29 Ağustos 2010

[bisikletle]Türkiye: Ardahan-Çevre köyler

27 Temmuz 2010, Salı / Ardahan

Rahat bir uykudan sonra sabah 7:30’da uyanıp, sekizde kahvaltıya indik. Açık büfede haşlanmış yumurta, söğüş domates, kutu reçel, bal, tereyağı, beyaz peynir, taze kaşar, ekmek ve çay var. Güzelce karnımızı doyurduk. Kahvaltıdan sonra odada fotoğrafları yükleyip hava raporuna baktık. Yağmur yoktu ufukta. 11’e doğru belediye başkanıyla görüşmek üzere çıktık. Başkanın katında bekleme odası çok kalabalık ve bir hayli hareketliydi. Bize yeşil çay ikram ettiler. Böyle yararlı içeceklerin tüketiliyor olması sevindirici. Çalışanlar bizi dinlerken bile, bir kulakları başkanın odasına çevriliydi. Özel kalem müdürü Önder Bey ile odasında görüştük. Projemizi dinledi, Ardahan için çok yararlı buldu. Bize kendi düşüncelerini de aktararak, bölgeyle ilgili bilgiler verdi. Çevredeki Yalnızçam Vadisi’ne gitmemizi önerdi. Başkanın eko turizme yönelik bir projesi olduğunu ve bisikletin de bu projeye dahil olabileceğini öğrenmek bizi umutlandırdı, sevindirdi. İletişim bilgilerini aldık. Başkana çıkamadık ama müsait olduğunda aranacağız sözüyle ayrıldık (ne var ki hiçbir zaman başkan tarafından aranmadık, verilen söz havada kaldı).

Belediyeden ayrılıp İl Turizm Müdürlüğü’ne uğradık. Müdür İsmail Bey ile bölgenin turizm açısından potansiyeli ve sürdürülebilirlik konularında görüşlerimizi paylaştık. Ardahan çevresinde gezebileceğimiz yerleri haritamızda işaretledik. Bülbilan Yaylası’nda bir festival olduğunu, Boğatepe’den sözü açtığımızda da, Kars’a Boğatepe üzerinden asfalt yoldan gidilebileceğini öğrendik. Bu harikaydı... Haritada bu yol yoktu, zaten Boğatepe de yanlış yerde görünüyordu (Google’ın haritalarına da fazla güvenmemek gerek). Öğlen olmuştu. Nerede yemek yiyebiliriz sorumuzun karşılığı Karadeniz Sofrası’na doğru izin isteyip İsmail Bey’in yanından ayrıldık.

Kongre Caddesi boyunca yürüyeme başladık. Kaldırımda gördüğümüz bisikletler bizi bir dükkanın içine çekti. Burada bisiklet de, elektronik de tamir ediliyor, ayrıca ayakkabı da satılıyor. Her işten çakar durumları anlaşılan.

İlgimizi çeken bir aktara girip, görmediğimiz, bilmediğimiz ot ve baharatlar hakkında bilgi dağarcığımızı zenginleştirdik (zıkkım, hava-cıva vs.). Ardahan’da bir ilkmiş burası. Kiranın yüksekliğinden dolayı daha uygun kiralık yer aradığını, bulamazsa açılan ve kapanan ilk aktar olacağını söylüyor Cihan Bey. Kendisine bol şans dileyerek, lokanta yolu üzerindeki bakkalda sodayla serinledik. Tabii neredensiniz sohbetleri eşliğinde. Eski zamanlarda görmeye alıştığımız türden bir bakkaldı, resim çekmediğime üzüldüm. İçerisi malzeme doluydu..

Tarif edilen dört yoldan sola sapıyoruz ve sağımızda Karadeniz Sofrası... İçerisi olabildiğince kalabalık ve sıcak. Bize gösterilen masaya oturup, 2 nohut, 2 az pilav, müessese ikramı acı biber turşusu ve çoban salata, (nohutlar 5’er, pilavlar 1,75’er), arkasından tatlı olarak bir kadayıfı (4,-) paylaşıyoruz. Yanına çay istiyoruz ama yokmuş. 15 TL’ye karnımız doymuş olarak çıkıyoruz.

