17 Haziran 2025

Pedal çevirmek için 40 gün namaz kılacaklar!

AKP’li Konya Büyükşehir Belediyesi, çocuklara camide en az 40 gün sabah namazı kılmaları koşuluyla bisiklet hediye edecek.


Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) çocuklara bir öğün yemeği çok gördüğü bir eğitim ortamında AKP’li Konya Büyükşehir Belediyesi çocuklara ‘namaz kılma koşuluyla hediye’ dağıtacak. Ramazan Ayı’nda okullarda oruç tutana başarı belgesi veren anlayış bu kez de 40 gün sabah namazına giden çocuklara bisiklet verecek. Aç aç okula giden çocuklar düşünülmezken “Güle Oynaya Camiye Gel” isimli bu projeye katılan çocuklar sabah namazı karşılığında bisiklet sahibi olacak. Konya Büyükşehir Belediyesi ve Konya İl Müftülüğünün ortaklaşa yürüttüğü projeye 2016 yılında doğmuş çocuklar katılabilecek. Proje kapsamında, başvuru yaptığı camide 30 Haziran-18 Ağustos tarihleri arasında en az 40 gün sabah namazına giden çocuklara bisiklet hediye edilecek.  

Cumhuriyet



Bu habere ekşisözlük’te çok anlamlı bir cevap yazılmış: 


“çocuklara din işinin ne kadar kârlı olduğunu öğretecek kampanya.

40 gün gidiyorsun bisiklet alıyorsun, 40 yıl gidersen ihale de alabilirsin.”











İlginizi çekebilir Bisiklet kullananlara bir iyi bir kötü haber, Türkiye Bisiklet Federasyonu: Erkek/Bayan, Tessie Reynolds


16 Haziran 2025

Babalar Günü’nde bisikletle Riva


Aslında Gebze’ye pedallamak istemiştim, Hannibal’ın Mezarı/Osman Hamdi Bey Evi, buraları görmekti aklımdan geçen. Ancak hafif bir yağış ihtimali nedeniyle başka bir zamana bırakarak bugün Riva’ya yöneldim. Orada da, bölgeden önceki geçişimde gördüğüm Düşler Vadisi’ne giden, yeni bir yol açılmış. Neymiş bir göreyim : ))


Sabah 9’u 9 geçe çıkıyorum evden. Her zaman sürdüğüm yol, Beylerbeyi üzerinden Beykoz ve Dereseki şeklinde gideceğim. Bugün Babalar Günü, geçen ay anneleri kutlamış Anadolufeneri’ne gitmiştim (bkz. Anneler Günü’nde bisikletle Anadolufeneri). Şimdi sıra babalarda. Ne de çok baba vardır değil mi? İskele Babası, Şam Baba, Mafya Babası, Bektaşi Babası, Al Babayı…


Bazı Avrupa ülkelerinde Babalar Günü, Ortaçağ’dan beri mart ayında kutlanırmış. Ama dünyada yaygın olarak kutlanmaya başlanması 20. yüzyılda olmuş. Sonora Smart Dodd adında Amerikalı bir kadın, Anna Jarvis’in düzenlediği Anneler Günü’nden esinlenerek babaların da onurlandırıldığı bir Babalar Günü’nün olması gerektiğini düşünür ve bunun için de altı çocuğunu tek başına yetiştiren babasının anısına 19 Haziran 1910’da ABD’nin Spokane kentinde bir kutlama etkinliği düzenler. Bu etkinlik zamanla yaygınlaşır, önce tüm ABD’de, sonra da başka ülkelerde de kutlanmaya başlanır. Ancak bütün ülkelerin kutladığı tarih aynı değil. Aralarında Türkiye’nin de bulunduğu 90 dolayında ülke haziranın üçüncü pazar günü kutlarken, mart ve nisan ayında, hatta çeşitli ayların değişik günlerde kutlanıyor olduğu da görülüyor. Diğer yandan son yıllarda bu kutlamaların yeniden gözden geçirilmesi yönünde çağrılar yapılmakta. Bazı gruplar, aynı cinsiyetten ailelerden gelenler ya da ebeveynlerinden birini kaybedenler de dahil olmak üzere tüm çocukları kapsayacak bir Ebeveynler Günü çağrısında bulunuyor. Bu düşünce, daha kapsayıcı ve daha az ayrımcı bir kutlama öneren bazı okullarda yayılmaya başlamış bile.


