21 Eylül 2023, Perşembe / Bor - Çiftlik, 50 km (19. gün)
5 gibi uyanır oldum. Baktım daha karanlık yumdum gözlerimi. 5 buçuk gibi ezan odanın içinde patladı. Müezzin biraz iyi okumaya çalışıyordu. Uzatmalar ve aradaki esler, ancak çok yüksek açılmış sesi, tadı kaçıyor, rahatsız edici oluyor. Sabah sabah bu kadar yüksek ses, sanki inat varmış gibi düşündürüyor. 6 buçuk gibi ayaklanıp 1 saatlik hazırlık işlerine başlıyorum. Oda rahat, temiz mobilyalar vs. İyi bir ÖE olmuş burası. 7 buçuk gibi eşyaları asansörle kapı önüne taşıyıp bisikleti de sistem odasından alıp dışarıda çantaları yüklüyor, kenarda hazır ediyorum. Kahvaltı salonu dolu. Kendime bir tabak hazırlıyorum. Peynir en az 3 olmuş, çeşit olarak, kremi de sayarsak. Karpuz vardı farklı olarak. Yani Mevlana ÖE’den daha iyi bir kahvaltı sunuyor burası. Kutlarım. Abartmadan kahvaltımı edip 08.21’de foto çekilmiş olarak yola hazırım.
Dikkat çekici bir şekilde kapı önünde 3 resmi plakalı araba var. Bunlar buraya kahvaltıya mı geliyorlar böyle makam arabalarıyla diye düşünmeden edemiyorum. Yemeyen keriz durumları sanki. ÖE’nin yanından geçen karayolundan salıyorum kendimi sabah serinliğinde ışıklara kadar, oradan sağ Aksaray olarak ayrılıyorum. Yol bölünmüş, asfalt iyi, güvenlik şeridi geniş ve sıfır eğim sürmekte. Hava açık, güzel. Batı yönündeyim. Bugün 1950 m.de bir geçitten geçeceğim. Tırmanacağım yani. Çiftlik ilçesi 50 km gibi bir uzaklıkta.
Sağdan, Eski Ankara Yolu-Küme Evleri diye bir ayırım vardı. Küçük bir levha ama. Küme Evleri; galiba bu mağara gibi yerler. Ankara Yolu; eski yolsa bu keyiflidir ama herhalde daha dik rampaları vardır. Ancak haritada böyle bir yer göremiyorum. İleride ortalığı kaplamış bir duman. Nedir bu derken yaklaşınca Niğde Özel İdaresi Asfalt Fabrikası olduğu çıkıyor. Bacasından beyaz bir duman abartılı bir miktarda çıkmakta. Arka planda ise oyulmuş bir dağ, yara gibi göze batıyor. Herhalde oradan söküp önünde işleniyor. Sırasıyla işletmeler geçiliyor; Bor Belediyesi Arsenik Arıtma Tesisi. Ne iş bu, arsenik mi var sularında da arıtmak istiyorlar? 1089 m rakımdayım. Hava 17.9 °C. şimdilik ortalamam 25,6 km/s. Rampaya vurunca düşecektir ama. Sağ tarafım dağlarla çevrili. İki tane beton fabrikası var. Daha doğrusu çimento fabrikası. Fabrika deyince aklıma geldi, Bor’un bir de gazozu var, değil mi? Gazozcu olmadığımdan tadını-farkını bilemeyece’m ama gazoz meraklıları çok beğenir. Koleksiyoncuları bile var bu işin. Bölge bölge ayırmışlar; Ege, Doğu-Güneydoğu, Karadeniz, İç Anadolu... Niğde’den Niğde Gazozu, Tekir Gazoz ve Bahçeli Bor Gazozu; Ankara’dan Kızılcahamam Çamlık Gazozu; Kırşehir’in Özbağ Gazozu ve Eskişehir’in Laçin Gazozu farklı tatlarıyla zengin bir çeşitlilik sağladığını ifade ediyorlar. Haberlerde görmüştüm: İstanbul’da bir esnaf, Türkiye’nin çeşitli illerinden getirdiği yaklaşık 230 tür yerli gazozu tüketici ile buluşturuyor. Gazozhanem diye bir dükkan. Meraklıysanız gidebilirsiniz, Cibali’de.