İsmail Bey bize şef ve sahibinin aynı kişi olduğunu ve 40 yıldır lokantacılık yaptığını söylemişti. Her zaman doğru dürüst malzeme kullanırmış, lezzetinden şaşmamak için. Bunu biz de gördük.




 


Yemekten sonra bir kahve içmek için Şehir Kulübü’ne yöneliyoruz. Bina dıştan zaten dün ilgimizi çekmişti. İçi de bir o kadar ilginç. Salonun sonunda cam kenarında bir masaya yerleşip kahvelerimizi içerken 23 Şubat Gazetesi masamıza bırakılıyor. Altı sayfalık, günlük yerel bir gazete. Fiyatı 10 krş. Haberlere göz atıyoruz. Birden bizim de canımız medyatik olmak istiyor. Neden olmasın? Buralarda bisikletle hep yabancılar gezecek değil ya. Biz de varız demek için, derhal gazeteyle temasa geçiyoruz. Projemizin yerel halka daha geniş duyurulabileceğini düşünerek gazete sahibini aradığımızda, bize muhabirini yollayacağını söylüyor. Birazdan geliyor. Matbaaya davet ediliyoruz. Arabasına binip 3 sokak ötedeki matbaaya girdiğimizde karşımıza pırıl pırıl bir Heidelberg makinası çıkıyor. Üst katta sodalar eşliğinde yazı işleri müdürü Yunuz Bey’le (nüfus memurunun ufak bir jesti sonucu Z harfiyle bitiyor) konuşuyoruz. Hikayemizi ve sebeb-i ziyaretimizi anlatıyoruz. “Sizin bisikletler üzerinde bir fotoğrafınızı da almam gerekiyor” deyince, İpragaz bayiinden bisikletleri çıkartıyoruz. Şehri temsilen uygun görülen meydanda bir kaç poz resimden sonra yanından ayrılıyoruz.

Bisikletleri bayiye bıraktıktan sonra, fazla geç olmadan vali yardımcısıyla görüşmek üzere hükümet konağının yolunu tutuyoruz.

Sekreterinin odasında ikram edilen ıhlamurların eşliğinde biraz bekledikten sonra, vali yardımcısı Alper Bey bizi sıcak bir şekilde karşılıyor. Anlattıklarımıza büyük ilgi gösteriyor. Bu tür girişimlerin Ardahan için büyük bir ihtiyaç olduğunu, buraları tanıtmak adına yapabilecekleri ne varsa hazır olduklarını belirtiyor. “Mutlaka çevre köyleri de gezin. Yollar müsait, çevre güvenli, köy insanı da misafirperverdir”. Her türlü ihtiyaç karşısında kendisini her zaman arayabileceğimizi de ekliyor. Keyifli sohbetin verdiği duygularla yanından ayrılıyoruz.

Karnımız acıkmış yine. Akşamüstü için bir simit alarak, Kars’tan beri taşıdığımız peynir ve bir domatesi otelin yemekhanesinde kahve eşliğinde mideye indiriyoruz. Yunuz Bey’le görüşme sırasında ve sonrasında eksikliğini fark ettiğimiz [bisikletle]Türkiye projesinin basın bildirisini bilgisayarda kaleme alıyoruz.

 

Vakit geç oldu, karınlar tekrar acıktı tabii. Dışarı çıkmadan otel sahibi Nezih Bey’le otelin konaklama kapasitesi ve rezervasyon konularında bilgi alıyorum. 45 yataklı otelin aslen otel olarak inşa edilmediğini, bazı olanakların bu yüzden kısıtlı olduğundan bahsediyor. Ama 12 kişilik bir grubu rahatlıkla ağırlayabiliriz diyor.

Yemek için lokanta lokanta dolanıyoruz. Çoğunda sulu yemek kalmamış, bol etli, tavuk çeşitleri gırla. Bu bölgeler daha çok et diyarı maalesef. Sokakları adımlarken nalbur dükkanı sahibi bir Ardahanlı vatandaşımız tarafından sorgu sual ediliyoruz. Bu arada yollarda sıkça gördüğümüz yeşil kabuklara kaldırımda rastlıyoruz. Bunlar nedir böyle? Külül diyorlar. Yediğimiz bezelyevari bir şey.

