1924’te, Fransa Bisiklet Turu’nun en iyi bisikletçilerinden biri kural ihlali yaparak yarıştan çekildi. O yıllarda birçok yarışçının yapmaya kalkıştığı gibi trene binemedi (çoğunlukla biniyorlardı). Takviyelerle performansını da artırmadı, o zamanlar doping testi yoktu ve her bisikletçinin 300 kilometre veya üstü muazzam etaplardaki bozuk yolları aşabilmek için belli uyarıcılar aldığı biliniyordu.
1920’lerin en yetenekli yarışçılarından Henri Pélissier Fransa Bisiklet Turu’ndan çekildi çünkü formasını çıkarma izni yoktu. Sadist ve tuhaf bir yönerge uyarınca, şartlara bakılmaksızın, yarışçılar yarışı başladıkları ekipman ve giysilerle tamamlamalıydı.
Kurallar bir kişiden soruluyordu: Fransa Bisiklet Turu’nun kurucusu ve yöneticisi Henri Desgrange. Pélissier ile patronun bir mazisi vardı. 1920’de, Pélissier patlayan iç lastiğini yol kenarında bırakınca iki dakikalık ceza yediği için yarışı protesto etmek üzere çekilmişti. Desgrange yarışın tüm yayın haklarını mahfuz tutan L’Auto gazetesinin sahibi olarak gazetenin sayfalarında Pélissier’yi topa tutmuştu: “Henri Pélissier sınıf mefhumuna tutkun ama acı çekmeyi bilmiyor.”
Gazete atışmalarında sıra bu kez Pélissier’deydi, Albert Londres’a verdiği bir mülakatta yarışın ilk bisikletçilerini tarif ederken ilk defa “yol mahkumları” tanımını kullanıma sokacaktı.
Görünüşe bakılırsa, Henri Desgrange pek de sevimli biri değildi. Somurtkan Parisli, 1903’te Fransa Bisiklet Turu’nu başlatırken ürkütücü bir hedefi vardı: yarışı yalnızca bir kişi bitirebilmeliydi.
Desgrange yönetimindeki Fransa Bisiklet Turu’nda her şey bisikletçilerin illallah edip yarışı bırakması için hazırlanmıştı. Zorlu rotalar bir yana Desgrange dışardan yardımı, yedek parçaları (bisikletçiler yarışın başından beri yanlarında taşımıyorlarsa), belirlenenden fazla sıvı tüketmeyi, giyinip soyunmayı (etap boyunca yanlarında taşımıyorlarsa) yasaklamıştı. Ona göre arka aktarıcıya ayar yapmak ekipman dopingi (motor-doping) ile aynı şeydi. Desgrange, sürücüler veya takımlar kuralları bir şekilde alt etmenin yolunu bulup yarışı ele geçirmeyi başardıklarında hemen yeni kurallar getiriyordu.
Desgrange, 1930’da Fransa Bisiklet Turu’na milli takımları dahil etmeye başladı, böylece ticari Alcyon takımının üstünlüğü kırılabilecekti. Bisiklet firmalarının atletlere sponsorluğunu sağlayan her türden ticari teşviki kaldırınca da bisikletleri kendisi temin etmek ve bisikletlerin masraflarını ödeyecek yöntemler bulmak zorunda kalacaktı. Böylece yarışa ev sahipliği yapacak şehirlerden ücret almaya ve reklam konvoyları oluşturmaya başladı, bu iki uygulama bugün hâlâ devam ediyor.
Desgrange insanca mümkün olanın gösterisini değil, mümkün olmayanın gösterisini savunuyordu. Octave Lapize, yarış tarihinde ilk kez 1910’da “Col du Tourmalet” etabında tökezleyip organizasyona ait araçlardan birine “katilsiniz” diye bağırdığında, Desgrange muhtemelen zevkten dört köşe olmuştu. Daha doğrusu, orada olsaydı, olurdu. Desgrange kişisel itibar yönetiminde epeyce hünerliydi, bu zorlu dağ etabının arifesinde Fransa Bisiklet Turu’ndan ayrıldı, gelmekte olduğunu gördüğü eleştirileri başkasına yönlendirdi.
Acıyla gelen zafer
Desgrange 1903’ten beri turun kurucusu, yöneticisi ve öldüğü yıl 1940’a kadar organizatörüydü. Sonradan L’Equipe adını alan, bugün hâlâ turla aynı çatı altında bulunan L’Auto’nun da sahibiydi. Kendi “çatlak” bisikletçilerini ve kendi yaradılışına uygun davranışları ölçüsüzce öven yarış haberleri yazıyor veya yarışların açık ara mağluplarının acınası hareketlerini karalayan metinlere imza atıyordu. Televizyon ve radyonun olmadığı düşünülürse, Desgrange’ın yayımladığı şeyler gerçekten yaşanmış olsa da olmasa da artık olmuş kabul edilen şeylerdi. “Kurucu” veya “patron” Desgrange’ın rolünü tam olarak tanımlamıyordu: Tur ona aitti, Henri Desgrange turun ta kendisiydi.
Kişisel hikayesine 1890’larda usta bir bisikletçi olarak başladı. O zamanlar orta sınıf mensubu, çaylak bir avukattı. Bisiklet mikrobunu kaptıktan sonra, 1839’da saatte 35.325 km ile ilk rekoruna imza attı, kendi şehri Paris’teki Parc des Princes stadının ve Vélodrome d’Hiver velodromunun müdürü oldu.