Gazoz; Fransızcadan dilimize girmiş. Meyve esansı, şeker ve karbon asidi ile yapılan, basınçlı hava ile şişelere doldurularak hazırlanan içecek olarak tanımlamış TDK. Bizdeki gazozlu içeceklerin ilk üretim tarihiyle ilgili kesin bir bilgi bulamasam da, bulduklarım ışığında Sultan II. Abdülhamit döneminde bazı gayrimüslimlerin İstanbul’da açtıkları gazozhane (meşrubat fabrikası) ile sürecin başladığı söyleniyor. Cumhuriyet döneminde ise gazoz üretiminin başlangıcı 1930 yıllarında. O dönemlerin gazoz markaları Ankara, Olimpos, Çamlıca iken, geçen yılların ve gazoz tadının damaklara yerleşmesi ile birlikte 1993 yılında Nilüfer ve Uludağ markaları piyasa çıkıyor. Hiç unutmam, çocukluğumun bazı yılları Ankara’da geçmişti, sinemada ara olur, frigo ile birlikte gazoz da satılırdı. Marka falan hatırlamıyorum, yazmıyordu zaten üstünde. Berrak olmayan, hafif yeşile kaçan küçük şişelerde, satıcının havalı bir hareketle açtığı kapağından puf diye gazının çıkmasıyla (gazozun coşması denilirdi) soğuk gazoza, nedendir bilemiyorum, leblebi atardık içine, öyle içerdik : )) Bu anlattığım 60’lı yılların ortası. O dönemlerde gazozun yaşamımızda önemli bir yeri var; gazoz kapağı biriktirme, gazoz kapağıyla oynanan sayısız oyunlar, sokak satıcılarının sokak aralarında, sahillerde gazoz satışı yapması, gazoz kapaklarının azlığına veya çokluğuna göre verilen değerler, hamam kültürünün vazgeçilmezi olması, çay bahçelerinde ve kahvehanelerde içilmesi... gibi. Peki gene Türkiye’de Gazozun Tarihçesi’ne dönecek olursak; İstanbul, Kocataş Memba Suyu tesisinde üretilen Kool Kola Koka ismiyle ilk yerli kolayı tadıyoruz. Çok iyi hatırlıyorum ilk piyasa çıkışını. Yazı karakteri aynen Coca Cola gibiydi. Renk de aynı ama tat değil. Ve zaman içerisinde Nur Kola, Katibim Kola üretilmeye başlanır. 1960’lı yılların başında Fruko Tamek‘in üretildiği tesisler Türkiye’nin en modern fabrikası halinde. 1964 Ağustos’unda Pepsi Cola ve hemen ardından, iki ay daha geçmeden de Coca Cola ile bu iş zirve yapar. 2003 yılında ise bu pazara yerli bir rakip girer, Cola Turka. Pazara girmeden önce Coca Cola %66, Pepsi %22,9 pazar payına sahipken Cola Turka, 2005 yılında kola sektörü içinde 2. marka olur. Hatırlarsınız herhalde o günkü reklamlarını: Sinema oyuncusu Chevy Chase Amerika'da normal günlerinden birini geçirirken arkadaşının ve ailesinin Türk gibi davrandığını fark eder. Daha sonra kendisi de Cola Turka içer ve Türk gibi davranır. Ailesini, arkadaşını ve kendisini Türk gibi davrandıran Cola Turka'dır : ))
7’nci km.de gene sağdan Küme Evleri’ne gittiğini göstermiş. Herhalde bu bir site olmalı. Kolay bulunsun diye yola işaret dikmişler. Sağ tarafım dağlarla çevrili, solum güney, dümdüz gidiyor, ovalık. Zaten Bor Ovası, ardından, Ulukışla Ovası, Konya Ovası... öyle gidiyor. Yolum aynı zamanda Aksaray yolu, 94 km demişti başında. Altunhisar’a da 19. Solumda boydan boya derinlemesine giden yüksek gerilim hattı, büyük elektrik direkleri var. Bunlar da bu şekliyle böyle, kollarını açmış çift boynuzlu bir yaratık, bir dev gibi dikili bekliyorlar. Şehit Ömer Halisdemir’in mezarını gösteren yönlendirme solu işaret ediyor. 10 km içerdeymiş. Kayı köyü sonrası gelen Çukurkuyu’da. Dün Bor’da da söylemişti konuştuğum emekli asker. İleride bir rampa göründü, 11. km.ye giriyorum. Buraya kadar eğimsizdi yol. Saat 08.50, 1089 m rakım, 24,2 km/s ortalamam, 17,4 °C sıcaklık ve kuzeybatı yönündeyim şimdi. Altunhisar sonrası sanırım kuzeye yönelecek. Umarım rampayı çıkarken karşı rüzgar yoktur. Daha da zorlaştırmasın.