Külül, nam-ı diğer yemlik bezelye. Latince ismi Pisum sativum L. olan yem bezelyesi, Anadolu’nun doğal bir bitkisidir. Yurdumuzun birçok yöresinde ‘külür’ veya ‘kürül’ isimleri ile bilinen yem bezelyesinin yabani formlarının hemen tamamı kırmızı çiçeklidir. Yerel popülasyonlar, genel olarak ot veya danesi hayvanlara verilmek için ekilmektedir. Koyu yeşil veya kahve renkli tohumları taze ya da kuru olarak insan beslenmesinde de kullanılmaktadır. Beyaz çiçekli ve yeşil tohumlu bezelye çeşitleri ise tüm dünyada sebze olarak tüketilmektedir.

Öğlenki lokantanın önünden geçerken (Karadeniz Sofrası) gene burada yemeğe karar verdik. Kuru fasulye, bulgur pilavı, yoğurt, çoban salata ve arkasından içilen çaylar için 13,5 TL. Sonra yediklerimizi hazmetmek üzere biraz sokaklarda turluyoruz. 2,5 kg’lık dev ekmek üreten fırınlar, var olup yanmayan trafik lambaları ve bol bakkal dükkanları. Ardahan sokaklarını arşınlıyoruz. Sabah için kendimize bir tandır ekmeği alıp otele dönüyoruz. Fotoları bilgisayara aktarmak, biraz da TV’ye takılmaca. Yarın da hava güzel, yağmur yok. Böyle devam edecek diyor rapor. Çok iyiii:)

Ardahan ili yaklaşık 3000 yıllık bir geçmişe sahip olup, MS 628 yılında Hazar Türklerinin bir kolu olan Arda Türklerinin eline geçerek Ardahan adını almıştır. MS 1068 yılında Alparslan tarafından fethedilerek Selçukluların egemenliğine geçmiş, 29 Mayıs 1555 tarihinde imzalanan Amasya anlaşması ile Kanuni Sultan Süleyman tarafından Osmanlı İmparatorluğuna dahil edilmiştir. 1876 -1877 Osmanlı- Rus savaşı sonunda savaş tazminatı olarak Kars ve Batum ile birlikte 13 Temmuz 1878 Berlin anlaşması ile Ruslara bırakılan Ardahan, 1918 yılında Bresy – Litowski anlaşması ile Anavatana kavuşmuş, ancak 30 Ekim 1918 tarihinde Ardahan’da kurulan Milli Şura Hükümeti tarafından Mondros Mütarekesi şartları red edilmiş, Milli Şura Hükümeti Kurtuluş Savaşımızla bütünleşerek Kazım Karabekir Paşa ve Halit Paşa komutasındaki ordumuz tarafından 23 Şubat 1921 tarihinde ilimiz kurtarılmıştır. Kazım Karabekir Paşa tarihe mal olan “Boğazlar Boğazımız, Kars-Ardahan Bel Kemiğimizdir” sözünü söyleyerek Ardahan’ın yurdumuz için ne kadar stratejik bir öneme sahip olduğunu vurgulamıştır. 

Cumhuriyetin ilanından sonra il olan Ardahan 1926 yılında 877 Sayılı Kanunla ilçe yapılarak Kars iline bağlanmıştır. 27.05.1992 tarihinde Ardahan il olarak faaliyete geçmiştir.


28 Temmuz 2010, Çarşamba / Ardahan çevre köyleri

Altı buçuk gibi uyanıp, günlük gezimiz için tek bir çanta hazırladık. Otelin kahvaltı salonunda peynir, ekmek, yumurta, bal, tereyağı, zeytinle çay içtikten sonra 8’de yola koyulduk. Otel yakınlarındaki parkın çeşmesinden suyumuzu doldurduk. Şehir dışına giden yola çıkıp Göle yönüne saptık.

Ardahan’a 3 ayrı girişinin olduğunu öğrendik: Birisi bizim ilk gün girdiğimiz, ikincisi ise bugün çıktığımız. Bir üçüncüsü de valilik binasının önünden devam eden, kalenin yanından giden yol.

