İstanbul’dan çıkış bazen insanı bezdiriyor.
Bugüne kadar kullandığımız alternatif çıkış yolları kapandı, Gebze-Halkalı
banliyö trenleri uzun süre olmayacak. Çok işimize yarıyordu, gereksiz şehir
trafiğine girmeden uzaklaşabiliyorduk. Bolluca-Arnavutköy tarafında acayip bir
damperli kamyon trafiği sürmekte. Ortalık toz duman ve araçlar da tren vagonu
gibi peş peşe dizili gidiyorlar.
Bu nedenle başka çıkış yolları aramak-denemek
için bu hafta bir keşif turuna çıktık. Büyük bir tantana ile açılmış yeni bir
metro hattı var, M3. Başakşehir ve Olimpiyat stadına giden. Onu bir görelim,
bize ne gibi bir katkı sağlayabilir? Bu hattı acaba Küçükçekmece-Sazlıdere
tarafına ulaşmak için kullanabilir miyiz?
Pazar sabahı Serhan’la buluşup Eminönü’nden Aksaray’a
pedallayıp M1b metrosuna bindik. Bisikletlere de birer basarak 2+2=4 lirayı
verdik (küsuratları yuvarladım). Bir de bu işi jetonla yapmaya kalksanız 3+3=6
lira ödüyorsunuz :(( Yer altına indiğinizde 2 ayrı hat var. Biri Atatürk Havaalanı’na
gider (M1a) diğeri Kirazlı’ya (M1b). Bizimki M1b’di, yani Kirazlı hattı. Oradan
M3’e aktarma yapacağız. Şu da unutulmamalı, metroya biniş saatleri var:
7.30-9.30 / 16.00-20.30 saatleri arasında izin verilmiyor bisiklete.
Biraz sonra metro geldi. Bayram öncesi ve de
pazar olmasından dolayı (sanırım) fazla yolcu yok. Rahatlıkla 3 bisikleti vagon
sonundaki boşluğa dayayıp yolculuğa başlıyoruz. 11 durak sonra bu eğlence
bitiyor ve diğer hatta geçmek üzere 2 kat çıkıyoruz.
Bu ne çıkış, böylesi dik ve uzun olanını
görmedim. Bisiklet yüklüyken çok dikkatli olunmalı. Elinizden kayarsa tepe
taklak gidiverir. Frenleri kuvvetlice sıktık ki devrilmesinler.
2 kat çıktıktan sonra yeniden bir turnikeden
geçiriyorlar, yani bir 4 lira (jetonla 6 lira) daha kesiyorlar. Maalesef
bizdeki metro aktarmaları yurtdışında olduğu gibi değil. Orada hat aktarırken
turnikelerden geçmezsin. Kat kat olan hatlara ücret ödemeden geçersin. Metro
alt yapısını terk ettirmezler. Doğrusu da budur. Bizde tam tersi, her hat
değiştirdiğinde kumar makinesi gibi jeton atarsın. Fünikilerden metroya geçtin
- öde, metrodan tramvaya geçtin – öde... öde babam öde. İndirimli aktarmanın da
hangi mantıkla çalıştığını halen çözebilmiş değilim. Azala azala gitmesi
gerekirken, vapura bindiğinde ayrı, metroya bindiğinde farklı oranlarda bir
şeyler oluyor. Bir başka ifadeyle İBB öpmeyi seviyor, hele kucağa oturtmayı en çok
seviyor. Nedir bu herkesi TL olarak görmeleri?
M3’e geçerken öğreniyoruz ki ancak büyük
maçlarda Olimpiyat stadına metro gidiyormuş. Diğer zamanlarda sadece Ziya
Gökalp durağına kadar varmış. M3, İkitelli istasyonunda Olimpiyat’a hat açmış,
yani aktarma noktası koymuş. Bu durumda biz de İkitelli’de diğer metroya
transfer oluyoruz. Yani in, kat değiştir ve diğerine bin. Bu sefer turnikeden
geçirmediler. Zaten buraya kadar 8 lira ödedik (jetonla 12 TL), bir 4 lira daha
olsaydı taksiyle gelmek daha ucuza gelecekti. Firuzan haklı olarak bu parayla Pendik-Yalova
yapardık diyor.
Ziya Gökalp sadece 1 durak. 50-55 dakika kadar
süren metro yolculuğumuz sonrası yeryüzüne çıktığımızda yönümüzü şaşırmış
vaziyetteyiz. Hani haritadan kalan bir yön duygusu var ama gene de sağlama
yapmak için bakkaldan ayrıntılı bir tarif alıyoruz. Çıktığımız yere göre soldan
gitmeliyiz. 3. ışıklardan sağa saparsak Olimpiyat’a, düz devam edersek
Küçükçekmece’ye varırmışız.