Yokuş mülayimdi, en fazla %3’ü gösterdi. 1122 metreye çıkarttı beni. Yolda sağda, biraz uzağımdaydı, bir sürü ilerliyordu. Peşinden de köpekleri. 3 tane idiler. En sonuncusu, yoldan böyle 10 metre kadar içerde, durdu, şöyle bir kafasını çevirdi, bana baktı. Ben de hiç o tarafa bakmayıp, göz kenarından kollayıp, dümdüz, biraz yolun ortasına kayarak ilerlemeye devam ettim. Gerçi çoban köpekleri tehdit algılamadıkça müdahale etmiyor. Pedallıyorum, yol kenarında bana doğru yürüyen bir köylü kadını, el salladım. Bana el sallayamadı ama gülümsedi. Altınova mahallesi geçildi. Turlarımda görüyorum, öylesine farklı isimlerde benzin istasyonları var ki. Belki tek şubeli. Bölgesel herhalde. Aklıma geldi de; Bor’da da Gar levhası görmüştüm, ama gitmedim. Çok tepelik bir ilçe, öyle yürünecek durumda değil, in çık durumları.
Aşacağım dağlar karşımda duruyorlar. Çağırıyorlar: “Gel gel”. Soldan gene Şehit Ömer Halisdemir’in mezarına gidildiği gösterilmiş, Kınık Höyük diye bir ayrım (MÖ 4. yy.a ait sur duvarına, 2500 yıllık Pers tapınağına, heykellere sahip Kınık Höyük, yerleşimi çok eskilere dayanan bir bölgedir). Yol beni böyle 1162 m.ye çıkarttı. Saat 09.15. Ve 19’uncu km.de Altunhisar ilçesi geliyor. Görmek için Şehir Merkezi diye dalıyorum. Burada da ÖE var. Belki başka bir turda geçersem kalırım, göreyim istiyorum.
Eskiden beri önemli bir yerleşim merkezi olan Altunhisar’la ilgili ilk bilgiler MÖ yıllarına gitmektedir. Bergama krallığı kayıtlarında Altunhisar’ın ismi Antigu olarak geçmektedir. Selçuklu Devletinin kurucusu Kutalmışoğlu Süleyman Şah zamanında Konya ve Niğde illeri ile birlikte Türk topraklarına katılmış olup, tarihte Anduğu ve Ortaköy adları ile anılır. Anduğu Selçuklulardan sonra Niğde ili ile birlikte Karamanoğulları beyliğinin idaresine geçmiştir. Karamanoğlu İbrahim Bey hükümdarlığında; memleketi oğulları ve akrabaları arasında bölüştürürken Anduğu’yu İsmail Bey’e vermiştir. İlçe merkezinde Karamanoğlu Yakup Bey’e ait bir camii ve yanı başında hala halkın hizmetinde bir çeşme bulunmaktadır. Önce Yıldırım Beyazıt, ardından da Fatih Sultan Mehmet zamanında Osmanlılara geçmiş olan Altunhisar’a bu çağlarda Ortaköy denilmektedir. Çok eski bir tarihe sahip olan Altunhisar 250 yıl öncesinde Anduğu vilayeti, 100 yıl öncesinde kaza merkezidir. 1910 yılında belediye teşkilatına kavuşan Altunhisar 1928 yılında nahiye olmuştur. 1956 yılında Ortaköy isminin, güneyindeki verimli Altıntaş Ovasından dolayı Altunhisar olduğunu görmekteyiz... denilmiş Niğde İl Orman Tarım Müdürlüğü’nün sayfasında.