Yeni yapılan devlet hastanesi binası ve konutlar solumuzda kalıyor. Onları geçince sağdan Sugöze, Ağzıpek köyleri yoluna sapıyoruz. Etrafta yine kazlar. Sürüyle de karga. Ağzıpek Köyü’nün yolu sel dolayısıyla araç trafiğine kapanmış. Suyu tahliye etmek için yolun bir bölümü kazılmış. Köylüler, selin dağlardan hızla indiğini söylüyor. Evleri sular altında kalmış pek çoğunun, zor durumdalar, belli. Geçmiş olsun diyor, kazılmış yolun kenarındaki yıkık köprüden bisikletleri elden ele vererek karşı tarafa geçiyoruz.

Dümdüz bir platodayız. Yol, köy asfaltı, rahatlıkla gidiliyor. Etraftaki evler, yanlarına iliştirilmiş ahırlar, bahçelerdeki kazlar ve oradan oraya koşuşan çocuklar güzel bir tablonun parçası adeta. Sağda solda çalışan köylülerle selamlaşarak devam ediyoruz.

Tepeler Köyü’ndeyiz. Yol tarifini buralı bir gençten alıyoruz. Derken traktörle gelen babası ve amcası da katılıyor bize. Bülbilan Yayla Festivali’ni güzelce dinliyoruz. Aslında gitmek vardı oraya.

Sağımızda akan derenin içinde kazlar yıkanıyorlar. Birazdan bir traktör de manevralar yaparak lastiklerini temizliyor suların içinde.

Dere boyunca toprak yoldan ana yola doğru ilerledik. Birazdan asfalt oldu. Buradan Yalnızçam’a kadar devam etmeliyiz. Solumuzda kale kalıntısına benzer bir şey var uzaklarda. Yolun keyfine diyecek çok şey var da, hangisini anlatsam ki? En iyisi fotoğraflara bakın. Asfalt düzgün, trafik seyrek. Soldan kayak pistlerine çıkan bir yol var, ama bu toprak yoldan nasıl çıkıyorlar kışın, anlaşılır gibi değil.

Asfalt düz devam ediyordu. Sağdan ise bir toprak yol ilerideki köye gidiyordu. Acaba Yalnızçam neredeydi? Arabalı birine sorduk, sağlıklı bir tarif veremedi. Buralı değilmiş. Gelen traktöre el salladık. İnen tesadüf muhtar çıktı. Vali yardımcısı Alper Bey’in selamını söyledik (bize tembih etmişti muhtarlara selam diye). “Toprak yoldan girin, Yalnızçam’a gider” dedi. Bu insanlara rastlamasaydık, yol asfalt diye düz devam ederdik herhalde. Orası da Bülbilan Yaylası’na çıkarmış. Ama yol bir yerden sonra toprak olarak devam ediyormuş, sadece Bağdaşan’a kadar asfaltmış.

Yalnızçam Köyü’nde 2 kahve var. Birinci kahvenin duvarına bisikletleri dayayıp köylülerle sohbete geçtik. Fransa’da yaşayan Muharrem Bey tatil için buradaydı. Sonra aramıza diğerleri de katılınca 5-6 kişi oluverdik. Çaylar ısmarlandı, adresler alındı, fotoğraflar çekildi.

 
 







Yalnızçam’dan ayrılıp tekrar yola koyulduk. Bu bölüm taşlı ve topraklı. Önümüzde nehir, üzerinden geçen bir köprü. Aşıyoruz. Otlaklarda atlar oynaşıyor. Birkaç foto alıyoruz. Atlar kıpır kıpır, sinekler üzerlerinde sürekli.

Neme lazım diyerek ayrımlarda hep yolu sorduk. Elimizdeki haritada yeni isimler yazılı, köylülerse bunları bilmiyor. Buralarda halen eski isimler geçerli.

Toprak yolu takiben gelen köyün yeni adı Çetinsu, eskisi Beberek.