Dönemin önde gelen spor gazetesi Le Vélo‘nun Le Parc ve Vél d’Hiv’deki etkinliklere yeterince yer vermemesinden (Dreyfus Olayı olarak bilinen bölücü siyasi skandalla ilgili tutumundan bahsetmiyorum bile) hoşnut olmayan Desgrange, 1900’de kendi yayını olan L’Auto-Vélo‘yu kurarak iş portföyünü genişletti. Gazete kısa sürede L’Auto adıyla tanınmaya başladı, üç yılda iflasın eşiğine geldi. Desgrange’ın yeni bir fikre ihtiyacı vardı.
Fransa Bisiklet Turu’nun fikir babası Desgrange olarak bilinse de, onun genç muhabirlerinden Géo Lefèvre uzun mesafeli yol yarışlarının (Paris-Roubaix o zamanlar 12. yılındaydı) ve olağanüstü popüler Altı Gün gibi pist yarışlarının birlikte yapıldığı türden yarış olarak “Fransa Turu” yapma fikrini ortaya atan ilk kişiydi. Bu fikir Desgrange’ı o kadar da heyecanlandırmamıştı ama Fransız halkı heyecanlanmıştı. Satışlar tavan yaptı. Fransa Bisiklet Turu gibi bir bisiklet yarışı yoktu ve yarış L’Auto’nun tekelindeydi. Bir gazetenin düşen satışlarını artırmak için tasarlanan bir reklam yarışı olarak başlayan süreç, kısa sürede Desgrange’ın coşkuyla liderlik ettiği sosyokültürel bir fenomene dönüşmüştü.
Sıradan Fransız vatandaşları, muhteşem insan ve makine başarılarının yanı sıra L’Auto’nun taze bir kopyasını ellerine alıp memleketlerinin suretini ilk kez kendi gözleriyle görebiliyorlardı. Tur, ilk günlerinden itibaren bir ulusal farkındalık duygusunun inşasına katkı sağlamış, daha öncekilere benzemeyen türden bir kartografik (harita bilgisi) aydınlanma sağlamıştı. Günümüzde Fransa Bisiklet Turu’nu salt bir spor müsabakasına indirgemek, onun Fransız bilincindeki yerini yadırgamak demektir. Tur, salınan ayçiçekleri ve dalgalanan buğday tarlalarıdır. Tur, azametli şatolar ve kent meydanlarında toplanan gururlu yurttaşlardır. Tur yazdır. Tur, Fransa’nın ta kendisidir.
Dümende Desgrange vardı, görüp görülebilecek en kötü antrenördü. Bir fitness müptelası, huysuz ve aksi bir egomanyaktı. Milliyetçi, despot, sadist, narsisist ve borderline psikozundan mustarip biriydi. Gelgelelim içten içe önemsediği şeyler de vardı, yarış ve kendi insanları.
Duygusal açıdan sert adamlara övgüler yağdırırdı. Desgrange’ın çocukluk yıllarında yaşanan Fransa-Prusya savaşında Fransa’nın mağlubiyetiyle gelen milli aşağılanmışlık duygusu bir yana, tarihçilere göre bunun nedeni Desgrange’ın kişisel eğitim felsefesi ve çileciliğiydi. Fransa Bisiklet Turu’nun özü, Desgrange’ın yaptığı gibi, acıyı kucaklamak, zihinsel ve fiziksel dayanıklılığı fetişleştirmekti.
Desgrange kendi zamanının ötesinde bir Viktorya kalıntısıydı. Belli ki halk kitlelerini etkilemek ve geliştirmek için kahramanlığın gücüne inanıyordu. Aşırılığın gücüne, bunun meyvelerini toplamak (tabii para da kazanmak) için medyanın gücüne inanıyordu. Muhtemelen günümüzdeki yarış yayınlarına, güç ölçütlerine, aşırı iklim protokollerine ve takım taktiklerine ayak direrdi. Muhtemelen orijinal turun izlerini Tadej Pogačar’dan ziyade Lachlan Morton’un kahramanlıklarında görürdü.
Yine de günümüzdeki Fransa Bisiklet Turu’nda, Mont Ventoux’daki gibi çifte tırmanışlı etaplarda ve o yılın en yüksek noktasına varan ilk yarışçıya verilen “Henri Desgrange Hatırası” ödülünde olduğu gibi, kendi yarışlarının DNA’sını görünce tanıyacaktır. Yarışın liderine dönüp bir bakınca, üstündeki sarı formada kendi el yazısıyla hâlâ isminin baş harflerinin olduğunu, yani turu büyüten ve bugüne kadar gelmesini sağlayan adama bir saygı duruşu olduğunu da görecektir.
* Bu yazı, Yılmaz Ruhi Demir tarafından Richard Abraham’ın Rouleur’de yayımlanan makalesinden çevrilmiştir.
Katkıları için Ceylan’a teşekkürler.
İlginizi çekebilir Bir bisiklet tutkunu olarak Lenin: İşte diyalektikle böyle karşılaştım, Bisiklet neden 1817'den çok önce düşünülmedi?, Tessie Reynolds