Çok trafiği olan bir günde değiliz. Belki
pazar olması belki de bayram öncesi diye. Işıkları az geçip sağa saptığımızda
yeni yapılmakta olan, kimi bitmiş yüksek binalar, önlerinde villalar, öyle böyle
bir ‘Yeni İstanbul’ ile karşımızda. TOKİ-Ağaoğlu işbirliğiyle yapıldığını dev
yazılarla duyurmuşlar.
Yol güzelce inip bir çatala geldi. Güney-kuzey-doğu-batı
ayırımları. Bunların ne anlama geldiğini çok sonra anlayabildik, otopark
yönleriymiş! Hiss-i Kable’l-Vuku der ya eskiler, yani önsezimizle sağa sapmaya
karar veriyoruz. Sanki stad orada.
Geniş yollar açılmış, damperli kamyonlar
hafriyat taşıyorlar (kurtulamadı İstanbul bu hafriyattan). Fazla trafik yok. Kenardan
kenardan giderek stadı görmeye çalışıyoruz. Öyle küçük bir şey de değil ki!
Neyse aldığımız bir tarif, ceplerden GoogleMap yardımıyla bulduğumuz İSKİ ile
yönümüzü doğrulayıp stadı görüp, İSKİ’yi bulup yolumuza devam ediyoruz.
Garibanım, öyle terk edilmiş vaziyette
beklemekte. Yanlış yer seçimi, ulaşım sıkıntısı nedeniyle atıl oldu, öksüz
kaldı. Öyle bir rüzgâr esiyormuş ki içinde yarışmaların dereceleri
değişiyormuş. Ya rekorlar kırılıyor, ya da başarısız sonuçlar çıkıyormuş.
Stattan söz ediyorum. Büyük gürültüyle açılan sonra unutulan. Zaten İstanbul’un
neresinde bir akıl ürünü görebiliyoruz ki? Şehir plansız büyüyor. Veya plan
yapmayı bilmeyenler büyütüyor. Metrobüs’ün durumu beni en çok güldüren. Trafiğin
akışını tersine çevirmek... Şark aklı!
İSKİ’yi geçtik. Değişik bir bölge. Tam 3. Dünya Ülkesi olmuş burası. Bir taraf zengin, kat kat dev binalar. Diğer taraf yoksul,
gecekondu, açık lağımlar, çer çöp...
Ortasından geçen, birbirine bakan bu dünyaları
yaran yoldayız. Trafiğin arttığı bir kavşaktan sağa dönüp solumuzda yepyeni bir
yerleşimin kenarından-altından giden yeni asfalt yollarla Halkalı-K.Çekmece’ye
doğru pedal basıyoruz. İlk defa
gördüğümüz yerler. Buralara kimler yerleşecek? Bu insanlar şimdi nerede oturmaktalar?
İstanbul doldukça doluyor, 17-18-19... şişiyor. Bir yığın sorun, göçü
engellemek için bir şeyler yapılmıyor. Türkiye bir tek İstanbul mu?
Bir üçyol ağzı. Burası Halkalı istasyonundan
çıkıp Sazlıdere’ye gittiğimiz yol. Biliyoruz. Şimdi nereye ulaştığımızı daha
iyi anladım.
İptal olmuş Halkalı İstasyonu, Gümrük ve sonrası
K.Çekmece Gölü şeklinde pedal basıyoruz. Serhan’dan Avcılar teklifi geliyor. Uyaroğlu.
Gölün üzerini eski köprüyle aşıp yan yoldan, E5’e paralel ilerleyerek
Denizköşkler’e doğru sapıyoruz. Hep sahilden gittiğim yolu içerden yapmak çok
değişik geliyor. Hiç dikkat etmemişim. Neler neler var! İstanbul’un alışılmış
yerlerine benzemiyor. Belki biraz Yalova veya Mudanya gibi. Dükkanlar, kafeler,
lokantalar... langırt makineleri, boks kutuları (hani vurup gücünü ölçtüğün otomatlar)...
Eskiden yalı, denize sıfır olan mekanların önleri doldurulunca içeride kalmış. Bir
de yol geçince bambaşka bir konuma bürünmüş. Ramazan diye yayılmış top sesini
bekleyenler. Topa mopa aldırmayıp demlenenler. Her çeşidi var.
Epey düzenleme-değişiklik olmuş buralara
gelmeyeli. Bazı mekanlar kapatılmış, hatta yıkılmış çok yer gördük. Ruhsatsız
demek ki. Bugüne kadar avanta mı işliyordu? İDO iskelesi tadilatta. Kıyıda
yolun gidebildiği son noktadan dönüp set üstüne, çay içmek için bir kahveye
yerleşiyoruz (bu bölgeden geçişlerde mola verdiğimiz Çınar Çayevi). Amacımız
biraz da bir şeyler yemek. Ama K.Çekmece’de yenilen dondurma iştahımızı
kapamış. Sadece soda+ayran istiyoruz çaycıdan. Çaylar 75, soda, ayran 1,5
liraymış.
Dinlendikten sonra geri dönüşe geçiyoruz. Bu
sefer sahilden. Çimler, banklar bugün boş. İstanbul’un bu hali çok güzel.
Merakla Florya sahilini görmek istiyorum. Ramazan öncesi iğne atsan düşmez
durumları vardı.
Firuzan’ın bisikletine dün bazı yenilikler-ilaveler
yapmıştık. Başta gidon yükseltildi ve ayna takıldı. Her ikisinin de çok yararlı
olduğunu söylüyor. Bir de Brooks sele. Kimi başta sertliğinden yakınır eder ama
Firu’da olmadı. Hemen uyum sağladı. Öne daha geniş bir gidon çantası. Artık pek
çok şeye rahatça ulaşabiliyor. Bisikleti dayamak için sağlam bir ayak. Bu
aksesuarları biraz kullanalım ileride daha ayrıntılı değerlendirmesini
yapacağım.
Florya düşündüğüm gibi, hız kesmiş Ramazan
nedeniyle. Ama gene de hatırı sayılır bir kalabalık var. İki ayrı bolüm halinde
plajlar, paralı ve parasız. Tek gelmemiş olan mangalcı takımı.
Ataköy Marina’ya, bu sefer Serhan bizi biraz
Ataköy içlerine sokarak dolandırıp getiriyor. Kahve Dünyası’nda bir mola,
kafein ve sakkarozla enerjimizi tamamlıyoruz. Sirkeci’ye doğru biraz bisiklet
yolundan, Yedikule sonrası asfalt yoldan, İETT otobüslerinin gaddarca teğet
geçişlerine sinirlenerek pedal basıyoruz. Eminönü ayrılma noktamız. Epey ters
rüzgar vardı, yordu biraz. Trafik de buraya hain akıyordu. 2 gezgin bisikletçi
gördük, İstanbul’a giriş yapan. Selamlaştık. Ne güzel yüklenmişler. Yoldalar,
nereye gidiyorlar acaba?
Şimdi özetle bu keşfin neticesi: Aksaray’dan
metro ile İstanbul’un kuzeybatısına çıkılır. Ama metro ciddi para kesiyor.
Bisiklet izin saatlerine dikkat edilmeli. Bir ikinci yol Topkapı’dan T4 ile
gidilir, Habibler’e kadar tramvay var (şimdilik bir durak öncesi iniliyor,
Mescid-i Selam). Bu da başka bir seçenek. Aslında İstanbul’un dışına çıkış
yolları artsa, kolaylaşsa ve de ucuzlasa, pedallarımızı doğada, trafiğin yoğun
olmadığı köylerde çevirme fırsatı elde ederiz. Belediye bu konuları önemsemeli
ve olanakları/seçenekleri artırmalı.
Geziye ait foto ve videolar:
Keşif gezisi: Olimpiyat Stadı
Kadıköy-(gemiyle)
Karaköy-Sirkeci-Aksaray-(metroyla) Ziya Gökalp-Olimpiyat Stadı-Halkalı-K.
Çekmece-Avcılar sahil-Ambarlı-Avcılar sahil-K. Çekmece-Florya-Ataköy
Marina-Sirkeci
Tur
tarihi: 4 Ağustos 2013
Kat
edilen mesafe: 68,82 km.
Ortalama
hız: 11,6 km/sa.
Bisiklete
biniş süresi 5 sa. 57 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 24 dk.
En
yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 25 ˚C, ortalama 32,5 ˚C
İrtifa
kazancı (çıkış) 582 m, kaybı (iniş) 574 m.
Garmin
yol bilgileri KeşifOlimpiyat
İlginizi çekebilir 2918 Sayılı Karayolları Trafik Kanunu, Osmanlı’dan Günümüze Bisiklet Sporu, Osvaldo Cavandoli, Alain Delorme’nin Totemleri: Şangay’ın yüklü bisikletçilerinin portresi