Karnımız aç, bakkala giriyor, ekmek peynir soruyoruz. Ama sadece ekmek satılıyor. Herkes peynirini kendi yapıyormuş. Bunun üzerine bakkal Nuri Bey bize evinden peynir getiriyor. Güzelce karnımızı doyuruyoruz. Peynir çok lezzetliydi.

İnegöl’den yazlığa gelmiş Turan Bey’le, buraya hiçbir faydası dokunmamış Çetinsulu AKP milletvekilinin yakında yapacağı ziyareti konuşuyoruz. Amca çocuğu iki genç, Muhammet ve Ahmet, bize köylerin eski isimlerini söylüyorlar. Bakkal içtiğimiz soda ve meyve suyunu da ikram ediyor. Yani, nasıl bir gönül zenginliğidir bu...

Köy çıkışına kadar Muhammet ve Ahmet yanımızdalar. Atların üzerinde fotoğraflarını çekmemden çok hoşlanıyorlar.

Toprak yoldan ilerleyip asfalta çıkıyoruz sonunda. Orakla ot biçen köylü bize Ardahan’a sağdan, Lori için soldan gitmemizi söylüyor. Biz de Lori istiyorduk zaten.

Biraz yol alıp tarlada çalışan başka bir köylüyle konuşuyoruz. Lori ileride, soldaki köymüş. Devam ediyoruz ama yol konusunda emin değiliz. Karşıdan gelen yaşlı amca ve genç kıza soruyoruz. Yanlış yöndeymişiz. Ama bu yanlışlık bize bir çay daveti getiriyor. Kabul ediyor, köyde çeşme yanında buluşmak üzere ayrılıyoruz.

Hızla buluşma noktasına gidip bekliyoruz ama gelen giden yok. Erken mi geldik acaba? Meğerse köyde iki çeşme varmış ve biz yanlış çeşmede bekliyormuşuz. Sonunda birbirimizi bulup, evlerine gidiyoruz. Çay ve kahvaltı eşliğinde sohbet çok güzel. Mikail dede, kışları İstanbul, Kaynarca’da. Büyükbaş hayvan alıp satıyor. Torun Betül, Endüstri Meslek Lisesi kimya bölümünde öğrenci. Yazı köylerinde geçiriyorlar.








 





 
 

Mikail amca ve Betül’den ayrılıp, anayoldan Ardahan’a doğru pedal basıyoruz.

Şehir girişindeki kaleyi ziyaret etmeden önce bir benzincide lastiklerin havalarını tamamlıyorum. Bu sırada yavru köpekler Firuzan’ın dikkatinden kaçmıyor. Çok da şekerler. Her şeyin miniği ne de güzel oluyor.

Kalede İl Turizm Kültür Müdürü İsmail Bey’e rastlıyoruz. Yaban otlarını toplatmış kamyona yükletiyor. Kendi de direksiyonda. Ama aşırı yüklü kamyon rampayı çıkamıyor bir türlü. Ayaküstü sohbet ediyor, günümüzü anlatıyoruz.

Gene oteldeyiz. Odaya çıkmadan 23 Şubat Gazetesi’nde çıkan haberimize bir göz atıyoruz. Hoşumuza gidiyor bu durum. Yerel gazeteye manşet olduk :)

Kimlik kayıtlarındaki sorun devam ediyor. Resepsiyonist genç her seferinde şaşkın şaşkın Firuzan’a dert yanıyor. Takıldı kaldı.

Akşam yemeğini, bu sefer farklı bir yer olsun diye Liman Lokantası’nda yiyoruz. İki çorba, şakşuka, bir salata ve soğan: 10- TL. Dönüşte kilosu 80 krş.’tan bir karpuz alıyor ve otelin lobisinde diğer müşterilerle paylaşarak yiyoruz.

Yarın yolumuz var; Göle.
 



 



Ardahan - Çevre köyler
Uzaklık: 61,3 km
Süre: 4 h 58'
Ortalama hız: 12,3 km/h
Rakım: 1787 – 1911 m
Hava sıcaklığı: 19 – 40 °C

Garmin yol bilgileri için: Ardahan-Çevre köyler

Gezinin devamı: Ardahan-Boğatepe-Kars, öncesi: Çıldır-Posof-Ardahan

Kaynakça: