil atölyesi çalışmakta, dikiş makineleri dizi dizi. Yani bu kadar önemli bir yeri değerlendirememişler. Kaymakamlık sayfasında; ilçemizde bulunan Öküz Mehmet Paşa Külliyesi, cami, çarşı, hamam ve handan meydana gelmiştir. Yapı topluluğunu Sultan I. Ahmet ve Genç Osman’ın hükümdarlığı sırasında Sadrazam olan Öküz Mehmet Paşa haç ve sefer yolu üzerinde bulunan Ulukışla’da yaptırmıştır. Külliyenin yapımı 1610-1622 yılları arasında tamamlanmıştır. Yapı topluluğu aynı zamanda doğuya yönelik seferler sırasında askerin barındırılması amacına yönelik olarak kurulmuştur... şeklinde tanıtmış (*). Camiden eser kalmamış, 1969-70 ve 1977 yıllarında yeni baştan yapılmış. Türk Edebiyatının tanınmış şairlerinden Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları” adlı şiirine bu külliye ilham kaynağı olmuştur denilmekte. Sizin de merakınızı çekti mi, neden bir sadrazama öküz denmiş? Öküz lakabı bazı kaynaklarda iddia edildiğinin aksine Oğuz kelimesinin değişikliğe uğramış hali olmayıp, babasının Karagümrük'te öküz nalbantlığı yapmış olması ile alakalıdır. Bir de anlatılan bir olay var, artık ne kadar doğru bilinmez: Rivayete göre, Öküz Mehmed Paşa'nın da katıldığı bir sefer sırasında, çadırında bir grup askerle toplantı yaparken bir öküz çadırın altından kafasını sokarak uzun uzun Paşa'yı izlemiş. Yanındaki askerler kendilerini gülmemek için zor tutarken hayvan gitmiş. Aradan az bir zaman geçtikten sonra tekrar gelen hayvan kafasını aynı yerden sokarak Mehmet Paşa'ya yine uzun uzun bakmaya başlamış ve bunu gören askerler artık kendilerini tutamayarak kahkahayı basmışlar. Herkes gülmekten kırılırken, Öküz Mehmed Paşa, "Bu hayvan bana ne diyor biliyor musunuz?" diye sormuş; "Hadi senin kim olduğunu anladım da, bu yanındaki eşekler neyin nesi?" diye soruyor...
(*) Ulukışla adı, Öküz Mehmet Paşa tarafından yaptırılan Kervansarayın "Ulukışlak" olarak adlandırılmış olmasından geliyor.
Ulukışla’nım tek bir çarşı caddesi var. Her şey bu cadde üzerinde sıralanmış. Emniyet de. Bolkepçe’de her şey etli, kuru bile. Abdestim bozulur. Esnaf’a yürüyorum. Onda yemek kalmamış. O zaman pide olacak. Konyalı Hacı Usta diye bir kebapçı, pide de yapıyor. Bunlar etli ekmekçi olduklarından, ama pideye biber domates kat diyorum, kafası almıyor çocuğun, standartmış! Çıkıp Doy Doy Lokantası diye bir pidecide ısmarlıyorum. Yanına acılı şalgam, onlardan çoban salata, maydanoz, kuru soğan, acı taze biber = 130- tutuyor. Pide 120’yimiş. Bana fazla geldi, hele burası için. Turist kazığı mı yedik?
Kahve içecek yer arayışındayım. Büyükçe bir bahçe var (Osmanlı Aile Çay Bahçesi), içinde bir kafe ama patlak hoparlörden berbat bir müzik yayını yapılmakta. Bakıyorum tezgahına, espresso makinası da görüyorum. Kaça? 35 diyor dublesine. Türk kahvesi de 35. Fazla geldi bana. Ereğli’de 20, Karapınar’da 25, 35 neyin nesi? Buranın ne ayrıcalığı var ki? Üstelik gelişmemiş görünen bir ilçe. Karapınar’dan daha küçük gibi duruyor. En azından yemekleriyle, lokantasıyla falan. Buradaki ahalinin gittiği kahve de mi yok? Belediyenin işlettiği bir bahçe varmış, orada da servis yok bugün. A101’den de çikolata almıştım, kahve için. Aslında Ulukışla biraz eksi not alıyor. Böylesi geri olacağını sanmazdım.
Bahçede otururken Tanju’yla telefonlaşıyoruz. Yürüyor, Emrah Otele girip fiyat sormak ve oda görmek istiyorum ama kimse yok. Öyle han kapısı gibi açık ama çalışan kayıp. Seslen seslen çıkan olmuyor. Karşısındaki çayevinde içilen bir çay (5-) ile biraz beklemece, ama değişiklik olmuyor. Bu arada yolun altından geçip tren garına gidiyor foto çekiyorum. TCDD Misafirhanesini görüyorum, soruyorum kalma imkanını, sadece makinistlere aitmiş. Bu istasyon da Bağdat Demiryolu sürecinde yapılmış, 1 Temmuz 1911’de. Gülek Boğazından geçen demiryolunun kuzeydeki başlangıç noktası olduğu, bu nedenle tarihsel olarak trenlerin Toros Dağlarından geçmesinde önemli bir rol oynadığı anlatılmış.
Anayol hemen ilçenin dibinden geçmekte. Feci bir TIR trafiği akıyor. Yani hiç mi kaza olmuyor bu durumda. Dıştan çevirememişler mi bu yolu? Az daha ilçe içinde dolanıp ÖE’ye dönüyorum. Biraz internette Ulukışla’yı araştırırken Kurtuluş Savaşındaki rolü çıkıyor karşıma. Şöyle ki: Fransızlar Mondros Mütarekesine aykırı olarak Mersin ve Adana’dan sonra güya Bağdat Demiryolunu ve Toros Tünellerini korumak adına Pozantı, Belemedik, Hacıkırı ve Çiftehan’ı da işgal etmişler ve Ulukışla’ya 28 kilometre yaklaşmışlardı. Anadolu’ya açılan son kapı olan Ulukışla’yı geçseler Konya’daki İtalyanlarla birleşip Anadolu’yu ele geçirecekler, belki de Cumhuriyetin kurulmasını engelleyecekler ya da geciktireceklerdi. Pozantı işgal edilince cephe Ulukışla’ya taşındı. Ulukışlalı vatanseverlerin gerek bölgeyi işgalcilerden temizlemeleri, gerekse Verdün Kahramanı Mesnil’in güçlü taburunu Karboğazı’nda boğmaları bence Çanakkale savunması kadar önemlidir. Mustafa Kemal Paşa Ulukışla’nın önemini daha işin başında kavramış ve Anadolu’daki ilk Kuva-yı Milliye teşkilatını burada kurarak başına ileride Samsun’a birlikte çıkacağı yakın bir arkadaşını getirmiştir. Mustafa Kemal Paşa milli mücadele sırasında Ulukışla’ya defalarca gelmiş, düşmana karşı koyulacak mevzilerin yerlerini bile kendisi belirlemiştir...
Az TV’de yerli dizileri tarıyor, TRT’nin Belgesel kanalını izliyor, uykumun gelmesiyle gözlerimi yummadan önce; neden uyurken yatakta yatarız? Bu alışkanlık tarihin derinliklerinde yatıyor. Şöyle ki: Antik Mısır'da zenginlerin yataklarına benzer şekilde Tutankamon'un da ahşap yatak çerçevesi ve liflerden örülü bir yatak zemini vardı. O dönemin bir özelliği de, yastık yerine sert baş dayanağı kullanmalarıydı. Bu sistem, sıcak iklimlerde genelde havanın dolaşımını kolaylaştırmak için kullanılıyordu. Belki diğer bir işlevi de, antik Mısırlıların oldukça önem verdiği saç modellerinin yatarken de korunmasıydı. Bitlerden korunmak için de yastık yerine kafa dayanağı kullanılması, akla yatkın geliyor. Peki Romalılarda durum nasıldı? Onu da yarın anlatayım. Şimdi yatayım. Gute Nacht...
- Ulukışla ÖE 0388 5112250
- Emrah Otel 0388 5113114
Ereğli-Ulukışla
Tur tarihi: 19 Eylül 2023
Alınan yol: 56,62 km
Ortalama hız: 18,8 km/s
En yüksek hız: 35,9 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 01 dk, dışarıda geçen süre 3 s 47 dk
En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 14 ˚C, ortalama 20,7 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 609,5 m, kaybı (iniş) 224,6 m
En düşük yükselti 1040,1 m, en yüksek 1464,5 m
Garmin yol bilgileri Ereğli-Ulukışla
Relive yol bilgileri Ereğli-Ulukışla
08.03 hareket saatim. |
Okula giden çocuklar var, kimileri bisikletli. |
Aldığım tarif üzerine sanayi, Odunpazarı ve 500 Evler’i buluyor... |
Güvenlik şeridi geniş. Sıkıntı yok. |
Tırmıklanmış Güvenlik Şeridi gelince gidecek yer çok daralıyor. |
Ulukışla-Adana için sağ. |
Niğde İl Sınırı’na girmiş oldum. |
Tırmanış ileride gözüküyor. |
3,5 km %4 demiş. |
Bu tüneli kime hazırlıyorlar acaba? |
Kardeşgediği Geçidi (1400 m) |
11.00, Ulukışla’dayım. |
6 katlılar... |
... tek katlılar. |
Hükümet Konağı |
Mahalle araları. |
Kurtuluş savaşından kalanlar :)) |
Duvar resimleri, 1... |
..., 2... |
..., 3. |
Tepelere kadar çıkıyor, keşfimi yapıyorum. Bu iyi oluyor, yürümekten kolay. |
Ulukışla ÖE |
Ulukışla ÖE |
Öküz Mehmet Paşa Külliyesi |
İçi karanlık, hayat olmayan bir mekan. Dükkanların çoğu kapalı. |
Saat Kulesi ve Kışla Camii |
Doy Doy Lokantası |
Kışla Camii |
Ulukışla ÖE |
Ulukışla ÖE |
Öküz Mehmet Paşa Külliyesi |
Öküz Mehmet Paşa Külliyesi |
Osmanlı Aile Çay Bahçesi; kahve soruyorum, 35 diyor. Hoppala! |
Ulukışla Garı |
Nasıl özlüyorum tren seyahatini bilemezsiniz. Bisikletini koy trene, istediğin yere git, oradan pedallamaya devam et... Nerede?! |
YHT ancak katlanır alırmış! Doğuya gidenlerin durumu da bir anlaşılmaz oldu. Yer yok, sefer yok...! |
Ulukışla Garı |
Medeniyetler Şehri demiş ama kendini görmüyor, bir aynaya bakması lazım. |
Saat Kulesi ve Kışla Camii |
Ulukışla Adliyesi |
[bisikletle]Türkiye: Anadolu Beylikleri...
Bolu–Mudurnu, 50 km
Mudurnu-Nallıhan, 50 km
Nallıhan-Mihalıççık, 63 km
Mihalıççık-Sivrihisar, 69 km
Sivrihisar-Emirdağ, 61 km
Emirdağ-Yunak, 66 km
Yunak-Akşehir, 64 km
Akşehir-Kadınhanı, 76 km
Kadınhanı-Konya, 66 km
Konya-Çumra, 60 km
Çumra-Karapınar, 77 km
Karapınar-Ereğli, 68 km
Ereğli-Ulukışla, 56 km
Ulukışla-Bor, 61 km
Bor-Çiftlik, 50 km
Çiftlik-Niğde, 42 km
Niğde-Derinkuyu, 60 km
Derinkuyu-Ürgüp, 42 km
Ürgüp-Hacıbektaş, 71 km
Hacıbektaş-Kırşehir, 54 km
Kırşehir-Kaman, 64 km
Kaman-Keskin, 47 km
Keskin-Kırıkkale, 37 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Kiraz–Tire)