Çubuklu iskelesine 1 buçuk saatte ulaştım, 24 km tuttu. Bazı turlarda buradan karşı kıyıya geçtiğim(iz) oluyor. Bu nedenle süreyi bilmem önemli, evden çıkış saatini belirlemek için. Çünkü arabalı vapur yarım saatte bir kalkıyor. Ardından gelen Beykoz iskelesi 18,1 km/s ortalamayla 1 saat 45 dakikada alınıyor. Oldu mu 30 km? Saat 10.48, hava 26,9 °C ve devam. Beykoz’un otobüs peronlarına varışım ise 10.57. Buraya kadar etti mi 32 km. 


Hava biraz bulutlandı, 26 derece gösteriyor Garmin. Bugün de Dereseki’de mola vereceğim. Şemsiye altındaki kütük masaya yerleşiyor 2 çay (ad. 10-) eşliğinde bir sandviçimi yiyorum. Kahve önündeki masada 4 kişi harıl harıl okeye kaptırmışlar, taşlar karılıyor, alınıyor veriliyor, şak şuk sesler geliyor… Bu oyunun kökenini hiç düşündünüz mü? Ben de bilmezdim İsrail tarafından ihraç edildiğini. Şöyle ki: Modern okey oyunun öncüsü olan Rummikub, Ephraim Hertzano adında, 1930'ların başlarında Filistin'e göç eden Romanya doğumlu bir Yahudi tarafından icat edilmiştir… denilmekte. Bize gelmesi ise, 1960'lı yıllarda Türkiye'den giden işçilerin bu oyunla Almanya'da karşılaşmaları ve oyunu Türkiye'ye getirmeleri. Bir kaynağa göre de ‘Okey’ bu setleri yapan bir firmanın adı imiş, sonra oyun bu isimle anılır olmuş Türkiye'de.


20-25 dk kadar sonra çayevinden ayrılıyor ve Sırmakeş sularının önünden başlayan yokuşu tırmanıyorum. Saat 11.46, hava ise 27,1 °C, arada bulutlar güneşi kapatıyor, bu da iyi geliyor. Ve yokuş sonrası gelen iniş ve daha sonra da Riva yoluna girip güvenlik şeridinde hızla ilerlemekteyim. Alibahadır içinden geçmeyerek düz devam edip gelen rampayı çıkıp mesire alanı sonrası gene hızla inmekteyim. Riva yolunun trafiği var. Böyle peş peşe geliyorlar, sonra bir boşluk oluyor sonra gene, grup halinde geçmekte araçlar.


Gelen yol ayırımında sağ Paşamandıra, düz Riva olarak giderdik. Bugünse sağa sapıp birazdan gelen levhadan sol Riva olarak gidiyorum. Bakalım nasıl bir yol, yeni açılmış olmalı. Ama evsafı kaliteli değil. İlerliyorum ancak uzaklarda tepeler, her taraf evle dolu görünüyor. Bu nasıl bir iş, bu kadar çok, yan yana dizili villa görmedim. Düşler Vadisi’ymiş buranın adı. 1400 villa denmiş tanıtım sayfasında. En düşük fiyatsa 957 bin USD. Vay anasına sayın seyirciler…! Bir de köprü yapmışlar Riva çayının üzerinden geçen. Devam ediyorum göbekten sola saparak. Bu kadar konut olunca Migrros da hemen kapağı atmış, şube açmış. Başlayan bir yokuş, Riva 2. Koy Plajı’na gidildiği gösterilmiş. Tırmanayım mı yoksa döneyim mi tereddütü içindeyim. Neyse, göreyim bakalım nereye varıyor diye bastırıyorum. Bu sefer sağımda Riva Konakları geliyor. Burada da 99 villa varmış, gene hepsi iç içe geçmiş durumda.


Yokuşun ortasına geldiğimde soldan Riva olarak gösterilmesi ile tırmanmayı sonlandırıyor ve salıyorum velespiti, hızla iniyor, çay kenarından giden yol boyunca anayol köprüsüne ulaşıyorum. Deniz karşımda, çay ağzında demirli kayıklar, tekneler. Köprü üzerinden geçerek futbolcuların kamp alanı önünden başlayan tırmanışla devam ediyorum. Ve ardından hızla inerek geldiğim yolun bir kısmını tersten pedallayarak Alibahadır’a giriş yaptım. Şimdi çok güzel bir bölgedeyim, M.Şevket Paşa yönünde. Tarlada çalışan adamlar kadınlar, çift süren bir traktör. Pek araç geçmiyor. Sessizlik olduğunda kuşların sesi yankılanıyor, birbirleriyle haberleşmeleri. Ne diyor olabilirler? Tehlike mi bildiriliyor, yoksa çiftleşme çağrısı mı bu?


Line Art Camping’e gidildiğini gösteren bir levha. Merak ettim ve araştırdım; karavan kamping alanıymış. Artık sık sık İstanbul çevresinde böyle alanlara rastlıyorum. Aslında  iyi fikir; bir noktaya sabitlenmek yerine farklı yerlere karavanını çekip keyif yapmak. Sıkıldın başka yere git. Ardından bir başka levha geliyor; Kulindağ Restoran ve Kahvaltı yazıyor. İnternette konaklama imkanından da söz edilmiş, bungalow şeklinde. Kaç defa geçmişimdir bölgeden bunlar hiç gözüme çarpmadı. Çok mu yeniler? Gerçi haritaya baktığımda daha pek çok dağ evi, site, konak, country club cinsinden mekanların varlığını görüyorum.


M.Ş.Paşa’da Şok’ta içilen bir soda ve ardından gelen yokuşu tırmanmaca. Yol üzerinde, her zamanki noktada bekleyen köpeklerin selamlamaları sonrası tepeye ulaşıp, arkadaşlarla geldiğimizde foto çektirdiğimiz otobüs durağında bir durup takımları sıkıştığı köşeden kurtarıp sal kendini Mevla’m diyerek Zerzevatçı’ya doğru ilerleyip buradaki kahvede bir çay (10-) molası ve muzla dinlenmekteyim. Yan masadakilerin konuşmalarına kulak misafiri oluyorum da, aman aman ne bilgi ne derinlik. Ülke insanının kültür durumunu göz önüne sermekte!


14.05, Zerzevatçı’dan ayrılışım. Buraya kadar 64 km tutmuş. Hava 27 °C ile sürmekte. Kelebek Çiftliği var bu yolun üzerinde. Konya’dakini görmüştüm. Orası kadar büyük olmasa da aslında bir kere de girip bakmak lazım, gerçi giriş 400 lira denilmiş sayfasında. Bisikletçi indirimi de yok : (( Konya ise 250, 65’liklere de 100 lira.


Yokuşun ortasında batarya bitiyor. Çıkarım diye umut ediyordum ama her zaman göstergeye de pek kanmamak lazım. Değiştirip devam. Bu sefer Acar evleri önünden devam etmeyece’m. Çok fazla çukur-tümsek var, tak tak vura vura gidiyorsun. Görele’ye sapıp bir de oranın durumuna bakayım. Eskiden bisikletçi arkadaşımız Mete’ye uğrardık, burada otururdu. Derince’ye taşındı, evinin altındaki mekan börekçi-inşaatçı olmuş.


Hızla Görele yokuşundan inmekteyim. Buralarda da güzel evler var. Giriş kadar kalabalık değil üstelik. Yolda gene de bazı tümsek ve çukurlar geçiliyor, Acarlar’ın önü kadar olmasa da. Aslından bundan sonrasını sıkça pedalladım ve anlattım. Çengeldere’ye paralel giden yoldan devam ederek Çavuşbaşı’na gelip Elmalı barajı kenarından -içerlere kadar yayılmış piknikçiler, kendileri yetmemiş arabalarını da sokmuşlar, öncekilerin bıraktıkları çöplerin arasında oynayan bebeleri- yokuşlar çıkıyor-iniyor ve Hekimbaşı’na geliyorum. Bu yolda bir sıkıcı bölüm vardır ki, yol kenarına çimento kamyonlarından akan ve sertleşmiş çimento atıkları kenardan gitmenize engel olur. Ortadasınız ve yokuş çıkmaktasınız. Araçlar da öyle yakın geçerler ki. Bu çimentocuların buna dikkat etmemelerini anlamak mümkün değil, bence bilerek bıraktıklarını düşünüyorum.

 

Ümraniye’nin merkezine geldiniz, trafik karmaşası içinde bir yer. Sıkışan, duran, bolca kornanın çaldığı, agresif motorcuların olduğu berbat bir merkezden geçersiniz. Kasaba insanlarının bolca ortalıkta gezindiği bir kalabalık. Saatler de 3 buçuğa geldi. Acaba yol üzerindeki Suriyelilerde felafel dürüm mü yesem? Gerçi geçen geçişimde yedim ve beğenmedim. Fatihtekinden sonra lezzeti hoşuma gitmedi. Veya, daha parlak bir fikir geliyor; burada bir kere Noodle House’da yemiştim. Oraya mı gitsem?


Ve Google haritada işaretli olan yeri aramaktayım. Az gerideymiş, dönüyor, biraz ters yön biraz kaldırım şeklinde buluyorum. Bisikleti de içeri almama izin veriyorlar. Hemen bir sebzeli Ramen ısmarlıyor ve 5 dk sonra önüme gelen kaseye dalıyorum. Çok lezzetli. Yani evin yakınında olsa her gün giderim. Son zamanlar bende de bir Ramen tutkusu başladı ki sormayın, yapıp duruyorum evde. Bir iki ilaveyle 481,90 çıkıyor fatura (ne ince hesap değil mi : )) Ödeyip evin yolunu tutmaktayım. Çakmak köprüsü geçilip dümdüz devam ve yol sonundan sağ yapıp, artık yeni tercihim İmam Hatip metro istasyonuna kadar gidip içeri saparak eve ulaşıyorum. Vardığımda 4'ü geçmişti. Yani 7 saattir dışardayım.


Yazı kenarındaki fotolar, geçen ay gittiğim arkadaşım Koray’ın sergisinden. Şöyle tanıtılmış: Koray Ariş’in 60 yılı aşan sanat pratiğine kapsamlı bir bakış sunan "İçinde Yaşadığımız Deri" sergisi Arter’de açıldı. Küratörlüğünü Selen Ansen’in üstlendiği sergide 300’e yakın eser ve nesne izleyiciyle buluşuyor.


“İçinde Yaşadığımız Deri” sergisi, Koray Ariş’in heykel pratiğinin bütün dönemlerine, zamanla evrildiği alana ışık tutar nitelikte. Kavramsal olarak figür, ten, denge, hareket ve tınıyı odağına alan sanatçı; deri, ahşap, taş, metal gibi birçok malzemeyi işlerinde kullanıyor.



Görmediyseniz 3 Ağustos’a kadar açık, kaçırmayın!
























Babalar Günü’nde bisikletle Riva: Dudullu-Beylerbeyi-Beykoz-Dereseki-Riva-M.Şevket Paşa-Zerzevatçı-Görele-Çavuşbaşı-Hekimbaşı-Ümraniye-Dudullu


Tur tarihi: 15 Haziran 2025

Alınan yol: 86,95 km
Ortalama hız: 17,8 km/s

En yüksek hız: 59,3 km/s
Bisiklete biniş süresi 4 s 53 dk, dışarıda geçen süre 7 s 07 dk

En yüksek sıcaklık 32 ˚C, en düşük 21 ˚C, ortalama 26,5 ˚C
Yükselti kazancı 
(çıkış) 1129 m, kaybı (iniş) 1125 m
En düşük yükselti 0 m, en yüksek 236 m

 

Garmin yol bilgileri Babalar Günü’nde bisikletle Riva


Relive yol bilgileri Babalar Günü’nde bisikletle Riva




































































12 Haziran 2025

Shimano, bisikletler için yeni otomatik vitesini tanıttı!


Bisiklet bileşenleri üreticisi Shimano, pil veya harici bir güç kaynağı gerektirmeyen yeni bir otomatik vites sistemi geliştirdi. Q’Auto olarak adlandırılan sistem, çalışması için gereken tüm enerjiyi doğrudan sürücünün pedal çevirme gücünden üretiyor.


Shimano, yeni otomatik vites sistemi geliştirdi


Özellikle şehir, trekking ve gravel tipi bisikletler için tasarlanan bu teknoloji, üç ana bileşenden oluşuyor. Bu parçalar; özel bir Shimano Cues arka serbest göbek, bu göbeğe bağlı kablosuz bir Cues arka vites değiştirici ve gidona monte edilen bir Shimano Di2 kablosuz vites kolu olarak sıralanıyor.


Sürücü pedal çevirdiğinde, arka tekerleğin dönme hareketi göbeğin içindeki bir dinamoyu tetikliyor. Bu dinamo, vites değiştiricinin motorunu çalıştıran bir lityum iyon kapasitörü şarj ediyor. Böylece sistem, şarj edilmesi gereken harici bataryalara olan ihtiyacı ortadan kaldırıyor.


Sistemin beyni ise göbeğin içinde yer alan bir mikroişlemci ve sensörler grubu. Bu sensörler sürüş sırasında hız, kadans (pedal çevirme hızı) ve eğim gibi verileri anlık olarak takip ediyor. Toplanan verilere dayanarak sistem, sürücünün pedal çevirme temposunu sabit tutmak amacıyla vitesi otomatik olarak bir kademe yukarı veya aşağı kaydırıyor.


Kullanıcılar, bir mobil uygulama veya fiziksel düğmeler aracılığıyla “Yavaş”, “Orta” ve “Hızlı” olmak üzere üç farklı pedal çevirme temposu arasından seçim yapabiliyor. Q’Auto sistemi aynı zamanda yapay zeka destekli bir öğrenme özelliğine sahip. Bir sürücü, sistemin otomatik vites geçişlerinden memnun kalmazsa, Di2 vites kolunu kullanarak geçici olarak manuel moda geçiş yapabiliyor.


Bu esnada sistemin yapay zekası, sürücünün vites değiştirme alışkanlıklarını ve tercihlerini öğreniyor. Yaklaşık altı kilometrelik bir sürüşün ardından, bu öğrenilen bilgileri otomatik vites değiştirme algoritmasına dahil ederek kişiselleştirilmiş bir deneyim sunuyor.


Shimano, Q’Auto sisteminin hem bazı yeni bisiklet modellerine fabrikasyon olarak entegre edileceğini hem de uyumlu mevcut bisikletler için sonradan takılabilecek bir kit olarak satışa sunulacağını bildirdi. 


 

 

Shimano, ShiftDelete


Katkıları için Cemal’e teşekkürler.