8 Temmuz 2020

İznik Gölü’ne bisikletle... (II)

2’nci gün: İznik-İstanbul (dönüş)

Gece çadırın içi sıcaktı. Ancak ilerleyen saatlerde serinledi ve üstüme hafif tulum çarşafını çekmem gerekti. Göl suyunun kıyıya vurmasıyla oluşan dalga sesi ninni gibi bizi uykuya daldırdı. Yorgunluk da vardı, mis gibi uyuduk. Günün ağarmasıyla yavaştan uyanma vakti geliyor. 7’ye doğru çadırdan çıkıyor toparlanmaya başlıyoruz. Birazdan Osman ve Emre de çadırlarından çıkıyorlar. WC’deki işler sonrası eşyaların çantalara yerleştirilmesi ve çadırın toplanması ile kampı 8’de terk ediyoruz.

Buraya kadar gelmişken müzeyi ziyaret etmemek olmazdı diyerek, ilkin Aziz Usta’ya gidip taze çıkmış poğaça, börek, çörek gibi hamur işlerini çayla önündeki masada temizliyoruz. Bu arada İznik belediyesi de çöpleri toplamakta, yolları sulamakta ve süpürmekte.

Müze pandemiden dolayı 10’da açılıyormuş. Daha 45 dakika var. Ne edelim diye düşünürken Emre’nin hatıralık eşya alma isteğini karşılamak üzere yakındaki, açılmış olan İznik Çini Market’e giriyoruz. Sahibi Halil Bey de konuşkan. 45 dakika çabuk geçiyor. Bu arada 8 yılda (!) restorasyonu tamamlanan Arkeoloji Müzesi yeni açılmış, ama adı değişmiş, Türk İslam Eserleri Müzesi olmuş. İznik Arkeoloji Müzesi'nde bulunan tarihi eserlerin koruma altında olduğu ve bu eserlerin de Orhangazi ilçesinde yapılacak olan arkeoloji müzesinde sergileneceği belirtiliyor. Neyse açılıştan dolayı ilk hafta ziyaret beleşmiş J Herhalde 8 yılın ayıbını örtmek için olsa.

Müze binası, Osmanlı döneminde Sultan I. Murat tarafından annesi Nilüfer Hatun adına 1388 yılında inşa edilmiş. Cumhuriyet döneminde farklı gereksinimler için depo olarak kullanılıp, 1960 yılında müze olarak ziyarete açılmış. Tarihsel bir yapı olan imaret 14. yüzyıl Osmanlı mimarisinin en güzel örneklerinden. Bahçesinde, Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerine ait lahitler, steller, kabartmalar, erzak küpleri, İslami mezar taşları teşhir edilmekte. İç mekanda Osmanlı kahve takımları, lüleler, keseler, altın paralar gibi eşyalar ile XI.–XIV. yüzyıl seramik malzemeleri ve XV.-XVII. yüzyıla ait İznik çini örnekleri sergilenmekte.

Aslında İznik’te gezilecek daha çok yer var: Ayasofya Müzesi, Roma Tiyatrosu, İznik Kilisesi, 1. Murat Hamamı, Süleymanpaşa Medresesi, Aziz Tryphonos Kilisesi, Yeşil Cami gibi..., ama biz burada sonlandırıyor, ayrılış saatimiz 10.45 oluyor. Boyalıca’ya kadar yol düz, kıyıdan gidiyor. Ama sonrası tırmanış olacak. Geç kaldık tabii müze ayağına. Öğle sıcağı bastırıyor. Meyve bahçelerinin yanından geçmekteyiz. Bir tarihte mayıs ayında gelmiştik buralara, kiraz mevsimi. Bolca göz hakkımızı almıştık J Her taraf zeytin ağacı. Bir de kivi var çokça. Bu bölge bereketli. Meyvesi sebzesi bol. Güzel bir coğrafya.

Boyalıca’da daha öce oturduğumuz yerde sünnet düğünü var, bizi almıyor, kaba bir şekilde başka tarafa yönlendiriyorlar. Davetli hanımlar allı pullu şalvarları ve bileklerinde-boyunlarında altın takılarıyla akın akın gelmekteler. Sünnet konvoyu ise mahallede korna çalarak dolanmakta. Acaba bebe ne hissediyordur? Kesilecek bir şey de acıyacak mı? Geriye ne kalacak J
Kümülüs

Göle bakan bir konumda soda-çay ile dinleniyor, çekilen fotoları eşe dosta yolluyor ve benzinciden su takviyesi alarak tekrar yol koyuluyoruz. Öğle sıcağı tepemizde. Başladık Boyalıca’dan tırmanmaya. Sağlam bir yokuş, %17’nin bile görüldüğü yerler var. Kıvrıla kıvrıla yükseliyoruz. Karşı yönden gelenler oluyor. Ara sıra içten almamak için karşı şeride geçiyorum. Ter kafamdan boşalıyor. Zaman zaman gözlüğü çıkartıp eldivenin tersiyle siliyorum. 330 m gibi bir yükseklikte yol düzeliyor. 250 m irtifa kazandık. Şimdi iniş var. Karşı yönden gelen bir grup bisikletçi ile selamlaşmalar. Bayındır köyünde gördüğümüz bir çeşmede kafaları ıslatıp mataraları tazeleyip devam. Hava çok sıcak. Bayındır’ı geçmemizle Bursa ilinden çıkıp Kocaeli’ne giriyoruz. Rampa sonrası yol keyifli, yağ gibi kayıyor velespitler. Herkes sırasıyla öne geçmekte. Çevre de güzel. Samanlar balyalanmış götürülmeyi bekliyor. Suyu bol olduğundan yeşil ortalık. Bulutlar da bir ayrı güzel ki, sormayın. Şunları ayırt etmeyi ne çok isterim. Hep okuyorum ama unutuyorum. Resimlerini yanımda taşımam lazım; Sirrüs, Kümülüs, Stratüs... ve bunların çeşitleri. Bugünküler Kümülüs: Üst kısımları karnabahar gibi görünen; küme, kubbe veya kuleler halinde dikine olarak gelişen, genel olarak yoğun sıklıkta bulunan bağımsız bulutlardır. Cumulus’lerin güneşle aydınlanan kısımları genellikle parlak beyaz bir görünüme sahiptir. Bu bulutların tepe ve yan kısımları tomurcuğu andıran kümeler halinde olur. Tabanları daha koyu ve hemen hemen düzdür. Cumulus’ler bezen düzensiz şekillerde de bulunabilirler. Cumulus bulutları genellikle su damlalarından meydana gelmiştir. Bulut içindeki ısının sıfırın altına düştüğü yerlerde, aşırı soğumuş su damlaları olduğu gibi buz kristalleri de bulunur. Dikine gelişen Cumulus bulutlarında yağmur ve sağanak şeklinde yağışlar meydana gelir... şeklinde açıklanmış.

Kızderbent’te gelince Osman köfte diye tutturuyor. “Dur daha yeni yedik, ne çabuk açıktın?” – “Geldim, yemem lazım.”  Yapılacak bir şey yok. Köfteci Nurettin’de de sanki bisiklet festivali var. Öyle böyle değil. 50 desem az kalır, belki 100. Akın akın geliyorlar. Hayırdır! Osman ve Emre köftelerini yerken biz de bahçedeki kamelyaların birine yerleşip Ada Hanım ve Necef Bey ile tanışıyoruz. Ada Hanım İstanbul Çekmeköy’den, Necef Bey Yalova’dan. Kısa sürede keyifli bir dostluk başlıyor ve oradan-buradan derken zaman çabuk geçiyor. Köftecilerin de gelmesiyle dönüşe birlikte geçiyor, Necef Bey bölgeyi çok iyi bildiğinden onun rehberliği ile hem kısa hem de rampası olmayan yerlerden geçerek Altınova’ya doğru yol almaktayız.

Aman dikkat!!! Osman ve Emre bu yolda çok ciddi bir kazayı kıl payı atlatıyorlar. Yokuş aşağı hızla inerken karşıdan gelen saman yüklü kamyoneti, bizi görmesine rağmen sollayan araç arkadaşlara teğet geçiyor. Yani ince bel hareketiyle akrobasi yapmasalar araç çarpacak, yolun dışına savrulacaklardı. Böylesine gözü dönmüş Azrail kılıklı sürücüler var yollarda. Kimsenin canının kıymeti yok onun için. 5 saniye bekleyemez. Küfürü bastım, umarım duymuştur.

Geldik Valideköprü’ye. Bir zamanlar araç trafiğine açıktı (ilk geldiğimiz yıllarda), sonra ağır yükün altında çökmesiyle yanına yapılan yeni köprü kullanılmaya başlandı ve bu restore edildi. Bugün artık sadece yaya geçebiliyor, veya bisikletler J Hakkında; 17. yy’da, Klasik Türk Mimarisi tarzında kesme taşlarla yapılmıştır. Üç gözlü, sivri kemerli ve iki yanı korkuluklarla çevrilidir. Boyu 64 metre, döşeme eni ise 4,5 metredir. Kösem Sultan tarafından yaptırıldığı belirlenmiştir. Valide Kösem Sultan kimdir? Osmanlı tarihinin en şöhretli kadınlarından olan Valide Kösem Sultan, I. Ahmet’in eşi ve IV. Murat’ın annesidir. Valide Kösem Sultan’ın valide sultanlar arasında en varlıklılarından olduğu... ifade ediliyor. Osmanlı coğrafyasında farklı bölgelere çok sayıda cami, mescit, köprü, han, çeşme, suyolu yaptırmış, çeşitli vakıflar kurarak hayratlar bırakmıştır. İstanbul’daki Büyük Valide Hanı, Çinili Külliyesi, Valide Medresesi, Karamürsel Valide Sultan (Kösem Sultan) Köprüsü, Mekke-Medine arasında bulunan su tesisi bunlardan bazılarıdır... denilmekte.

Necef Bey bizi çok keyifli yollardan götürüyor. Buralardan ilk geçiyorum, solumuzda akan dere, kıyısında piknik yapanlar. Sağımızda evler, bir tanesi prefabrikti, ama güzel oturmuş yerine. Bu hazır ev işi doğru iş, uzun uzadıya uğraşacağına kondur gitsin. Yol üzerindeki erik ağacı hepimizi mutlu ediyor. Bal gibiler L


Kocaeli’nden çıktık Yalova iline girdik. Soğuksu sonrası Çobankale geliyor. Burası için, bölgedeki kazı çalışmalarını yürüten MSGSÜ’den Doç. Dr. Selçuk Seçkin şöyle diyor: Kale 150 rakımlı tepede yaklaşık 180x120 metre ölçüsündedir. 10.-11. yüzyıllarda Bizanslılar tarafından yapıldığı tahmin edilen, bölgenin en önemli kalelerinden birisi. Bu süreçte Selçukluların da eline geçmiş. Dolayısıyla en batıdaki Selçuklu kalesi hüviyetini de taşıyor. Ondan sonra bir süre haçlılar burada egemen oluyor. Daha sonra Birinci Haçlı Seferi sırasında bu kaleyi tutan Selçuklular buradan hareketle Haçlıları püskürtüyorlar. Dolayısıyla dünya ve Türk tarihi açısından önemli bir nokta. Sonrasında 1302 yılında Osmanlı Beyliği'nin devlet olma aşamasında bu bölgeye geldiğinde önemli bir düğüm noktası. Çobankale'nin ele geçirilmesi ve çevre alanların ele geçirilmesini sağlayan Bafeus Muharebesi bu kale sayesinde gerçekleştiriliyor. Bu kalenin en önemli özelliği bölgeyi tutan merkez olması. Sonraki süreçte 14. yüzyıldan sonra kale terk ediliyor ama sürekli 18.-19. yüzyıllardaki seyyahların seyahatnamelerinde kale ile ilgili anlatımlara rastlıyoruz.

Altınova’ya gelmekle sahil yoluna da inmiş olduk. Yalova yönüne doğru grup olarak güvenlik şeridinden hızla pedallamaktayız. Topçular iskelesine geldiğimizde biz sağdan ayrılıyor, Ada Hanım ve Necef Bey düz devam ediyorlar... Tekrar görüşmek dileğiyle esen kalın.

Yarım saatlik bir yolculuk salonda çay ve tahinli çörek ile geçiyor. Eskihisar’dan Gebze’ye tırmanıp trene binmemizle Bostancı yolculuğu başlamış oldu. Emre Tuzla’da iniyor, bizse Bostancı yokuşu sonrası Osman’dan ayrılarak Dudullu yolunu tutuyoruz.

Keyifli bir tur oldu. İznik her zaman güzel bir rota. Defalarca pedalladık, ve pedallarız... 














İznik Gölü’ne bisikletle...: (dönüş) İznik-Boyalıca-Kızderbent-Valideköprü-Altınova-Topçular-(gemi) Eskihisar-Gebze-(tren) Bostancı-Dudullu
Tur tarihi: 5 Temmuz 2020
Kat edilen mesafe: 71,41 km.
Ortalama hız: 13 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 5 sa. 29 dk., dışarıda geçen süre 10 sa. 48 dk.
En yüksek sıcaklık 39 ˚C, en düşük 25˚C, ortalama 31,6 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 765 m, kaybı (iniş) 751 m.
En düşük irtifa 2 m., en yüksek 330 m.

Garmin yol bilgileri İznik Gölü’ne bisikletle...

Relive yol bilgileri İznik Gölü’ne bisikletle...



Saatler erken, sabahın serinliği var.



“Su durgun alırız balık” diye mi düşünüyorlar?

Gençler erken gelip kürek çekmeye başladılar bile.

Eşyaların çantalara yerleştirilmesi ve çadırın
 toplanması ile kampı 8’de terk ediyoruz.


Aziz Usta’ya gidip...

... taze çıkmış poğaça, börek, çörek gibi...

... hamur işlerini çayla önündeki masada temizliyoruz.


İznik Çini Market


Paşa paşa sahibini bekliyor.

Yeni adıyla Türk İslam Eserleri Müzesi

Yeşil Cami, Sadrazam Çandarlı Halil Paşa tarafından
 yaptırıldı. 1378-1391 yılları arasında mimar Hacı Musa
 tarafından inşa edilen yapı, Selçuklu mimarisinin özelliklerini
 taşımaktadır. Yeşil çinileriyle ünlüdür.





Türk İslam Eserleri MüzesiNilüfer Hatun İmareti’nde konaklayan
 gezgin dervişlerin yemek yeme anına ilişkin canlandırma.





Çini fırını kesiti

Bordür, Mavi-Beyaz tekniği. 16. yy. ilk yarısı
Karo parçası, Rodos işi olarak tanınan teknik. 17. yy.

Para  keseleri, pamuklu, simli. 19. yy. sonu 20. yy. başı
Sarraf cep terazisi, ahşap. 20. yy.
Cüzdan, sedef, gümüş. 19. yy. sonu 20. yy. başı
Cüzdan, gümüş. 19. yy. sonu 20. yy. başı

Nalın, ahşap, bafon. 19. yy

Boyalıca; göle bakan bir konumda soda-çay ile
 dinleniyor, çekilen fotoları eşe dosta yolluyoruz.

Boyalıca’dan tırmandık. Sağlam bir yokuş, %17’nin bile
 görüldüğü yerler var. 330 m gibi bir yükseklikte yol
 düzeliyor. 250 m irtifa kazandık. Şimdi iniş var.



Hava çok sıcak. Bayındır köyünde gördüğümüz bir çeşmede
 kafaları ıslatıp mataraları tazeleyip devam. 



Kızderbent’te Köfteci Nurettin’de de sanki bisiklet festivali var.
 Öyle böyle değil. 50 desem az kalır, belki 100. Akın akın geliyorlar. 


Ada Hanım ve Necef Bey ile.




Valideköprü; 17. yy’da, Klasik Türk Mimarisi 
tarzında kesme taşlarla yapılmıştır...

Üç gözlü, sivri kemerli ve iki yanı korkuluklarla
 çevrilidir. Boyu 64 m, döşeme eni ise 4,5 m'dir...

Kösem Sultan tarafından yaptırıldığı belirlenmiştir.


Necef Bey bölgeyi çok iyi bildiğinden onun rehberliği
 ile hem kısa hem de rampası olmayan yerlerden
 geçerek Altınova’ya doğru yol almaktayız.

Ada Hanım ağır ağır da olsa bize yetişiyor.



Çobankale; 150 rakımlı tepede yaklaşık 180x120 m ölçüsündedir.
 10.-11. yy’larda Bizanslılar tarafından yapıldığı tahmin edilen,
 bölgenin en önemli kalelerinden birisi. Bu süreçte Selçukluların
 da eline geçmiş. Dolayısıyla en batıdaki Selçuklu
 kalesi hüviyetini de taşıyor...

Ondan sonra bir süre haçlılar burada egemen oluyor. Daha
 sonra Birinci Haçlı Seferi sırasında bu kaleyi tutan Selçuklular
 buradan hareketle Haçlıları püskürtüyorlar. Sonrasında
 1302 yılında Osmanlı Beyliği'nin devlet olma aşamasında
 bu bölgeye geldiğinde önemli bir düğüm noktası. 

Altınova’ya gelmekle sahil yoluna da inmiş olduk. Yalova yönüne
 doğru grup olarak güvenlik şeridinden hızla pedallamaktayız. 


Eskihisar’dan Gebze’ye tırmanıp trene binmemizle
 Bostancı yolculuğu başlamış oldu. 








































Foto katkıları için Osman ve Emre’ye teşekkürler.