19 Mayıs Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı Kutlu Olsun
Atatürk'ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı ilk defa 1926 yılında Gazi Günü adı altında Samsun'da kutlanır ve 24 Mayıs 1935'te Atatürk Günü olarak resmiyet kazanır. 20 Haziran 1938 yılında çıkarılan yasa ile birlikte bu bayram “Gençlik ve Spor Bayramı” olur ve 1980 yılına kadar bu isimle kutlanır. 1981 yılında ise “19 Mayıs Atatürk’ü Anma, Gençlik ve Spor Bayramı” olarak adlandırılarak kutlanmaya devam edilmektedir…
Hem hava güzel (dünkü yağmurdan eser yok), hem de bu anlamlı günü keyifli bir turla kutlamak için Gebze’deki iki parkuru birleştirerek pedallamak istedim; “Keşif Turları; Ballıkayalar” ile “bisikletle Gebze’de 6 Köy” rotasını.
Son zamanların en hoşuma giden bölge oldu Gebze ve çevresi. Fırsat buldukça yeni rotalar oluşturmak üzere geliyor/gidiyorum. Sabah evden çıkışım 9.15 oluyor. Havanın artık ısınacağı söylendi. Şu saatte 20,3 derece gösteriyor Garmin. Ben de artık kısa pantolona geçtim. Üzerimde ama winstopper yelek gene var. Kollar da kapalı halen. Bilemedim birden her şeyi incelteyim mi diye?
Tren kalabalık değil, son vagonda yerimi alıyor, tıngır mıngır bir yolculuk sonrası Gebze’den start alışım 10.50’de oluyor. İlçenin içinden, özellikle E-5 yolunun altından giden daracık yol ve üzerindeki yokuş bu bölümün en sıkıcı kısmı. Hep söylüyorum, ortadaki turuncu plastik yolu bölen direkler olmasa araçlar çok daha rahat geçecek, karşıdan gelen olmadığında açılabilecekler. Ama böyle olunca adamın dibinden geçmek zorundalar. Bu da tedirgin edici oluyor. Yani burayı her bitirişimde rahat bir nefes alıyor, oh çekiyorum. Sonrası sanayiye kadar şehir içi, karışık trafiği olsa da düz olduğundan kolay geçiliyor. Ve sanayi sonrası gelen, kıvrılarak inen yol nedense hep bana İstanbul’u unutturur. Kısacık bir bölüm ama yemyeşil bir çevre ve sonrasında gelen, Pelitli mezarlığı önü bu rotanın ilk ciddi tırmanışı olarak karşımıza çıkmakta.
19 Mayıs aynı zamanda babaannem Adile Hanım’ın da yaş günü. Kutlar, ellerinden öper, huzur içinde dinlenmesini isterim. 1971’de lise son ve ardından üniversiteyi okumak için İstanbul’a gelip 4 yıl yanında kalıp, hem kendisini daha yakın tanımış, hem de aileme dair çok şey öğrenmiştim. Şimdi dönüp geriye baktığımda önemini daha iyi anlayabiliyorum. Insan içinden geçerken nedense farkına var(a)mıyor. Hayatın her köşesi böyle değil mi? Ne çok şeyi ıskalıyoruz!
Saat 11.28 ve Pelitli’den Tavşanlı olarak sapıyorum. Buraya kadar 20 kilometre gelmişim. Bakalım tur sonunda kaç km.ye çıkacak? Hava da ısındı bu arada, 27,9 °C gösteriyor Garmin. Ha, Garmin dedim de aklıma geldi; bugün ilk olarak Imatra uygulamasını açtım (ne olduğunu buradan okuyabilirsiniz > Imatra). Bakalım tur sonunda kaç para kazanacağım? Bu uygulamayı Giro d’Italia yarışında gördüm. Daha önce de Decathlon’unkinden haberim olmuştu (bkz. Decathlon). Fena iş sayılmaz, pedal basarak para kazanmak : ))
182 m rakımda Pelitli köyü sonrası eski mezarlık geçilip gelen minik bir sanayi bölgesi; sucu, hurdacı, paletçi, profilci ve sürmekte olan inşaatlar…, peş peşe sıralanmış. Bir de bunların arasına “At ve Sanat” diye bir binicilik tesisi yol başına levhasını koymuş. Ancak nerede göremiyorum. Herhalde çok içerlek, çünkü buraları pek o işe uygun değil, bu denli atölyelerin arasında.
Yolum hızla inmekte, sağım solum meyve bahçesi. Yapraklarına bakarsam bunlar şeftali olmalı. Demek buralara haziran sonrası gelsek bolca yiyece’z : )) İleride çevre yolu gözüküyor, araçlar hızla yol almaktalar. Tepede uzaklarda bir kule var, uçak pisti değil herhalde. Belki yaklaşınca ne olduğunu anlayabilirim. Yolun durumu iyi, asfalt temiz. Geride bazı bölgelerde yamalı bozuk kısımlar olsa da. Minik kırlangıçlar önümden uçuşmakta. Hızlı ve keskin hareketleri var. (…) İndik indik, güzel bir bölgeye geldik. Gene ufak bir sanayi sağda solda yer almış. Burası Tavşanlı, oldukça çukurda konumlanmış. Köy merkezine girmeden soldan Ballıkayalar diye ayrılıyorum. Bu bölgeyi önemli kılan bir Tabiat Parkı, kanyonu var, kaya tırmanışları da yapılıyor, yürüyüş ve MTB rotalarıyla muhteşem güzel bir yer. Bir tarihte gelmiş ancak otopark işletmecisiyle yaşanan sorun nedeniyle dönmek zorunda kalmıştık (bkz. Ballıkayalar Tabiat Parkı Otoparkı). Ne var ki Tavşanlı’nın sicilinde tatsız bir de hadise yatıyor: İtalyan aktivist Pippa Bacca bu bölgede tecavüze uğramış ve boğularak öldürülmüştü. Tavşanlı’dan hiç çıkmayacak bir leke!
Rotanın 2’nci dik ve uzun yokuşunu tırmanıyorum. Yolun başında gözleme-kahvaltı vs. sunan bir iki işletme sonrası geldiğim Ballıkayalar sapağını pas geçip devam. Gene dönemeçte başka bir kahvaltı/yemek servis eden restoran geliyor. Ağır ağır çıkarken aklıma nedense Georgios Kyriacos Panayiotou geliyor. Kimdir bilirsiniz, George Michael. Bir pop kültür ikonu olarak kabul edilen, tüm zamanların en çok satan sanatçılarından biridir. Michael, şarkı yazarlığı, vokal performansı ve görsel sunum alanlarında yaratıcı bir güç olarak tanınıyordu. Ne var ki çok genç yaşta öldü. Babası Kıbrıslı annesi İngilizdi. Müziğe olan ilgisi sekiz yaşlarındayken başlamış. 1981’de kurduğu Wham ile müzik kariyerinde hızla yükseldi ve 1987’de solo olarak devam etti. Özel yaşamı, özellikle cinsel tercihi nedeniyle sıkça haber olmuştu. 2016’da miyokardit ve yağlı karaciğer hastalığı ile genişlemiş kardiyomiyopati nedeniyle 53 yaşında öldü. Onu güzel bir şarkısıyla analım: Jesus to a Child (*).
(*) 1991 yılında Michael, Brezilyalı elbise tasarımcısı Anselmo Feleppa ile kurduğu ilişkinin altıncı ayında Feleppa'nın HIV pozitif olduğu ortaya çıktı. Feleppa 1993 yılında AIDS'e bağlı beyin kanamasından öldü. Michael'ın ‘Jesus to a Child’ adlı teklisi Feleppa'ya bir övgüdür. 2008’de Feleppa'nın kaybı hakkında konuşurken: "Çok depresif bir zamandı. Yasım yaklaşık üç yıl sürdü, ardından annemi kaybettim. Neredeyse lanetlenmişim gibi hissettim."