Git git amma uzun girişi var ilçenin. Bu bölgelerde, başka yerlerde de gördüm, Gross diye marketler var. Almanca gibi. Bu bir zincir mi, yoksa herkes kendine Gross mu diyor? Bazıları arkasına/önüne bir de isim eklemiş, olmuş City Gross, Anka Gross, Özen Gross, Gross 16... Bir yönlendirmeyle girdiğim yol boydan boya kazılmış, kapatılmış. Geçen minibüs rezil etti ortalığı, toz toprak oldu. Bu adamlar, sanki başka kimse yok yolda, istediğin hızda gider ortalığı berbat edersin hakkını kendilerinde görmekteler. Ağzımı burnumu kapatarak devam ediyorum ama bu böyle olmayacak. Birine sorayım buranın çarşısı nerede. Kenarda oturan köylü kadın söylediğimi bile anlamıyor. Bön bön bakmakta. Vatandaşın başkası geride kaldığını söylüyor. Hoppala, şimdi dönmem diyorum ve Çiftlik yolunu soruyorum. Tarif üzerine hareket ediyor, karışık bir noktada Google yardıma yetişiyor ve ilçeden ayrılıyorum. Ayrılmamla da ileride yolun tırmandığı gözüküyor. Ortası ağaçlı çift yol bitip tek şerit, kaba asfalt, güvenlik şeridi olmayan yolda pedallamaktayım. 25 km demiş Çiftlik için. İnceden çıkıyoruz. Coğrafya sarı ile turuncu arası bir renkte. Dağlar ufukta beni selamlıyorlar. Atmosferin etkisiyle morumsu bir renkteler. 1220 m.den başladık. Tırmanma şeridi geliyor, 3 km denmiş, %8 ile. Sanmıyorum bu yolda aşırı bir trafik olsun. Hele tır mır gelmez bu yola. Saat 09.36, ortalamam 20,7 km/s, hava 21,3 °C. Kuzey yönündeyim, rüzgar yok şimdilik, %7 eğim var. Aşağıdan iki arabanın geldiğini görüyorum. Altunhisar Bal Ormanı yazmışlar. Bal mı var burada? Araçlar da ne de çabuk yetişip uzaklaşıyorlar? Gaza bastın mı vın... %9’u gösteriyor Garmin. Arada 6’ya düşüyor. Burada ağaçlandırma yapılmış, telle çevrilmiş bir bölge. Çam dikilmiş. Herhalde bunlar 10 yaşında. Öyle gibi görünüyor. 26’ıncı kilometrede gene %6’yı gösteren bir levha geliyor. 1440 m rakımdayım. 1950’ye çıkaca’m. 500 m var daha. Saat 09.52. Ortalamam düştü, 18,7 km/s. Hava 26,3 °C. Bazı noktalarda %10’u görüyorum, hatta 11’i de. Yönüm kuzey olarak devam ediyor. Bu ses kaydettiğim teyp de iyicene sapıttı. Durduk yerde kapanıyor. Bir arı kulağımın dibinde vızıldıyor, benle beraber geliyor. Kelebekler önümde uçuşuyor, dans ediyorlar adeta. Saat 10.16, 1678 metredeyim. Hava 27,3 derece. Ortalamam 17,2 km/s. 4-5 km daha bataryada pay vardı. Bu beni 1700’e kadar belki çıkarırdı. Ama ilk tepe sonrası bir iniş ve ardından zirveye doğru son tırmanış olacak, 1950’ye. Yolda durmayayım diye bataryayı değiştiriyor, 2’nciye geçiyorum. Hızım kesilmesin.
Nedense hep benim yönümde araçlar geçti, karşı yönden gelen yoktu. %2 gibi bir iniş var önümde, tahmin ediyorum 3 km gibi. Harita gösteriyordu. Komoot; bu iyi ve yararlı bir uygulama. Öncesinde ve tur sırasında kullanımı kolay ve faydalı. Güneş panelleri dizili, solda. Greyder gibi bir makine de düzleme yapıyor. İnsan böyle pedallarken, geçip önden giden aracı gözlemliyor. Acaba yol ileride ne oluyor, çıkıyor mu iniyor mu? Neyle karşılaşaca’m merakı. Solumda, Altunhisar Zindan Vadisi Mesire Alanı, gidiliyormuş. İleride, diplerde, gözüküyor buradan, kamelyalar serpiştirilmiş aralıklarla.
"Zindan Vadisi", dağların yapısından dolayı güneşin etkisini erken kaybetmesi üzerine halk tarafından uzun yıllardan bu yana süregelen ismidir. Ortasından derenin geçtiği, ahşap kamelyalar, zindan konağı, kum havuzu, göletler, kerpiç yapılı mangal yerleri, taş mescit, seyir terası ve çocuk oyun parklarının bulunduğu alan Altunhisar Kaymakamlığı ve Belediyesi tarafından organize edilen "Aşık Tahir-i Kültür ve Yayla Etkinlikleri" için kullanılmaktadır. Alanın rakımı 1930 m.dir.