Kıvrılarak çıkıyor yolum. Karşı yönden gelen bir bisikletçiyle selamlaşıyoruz. Kaslarımı açmak için Eco destek ile pedallıyorum, ancak son 50 metrede Normal’e geçtim. Madem taşıyorsun kullan diyerek : )) Tepe sonrası artık rahat bir yol ve sonrası gelen iniş ile otoyolun altından geçip Demirciler köyüne doğru tekrar çıkmaktayım. Bu arada gördüğüm kule de Enka Teknik Okulları’na ait olduğunu sanıyorum. Bir levha ile sapakta okula gidildiği gösterilmişti, Fen ve Teknolojisi Lisesi ile Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi bulunuyor(muş) bünyesinde.
Demirciler’e yan sokağından giriş yapıp kısa bir köy turu sonrası geldiğim meydanda, son gelişimde oturduğum(uz) kahvenin yerine hırdavatçı açılmış. Ben de daha önceki gelişimde oturduğum kahveye yöneliyor, bisikleti gölgeye park edip dıştaki boş masaların birine yerleşiyorum, yanda oturan beye selam vererek. Soruyorum: “Eski kahve hırdavatçı olmuş, hayırdır?” - “Ben işletiyordum, devam etmek istemedik. Pandemi falan insanların kahveye gidişlerini azalttı, evlere doğal gaz geldi, evde daha çok oturulur oldu. Küçük yerde 2 kahve iş yapmıyordu.” - “Bir gelişimde oturmuş, çay içmiştim. Çok da güzel demlenmişti, hatta markasını paketini de göstermişlerdi.” - “Hatırladım sizi, ben göstermiştim. 3 kişiydiniz, hatta size, gelin buradaki çayı bir deneyin demiştim.” - “Ne güzel hatırladınız, bravo.” Ve sohbeti FB-GS-BJK takımlarıyla devam ediyoruz. Burada çoğunluk GS’lidir diyor. Kendisi de. FB’nin 11 yıldır şampiyon olamamasını tiye alıyor. Haklı da. Her sezon başı bu sene deniliyor sonra tıs durumları. O kadar para harca bir şey elde edeme. Zavallı FB : (( Kemal Bey çayı ödetmiyor, ısmarlıyor. Teşekkür edip ayrılışım 12.33 oluyor.
Demirciler sonrası geçilen jandarma trafik kontrol noktası ve gelen bir sanayi (yolları geniş ve düzgün), ardından da Denizli olarak inen yol, otoyolun altından geçip yükseliyor ve sağımda uzakta görülen Denizli Göleti oluyor. Güzel bir yere benziyor ama pazar günü buraya gelinmez. Etrafındaki araçlar kalabalığa işaret etmekte. Bebelerin koşturup gürültü yaptığı, büyüklerin sere serpe yayıldığı, bilemiyorum mangal yasağı var mı, araçlardan gelen yüksek müzik sesi…, bana göre değil! Buralarda doğa yürüyüşü yapıldığını da okumuştum, bir de şelalesi varmış; Elmalıdere. Hatta iyicene tepelere çıkılırsa Hanyeri diye bir de kamp alanı işaretlenmiş haritada.
Denizli’ye hızla bir yokuştan iniyorum. Tepe noktasında yemek yenilecek bir yer, önündeki teşrifatçı yoldan geçen araçları içeriye davet etmekte, kapmaya çalışmakta bir başka ifadeyle. Ve yol beni Cuma köy ayırımına kadar taşıyor. Önceki turumda buradan Mollafenari olarak devam edip dönüş yapmıştım. Bugün Cuma şeklinde Göçbeyli üzerinden gitmek istiyor ve 1 ay önce pedalladığım yola sapıyorum. Kadıllı üzerinden gideyim, bir değişiklik olsun. Ancak yol ayırımına geldiğimde hiç gitmediğim bir rota aklıma geliyor; “gel orayı dene-gör” diyor içimdeki ses ve Ergili yazan yöne devam ediyorum. Sağım solum besi çiftlikleri oluyor. Hepsinin de kapısında “Kurban Satış-Kesim Yeri” gibisinden yazılar asılı. Evet, ne yazık ki katliam bayramı da yaklaştı. Hazırlıklar da görmüştüm, hayvanları pazarlayacakları alanlar hazırlanıyordu :(( Okuduğum bir yazıda: Kurban kesmek, geleneksel fıkha göre sünnet veya vacip bir ibadettir. İttifak edilen nokta kurban kesmenin farz olmadığı… deniliyordu. Ancak bizde bu göz ardı ediliyor ve kurban farz ibadet gibi algılanıyor.
Binicilik kulübü inşaatı kenarından devam ederek ilerliyorum, çevre güzel, yol da. Bu güzelliğin içinde, boş bir araziye adam 5 katlı bina kondurmuş. Böyle çük gibi dikili durmakta. 5 kat iznini nasıl vermişler, şaşılası bir durum! Çevrede başka benzeri yok. Zaten buraya dikersen burası komik bir yere dönüşür.
Kargaların tarlalarda hopladığı, yiyecek aradıkları, naylon gerili büyük seraların, uzaklarda bazı keyifli evlerin görüldüğü, yüksek gerilim hatlarının altından geçilen bölgede, kapısında çiftlik yazan ama içinde muhteşem villalar gördüğüm bir yerdeyim. Bu evleri hep hayal etmişimdir, böyle bir yerde yaşamak, pek çok odası olan, partilerin verildiği, yemeklerin pişirildiği, gelenlerin kalabildiği…
Bir yol ayırımı, sağ için Ergili gösterilmiş, bir de düz giden yol var. Google harita bana pek bir şey söylemiyor. Geride kalan çiftlik girişi önündeki insanlara soruyorum: “Kadıllı ve Göçbeyli için hangisinden gideyim?” - “Düz gidersen Kadıllı sonrası gelen beton yola, sağdan gidersen Ovacık’a giden yola çıkarsın” deniliyor. Bu şekilde nerede olduğumu anlıyor, sağdan giden yolun çıkacağı yeri biliyorum. Düz gitmemiştim ve seçimi oraya yapıyorum.
Çok güzel buraları. Zaten belli ki insanlar gelmiş piknik yapmaktalar. Hep merak ederim bu insanlar çöplerini götürürler mi? Yoksa paketleyip kenara mı koyarlar? Bizde nedense çöpü alıp gitmek pek olağan değil. Uzun turlarımda da yol kenarlarında, piknik yerlerinde inanılmaz miktarda çöpe rastlamaktayım. Nedir bunun sebebi? Oturduğun yeri mi sevmiyorsun? Doğaya mı düşmansın? Belki de eğitim sorunu! Görgü, kültürel gelişim… Cehalet! Nasıl da cahil bıraktılar insanları değil mi?! Kavram yoksunu, dünyadan bi:haber. Böylecene kolay güdülebilir, özellikle dini söylemlerle. Vah vah benim zavallı milletim : (( Oğuz Atay (**) mı demeliy(d)im?
(**) Edebiyat dünyasının önemli isimlerinden olan Oğuz Atay, edebiyatımızda devrim niteliğinde adımlar atmıştır. İlk kitabı olan Tutunamayanlar ile modernizmden postmodernizme geçişi sağlamış, eserinde postmodernizmin temellerine yer vererek postmodernist edebiyatın ilk örneğini Türk Edebiyatı’na kazandırmıştır. Eleştirmen Berna Moran tarafından; "hem söyledikleri hem de söyleyiş biçimiyle bir başkaldırı" olarak nitelendirilmiştir. Moran'a göre Tutunamayanlar'daki edebi yetkinlik, Türk romanını çağdaş roman anlayışıyla aynı hizaya getirmiş ve ona çok şey kazandırmıştır. (…) Tutunamayanlar, 1971-72'de yayımlanmasından sonra önemli bir tartışmanın odak noktası oldu. 1970 TRT Roman Ödülü'nü kazanan bu roman, Oğuz Atay’ın 20. ölüm yıldönümü olan 1997 yılında UNESCO tarafından 20. yüzyıl Türk edebiyatının en seçkin eseri olarak seçilmiştir.
Piknik alanları sonrası geldiğim yol üzerinde bir çalışma çıkıyor karşıma. Sanırım su boruları döşeniyor, veya kanalizasyon. Yol trafiğe kapalı, bisikletle geçiliyor ama. Çalışanlardan bilgi alıyorum; soldan Kadıllı, sağdan Ovacık deniliyor. Sağ olarak devam ediyorum. Buraları tanıdım/tanıyorum… Şimdi devam kazılmış yollar arasından. Anlaşılan bölgeye yerleşenler çoğaldı, belediye de altyapı hizmeti vermekte. Bu gelişme kaçınılmaz, nüfus çoğaldıkça insanlar yayılacak. Çevre iskan edilecek, yeşil alan daralıp betonlaşacak! Peki ondan sonra? 11 gelecek (***).
(***) 11 sayısı, diğer sayılara kıyasla daha güçlü bir titreşime sahiptir. İki adet 1 sayısının bir araya gelmesiyle oluşur, bu da güçlü bir liderlik enerjisini simgeler. Spiritüel bir rehber olarak, bu sayı, bireyin kendi iç dünyasına daha derin bir şekilde bakmasını ve yüksek bir bilinç seviyesine ulaşmasını sağlar… denilse de ardından; Ancak, 11 sayısı aynı zamanda dualiteyi, dengeyi ve karşıtlıkların birleşimini ifade eder. 11’in yüksek enerjisi zorluklar da getirebilir. Dengelenmemiş bir 11, kaygı, içsel huzursuzluk veya gerçeklikten kopma gibi zorluklara neden olabilir… denilmekte! Hani bir laf var ya: “İster inan ister inanma.” : ))
Bundan sonrasını çokça anlatmıştım. Gelen kavşaktan geriye dönüp Göçbeyli olarak devam ediyor, İstanbul il sınırına giriyorum, kısa da olsa muhteşem ağaçlarla kaplı, tünel gibi bir yoldan geçerek. Bugün nedense burada bir araç trafiği akmakta. Peş peşe geldiler. Böylesine araba görmek hiç de hoşumuza gitmiyor değil mi? Sürücüler de nedense canavar gibi kullanmakta ısrarlılar! Hız yapmak en önemli işleri! İnsanlık ne zaman hızdan haz duyar hale geldi ki? Birkaç yüz yıl önce atalarımızın ulaşabildiği en yüksek hız, bir atın hızıyla sınırlıydı. Otomobillerin hayatımıza girmesiyle herhangi bir yere ulaşmamız daha hızlı gerçekleşir olup bu yeni normalimiz haline mi geldi?
Psikologların hız konusundaki arzumuzu açıklamadaki yaklaşımlarından biri de hızın, bizler için kanat görevi görüyor olmasıymış. Hızlı bir sürüş esnasında zihnimizde anlık bir değişim gerçekleşebilir, aracınız, sanki kişiliğinizin veya vücudunuzun bir uzantısıymış hissi uyandırabilir, yaşadığınız bu his, daha hızlı gitmeye karşı büyük bir arzu duymanıza ve böylece egonuzu güçlendirmenize sebep olabilir… denilmekte. Bu davranış, genellikle erkeklerde daha fazla görüldüğü, bu yüzden erkeklerin spor arabalara karşı kadınlardan daha fazla ilgi duymalarının nedeni olarak ifade edildiği, bunun erkek egosunu güçlendirdiğini ve erkeksi görünüm algısını pekiştirdiğini söylemekteler. (…) Erkeklerde en fazla gözlemlediğim kompleks boylarının kısa olması, zira çevremde ne kadar devasa jip sahibi varsa hepsinin boyu 1.50-1.60 arasında… Gülsem mi ağlasam mı? : ))
Göçbeyli sonrası gelen bu turun 3’üncü rampası. Yolu da pek geniş olmadığından karşılıklı araç gelirse yakın geçmek zorunda kalıyorlar. Hani bizde de nadir sürücüler bekler, yolun durumu açılınca geçer. Yavaşlamak erkekliğe aykırı : (( Yakındaki Sabiha Gökçen Havaalanı nedeniyle havada kalkan inen uçaklar görmekteyim. Bugün bir de helikopter var aralarında. Formula 1 pisti sonrası yolun trafiği canavarca giden damperli kamyonlardan dolayı çok rahatsız edici, ve bir o kadar tehlikeli. Bu adamlar tabakhaneye mal yetiştirir gibi gaza basarak gitmekteler. Güvenlik şeridindeyim, öyle bir geçti ki yüreğim ağzıma geldi. Arkasından yaptığım el kol hareketini görmüştür umarım.
Sabiha Gökçen’den metroyla Kozyatağı (bir de Pegasus eklendi), oradan da aktararak gene metroyla İMES ve ev artık çok yakın. Şu Pegasus meselesini merak ettim de; isim haklarını 3 yıllığına satın almış, o nedenle durağın ismi “Pegasus Kozyatağı” olarak değiştirilmiş. Yani artık her şey sat-lık. Parayı bastırana!
Müzik herhalde herkesin yaşamında vardır, yer tutmaktadır. Hangi çeşit olursa olsun sanmam ki müzik dinlemeyen yoktur. Hele şimdi internetin olanakları sayesinde hiç duymadığımız-bilmediğimiz müzisyenleri grupları kolaylıkla dinleyebiliyoruz. Merak ettim ve arkadaşlarıma sordum: “Ne dinliyorsunuz şu sıralar?” Klasik eskiler dışında öylesine farklı isimler geldi ki. Hepsini tek tek dinledim, aralarından birini de size dinletmek isterim; Postmodern Jukebox.
Şöyle kısaca tanıyacak olursak: Postmodern Jukebox (PMJ) 2011 yılında aranjör ve piyanist Scott Bradlee tarafından kurulan bir müzikal topluluktur. PMJ genel olarak modern müzikleri, özellikle jazz ve swing gibi erken 20. yüzyıl formları başta olmak üzere farklı vintage türlere uyarlamasıyla ünlüdür. Başlarda New York'ta müzik yapan küçük bir arkadaş grubu olarak oluşan PMJ, günümüzde 70'ten fazla sanatçıyla çalışmakta ve halihazırda 6 farklı kıtada turlar düzenlemektedirler.
İşte Paul Simon’un 50 Ways To Leave Your Lover parçasının ‘cover’ versiyonu…
bisikletle 19 Mayıs: Dudullu-Bostancı-(tren) Gebze-Pelitli-Tavşanlı-Demirciler-Denizli-Cuma-Göçbeyli-S.Gökçen-(metro) Kozyatağı-(metro) İMES-Dudullu
Tur tarihi: 19 Mayıs 2025
Alınan yol: 75,24 km
Ortalama hız: 18,7 km/s
En yüksek hız: 54,9 km/s
Bisiklete biniş süresi 3 s 58 dk, dışarıda geçen süre 7 s 10 dk
En yüksek sıcaklık 31 ˚C, en düşük 19 ˚C, ortalama 26,2 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 1004 m, kaybı (iniş) 1108 m
En düşük yükselti 4,8 m, en yüksek 279,6 m
Garmin yol bilgileri bisikletle 19 Mayıs
Relive yol bilgileri bisikletle 19 Mayıs