Yolu görüyorum, beni geçen kamyon tırmanıyor, ileride yılan gibi kıvrılıyor. Karşıdan da bir araç gelmekte, uzaktan. 35’inci kilometredeyim. Değişik bir kaya, solumda. Önüne bisikleti koyup kartpostallık çekimler yapıyorum. İleride bir araç kenara çekmiş bekliyor, biri de bariyerlerde hayvanları hareketlendirmeye çalışmakta. Yanına vardığımda sohbet ediyoruz. İnek sürüsü yol kenarına fazla yaklaşmış. Gerçi bir yamaç ama hayvanları ürkütüp sürüye dönmesine uğraşıyor. Tanışıyoruz, adı Ömer. Yakındaki köyden. Bölge onların otlak alanı. Süt-yağ ve peynircilik yapıyoruz diyor. Peyniri gömüyorlarmış, 2 ay içinde olgunlaşıyormuş. Köyü az geride. Aynı zamanda sağlık personeli olarak Doğan Holding’in bir şirketinde, Bolkar tarafında gümüş altın arayan, çalışmakta. 3 gün üst üste, cumartesi pazar çalışıyorum, 4 gün izinli olup burada bu işlerle uğraşıyorum diyor. Akıllı biri. Hobby olarak belgesel çekme merakından söz ediyor. Youtube’a koyduğu bir video beğeni toplamış ve bir kişi buraya gelip tanıtım videoları çekmiş. Soruyorum, sana bir şey bıraktı mı? Hatıra bıraktı diyor gülüyor. İtalyanların bölgede toprak aldıklarını (1500 dönüm), elmacılık yaptıklarını anlatıyor. Dert yandı. Köy arazilerinin dışardan gelenler tarafından kapatılmasına çok içerliyor. Çeşme yok mu buralarda?. Hiç yoktu geride. “Tepede vardır, Tavşan Tepe deriz, eskiden tavşanlar boldu. İstersen evden getireyim” diyor. Ne güzel değil mi? Eve gidip getirmeyi istiyor.
Hava 30,9 derece. Saat 11.03. 36. km.de, 1791 m.den başladık tırmanmaya. 3 km beni zirveye çıkaracak, 150 m yükseleceğim. Ortalamam düşüyor, 17,3 km/s. Yol üzerinde minik çekirgeler var. Hop hop zıplıyorlar ben gelince. Yükseldikçe hava serinliyor, 1846’dayım. 26,2 °C oldu sıcaklık. Ortalamam da 17 km/s. 37,5 km.yi geride bırakmışım. 10-11 km yolum daha var. Yol kenarında kar direkleri başladı. Demek kışın buraları karlı. Artık ağaç göremiyorum. Şurada bir iki tane var ama tepelerde hiç bir şey yok. 1900 metreyi geçtim. Hava iyi serinledi, rüzgar esiyor arada. Asfalt 2’nci sınıf, ama pütürlü hali aşınmış artık. Sağdan gidersen biraz dalgalı, onun için ortadan gidiyorum. Az kaldı zirveye. Pedal pedal yükseliyorum. Hava nefis, ciğerlerimin dibine kadar dolduruyorum. Geçit levhası gözüktü bile. 100 m ileride görüyorum. Süper... Ve zirveye ulaşıyorum. Toparlakkaya Geçidi 1980 m. Ardından da bir iniş görülüyor. %10’dan 5 km denilmiş. Temiz bir hava var, bolca içime çekiyorum. Saat 11.20, 38,85 km, 26,8 °C, 16,6 km/s. Fotolar videolar alıp biraz nefeslenip tadını çıkarıp önümdeki yokuştan salıyorum kendimi. Yolun durumu dalgalı olmasa salaca’m ancak frenleyerek hızımı 60-65’e indirerek gitmekteyim. Bıraksam 80’e çıkaca’m. Çok güzel, az kalsın bu güzellikleri göremeyecektim. Niğde’de 3. gece için yer bulsaydım vazgeçiyordum buradan. Ne gerek var şimdi tırmanmak diye. Ama şunu bil ki, bir kere yapabilirsin bir şeyi, yapabildiğin sürece de yap, bir daha yapma şansın olmayabilir! Bu ne ya, solda böyle küçük mesirelik yerler yapmışlar, inşaat halinde. Artık Çiftlik’e kadar iniş. Sert kısımlardan sonra keyifle etrafı izleyerek devam ediyorum. Ömer’in sözünü ettiği çeşmeye rastlayamadım. İleride gördüğüm herhalde Çiftlik. Hızlı iniyorum, Çiftlik yazısında durmayıp bisiklet üzerinden fotosunu çekip uzunca bir bulvardan ilçeye yaklaşmaktayım. Süper bir yere geldim, yemyeşil etraf. Adı Çiftlik zaten. 1564 metreye inmiş oldum. Saat 11.38, hava 24,6 °C, ortalamam 18,1 km/s, 46,31 km.deyim. Herhalde şurada 2 km yolum daha var. Geldiğim göbekte vatandaşa ÖE’yi soruyor ve hemen arkamda olduğunu öğreniyorum. Girmeden bir şehir turu atayım. Küçük bir yer, fazla bir numarası yok. Şöyle dört yöne biraz gidip ÖE’ye yanaşıyorum. Müdür Ramazan Beyin odasını tıklıyor ve kendimi tanıtıp rezervasyonumu teyit ettiriyorum. Sohbet ediyoruz. Odada bir vatandaş daha var, kızının harç işlemlerini birlikte çözmeye çalışıyorlar. 200 TL karttan çekiliyor ve 108 nolu oda veriliyor. Bisikleti içeriye alıyor, çantaları bir kat üste taşıyor, ancak 108 tek yataklı. Bana oda kapama 200 demişti (aradığımda 150 idi, eylülde zam gelmiş), bu odada kapanacak yatak yok. Dönüp çift yataklı bir oda istiyorum. Eşyaları yatak üzerine yayabilmek kolaylaştırıcı oluyor çünkü. 104’e geçiyorum. Ama burada daimi kalan polis memuru eşyalarını bırakmış, buzdolabı ve gardıropta, fark etmez, ancak sigara içiyor odada ve sinmiş. Müdür de şikayetçi bu konuda, söylüyoruz ama engel olamıyoruz diyor.
Açıl-saçıl-yayıl-duş al-uzan-tablette ÖE’nin internetini kullan, biraz zayıf ama yoktan iyidir, çıkmadan ilçeye ilişkin bilgiler ediniyorum. Çiftlik; adı eski bir sığır çiftliğinden kaynaklanır. Bölge, Melendiz (Malandusa) olarak da bilinir. İlçe merkezini çevreleyen Melendiz Dağları Orta Torosların devamıdır. Sultanpınar köyünden doğup Melendiz Ovasını ikiye bölerek Aksaray ili İlisu kasabasından ve Ihlara Vadisinden geçerek Mamasın Barajına dökülen Melendiz Çayı ilçenin en önemli akarsu kaynağıdır.
3 gibi karın doyurmaya çıkıyorum. Turlarken gördüğüm Birlik Lokantasına. Etsiz sebze yemeği yok, menemen yapayım diyor. Tamam, çift yumurtalı olsun. Yanına cacık ve acılı şalgam. Onlardan az çoban salata-taze acı birer ve kuru soğan. Pideleri bitmiş (pide için yolun sonundaki fırına gittim ama orada da kalmamış, sabah olurmuş) lavaşla yiyorum. 130 TL tutuyor. Lokantanın üst katında bir de otelleri var. Oda görmek istiyorum. 250 TL gecesi. Bir oda gösteriyor alaturka helalı, karşısındaki alafranga helalı. Ama ÖE buradan daha iyi. Buranın hem odası kötü hem de merdivenleri dik ve zahmetli.
Yemek sonrası biraz sokak aralarında dolanmaca, A101’den çikolata bar alıp kahve içebileceğim yer arayışındayım. Güneşin olmadığı bir mekan istiyorum. Üzerinde tente olunca sıcak oluyor, havayı kestiğinden. Park içinde bir yer var, bir de dolanırken gördüğüm daha kalabalık olan bir kahve. Ona gidiyor, sade ısmarlıyor (10-) ve bir vatandaşın masasına ilişiyorum. Sohbet ediyoruz. Ner’densin-ne yaparsın-niye gelmişin konuları. Ayhan Bey buralı, 60 yaşında, vertigo tarzı baş dönmesinden şikayetçi. Sağlık güvencesi yok. Doktorlara gitmiş, bazı haplar vermişler ama durum devam etmekte. Hikayesini dinledikçe insanların ne denli çaresizlik içinde olduklarını görüyorum. Öyle anlatıldığı reklam edildiği gibi değil hastaneler. Köylüysen, eğitimin eksikse sana hizmet doğru dürüst verilmiyor. Hakkını arayamıyor tedavi olamıyorsun. Git gel, başlarından salmaktalar. Sonra masamıza arkadaşı İsrafil Bey oturuyor. Merak onda da ner’densin-ne iş yaparsın? Bolca sohbet ediyor, Ayhan Beyin durumuna ilişkin internetten sayfalar okuyor ve Meniere Hastalığı denildiğini öğreniyorum (işitme kaybı, kulak çınlaması ve baş dönmesi şikayetleri ile karakterize bir iç kulak hastalığı). Ayhan Bey CHP’li, zamanında ilçe başkanlığını da yapmış. Her şeyin farkında. Dönen dolapları görüyor. İsrafil Bey eski MHP’li yeni AKP’li. Ama o da aynı şeyleri görüyor. Yakında bir höyük var diyorum, yarınki yolumun üzerinde Tepecik Höyüğü, görmek istiyorum. Hemen yakında diyorlar ve Ayhan Beyin arabasıyla gidiyoruz. O yakındaki evine uğruyor biz İsrafil Beyle tarlaların arasından dikenli yollardan kazı alanına doğru yürümekteyiz. Burası patates diyarı, ekili sağ sol. Ancak bazı tarlalarda durum iyi görünmüyor. Hastalık gelmiş, bunlar gelişmemiş diyor İsrafil Bey. Derken ayağıma batan diken, çıkarılıyor, bana ayakkabılarını teklif ediyor ama istemiyorum. Sandaletlerle devam yürümeye. Telin altından geçip kazı alanına giriyoruz. Üstleri örtülü kazılan yerlerin. Bir iki foto alıyorum.
Tepe, 200 m çapında (300x170 m boyutlarında) ve 4-5 m yüksekliğindedir. İçinde bulunduğu ova, bir yandan su kaynakları zengin ve verimli topraklar sunarken, diğer yandan yakındaki obsidiyen kaynakları höyük açısından uygun bir çevre sağlamaktadır. Höyüğün bulunduğu ova, Mio-Pliosen ile Pleistosen devrelerde oluşmuş bir krater ovasıdır. Krater, Pleistosen dönemde bir göl halindeydi ve Holosen başlarından itibaren dolmayı sürdürerek bir ova haline geldi. Yerleşmenin başladığı MÖ 6.–7. binyıllarda kısmen göldü ve yerleşme bir göl kenarında ya da yakınında yer alıyordu.
Höyük ilk kez 1966 yılında Ian Todd tarafından tespit edilmiş. Kazılar ise 2000 yılında İstanbul Üniversitesi Prehistorya Anabilim Dalı'ndan Doç. E. Bıçakçı ve Niğde Müzesi'nden E. Faydalı başkanlığında başlatıldığını okuyorum. Bütün höyük alanı geçmişten beri tarla olarak sürülmekte, o nedenle tahribat görmüş. Öte yandan yöre halkı tarafından, yine uzun yıllar yapılarda kullanılmak üzere höyükten taş alınmış. Taş çıkarmak için zaman zaman kazı yapılıp sıklıkla mezarlara girilmiş. Eskiden buralarda toprak bardaklar bulur ne olduğunu bilmez kırardık diyor İsrafil Bey. Tabii herkesin merakı define ama burada herhalde yoktu o dönemde altın sikke. Ayhan Beyin gelmesiyle birlikte gezmeye devam ediyor, gene telden atlayıp dönüyoruz arabayla ilçeye. Biraz daha kahvede oturup eski belediye başkanının da sohbete katılmasıyla, o da haliyle bilinçli biri, sıkıntının din olduğunu açıkça itiraf ediyor. Burada Süleymancıların (*) iki yurdu varmış. Hava hafiften kararmaya doğru giderken serinliyor da. Dostlara veda ediyor ÖE’ye dönüyorum. ÖE’de akşamcı personel Hamza Bey gelmiş. Bisikleti girişteki yerinden arkada bir odaya alıyoruz, daha güvenli diye.
(*) Adları 2016 yılında Adana'nın Aladağ ilçesinde bir yurtta çıkan yangında, 10 öğrenci ve 1 çocuk ile 1 güvenlik görevlisini hayatını kaybetmesiyle gündeme gelmişti. Yurt Süleymancılar Tarikatı'na aitti. 2002 yılında Genelkurmay'ın "İrticai Örgütlerin Tehdit Değerlendirmesi" başlıklı raporunda, Süleymancılık, Nakşibendi Tarikatı ve Kadiri Tarikatı ile ilgili çarpıcı bölümler vardı. Tarihi gelişimi, amacı, lider kadrosu, yurt içi/dışı yapılanması, mali kaynakları... vb. gibi. Bir iddiaya göre de; 2019 yılında Denizli'de Süleymancılar'a ait bir yurtta kalan 12 yaşındaki erkek öğrenci, bir belletmenin defalarca tecavüzüne uğradı. Olayın etkisinden kurtulamayan öğrenci okulda durumu bir arkadaşına anlatarak yaşamına son vermek istediğini söyledi. Ertesi gün sınıfta yalnız kaldığı sırada bir not yazan ve başından geçenleri anlatan öğrenci notu sınıfın penceresinden attı. Notu bulan arkadaşları durumu hemen okul idaresine bildirdi.
Başlatılan soruşturma kapsamında, yurdun kapatılmasına karar verildi. Bir başka olay ise; 2022 yılında, 2,5 yıl boyunca Süleymancılar'a ait bir yurtta kalmış öğrenci, başka bir öğrencinin din dersine geç kaldığı için ağır bir şekilde dövüldüğünü iddia etti. Yine aynı öğrenci, yurttaki bir hocanın 12 yaşındaki çocuğu darp ettiğini de iddia etti.
Çiftlik ÖE 0388 4112305 / 0553 3189683 Ramazan bey Md.
Bor-Çiftlik
Tur tarihi: 21 Eylül 2023
Alınan yol: 50,02 km
Ortalama hız: 18,1 km/s
En yüksek hız: 66,4 km/s
Bisiklete biniş süresi 2 s 46 dk, dışarıda geçen süre 3 s 57 dk
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 17 ˚C, ortalama 22,6 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1041,1 m, kaybı (iniş) 646,9 m
En düşük yükselti 1079 m, en yüksek 1979,9 m
Garmin yol bilgileri Bor-Çiftlik
Relive yol bilgileri Bor-Çiftlik
08.21 hareket saatim. |
ÖE’nin yanından geçen karayolundan salıyorum kendimi sabah serinliğinde ışıklara kadar, oradan sağ Aksaray olarak ayrılıyorum. |
Yol bölünmüş, asfalt iyi, sıfır eğim sürmekte. Hava açık, güzel. Batı yönündeyim. |
İleride ortalığı kaplamış bir duman. |
Nedir bu derken yaklaşınca Niğde Özel İdaresi Asfalt Fabrikası olduğu çıkıyor. |
Bacasından beyaz bir duman abartılı bir miktarda çıkmakta. Arka planda ise oyulmuş bir dağ, yara gibi göze batıyor. Herhalde oradan söküp önünde işleniyor. |
Sağ tarafım dağlarla çevrili. |
Altunhisar’a gelmiş olduk, 09.08. |
Altunhisar |
Git git amma uzun girişi var ilçenin. |
Dağlar ufukta beni selamlıyorlar. Atmosferin etkisiyle morumsu bir renkteler. |
Tırmanma başlıyor, 3 km denmiş, %8 ile. |
Şimdi %6 ile. |
Ahır veya ağıl bunlar, hayvanları göremiyorum. |
Coğrafya sarı ile turuncu arası bir renkte. |
Belki yılbaşı fotosu yaparım. |
Solumda, Altunhisar Zindan Vadisi Mesire Alanı. |
%7, 3 km devam tırmanmaya. |
Toparlakkaya Geçidi (1980 m) |
Bu ne ya, solda böyle küçük mesirelik yerler yapmışlar, inşaat halinde. |
11.27, Çiftlik’teyim. |
Süper bir yere geldim, yemyeşil etraf. Adı Çiftlik zaten. |
Çiftlik ÖE |
Birlik Lokantası |
Çiftlik ÖE |
Atatürk Parkı |
Biraz sokak aralarında dolanmaca. |
Burada bir kısmet var... |
Tepecik Höyüğü |
Radyokarbon tarihlerine göre 3. tabakanın ilk evreleri yaklaşık MÖ 6000'e tarihlenmektedir. 4. tabakanın ortalarından alınan örneklerden gelen tarihler ise yaklaşık MÖ 6300 civarını göstermektedir. |
20. gün (devamı) Çiftlik-Niğde - 18. gün (öncesi) Ulukışla-Bor
[bisikletle]Türkiye: Anadolu Beylikleri...
Bolu–Mudurnu, 50 km
Mudurnu-Nallıhan, 50 km
Nallıhan-Mihalıççık, 63 km
Mihalıççık-Sivrihisar, 69 km
Sivrihisar-Emirdağ, 61 km
Emirdağ-Yunak, 66 km
Yunak-Akşehir, 64 km
Akşehir-Kadınhanı, 76 km
Kadınhanı-Konya, 66 km
Konya-Çumra, 60 km
Çumra-Karapınar, 77 km
Karapınar-Ereğli, 68 km
Ereğli-Ulukışla, 56 km
Ulukışla-Bor, 61 km
Bor-Çiftlik, 50 km
Çiftlik-Niğde, 42 km
Niğde-Derinkuyu, 60 km
Derinkuyu-Ürgüp, 42 km
Ürgüp-Hacıbektaş, 71 km
Hacıbektaş-Kırşehir, 54 km
Kırşehir-Kaman, 64 km
Kaman-Keskin, 47 km
Keskin-Kırıkkale, 37 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Tufanbeyli-Tomarza)