3 Temmuz 2016, Pazar / Kumbaba – Ağva, 34
km. (2. gün)
Uzundur çadır
kurmamıştık. Çadırın içi başta sıcak olsa da sonra gecenin ilerleyen
saatlerinde tulumun bir parçasını üzerimize çekme ihtiyacı duyduk.
Sabah erken uyandık.
Gün ışığı içerisini aydınlatınca fazla da uyunmuyor. İlk iş yakındaki camide
ihtiyaçları gidermek oluyor. Kimsecikler yok. Ramazan nedeniyle olmalı, yoksa bakıcı
genelde çayı bile demlemiş olurdu. Sonra yavaş yavaş eşyaları toplayarak
hazırlığı tamamlıyoruz. Musa Bey daha uyanmamış. Fazla da gürültü yapmadan Kumbaba’yı
geride bırakmak üzere yola koyuluyoruz (8.30).
Hava düne göre daha
serin. Otoyola çıkıp Ağva yönüne gidiyoruz (Pot Deresi). Sabah erken, ama gene
de yolda araç var. 6,5 km’yi geride bıraktıktan sonra tırmanış başlıyor.
Tırmanışla beraber de güvenlik şeridi kayboluyor. 1,5 km kadar çıkan yol
Çayırbaşı köyünde 2’ye ayrılıyor. Soldan gideceğiz, Sahil Yolu denilen, diğer
yoldan (Ağva-Kandıra) 13 km daha kısa. Ama öncesinde soldaki gözleme evinde 2’şer
çay eşliğinde biraz oyalanıyoruz. İşletmenin küçük patronu İlhami 6 yaşında,
cana yakın bir çocuk. Yanımıza gelip bize bisiklet üzerine sorular soruyor.
Belki de yarının bisikletçisi olacak. Baba TIR şoförü, burası kız kardeşinin,
yardıma gelmiş.
Bundan sonra yol
Ağva’ya kadar inişli çıkışlı geçecek. Devrenlik Mesire Yeri geçildi. 2 km’lik
tırmanış boyunca musallat olan minicik sinekler neredeyse gözümüze girecekti.
Terimiz iştahlarını kabartmış olmalı. Son sürat indik, peşinden gelen rampayı o
hızla tırmanmaya çalıştık, yer yer % 16-17’ler var. Ramazan nedeniyle
geçtiğimiz kahveler kapalı. Önlerinde oturanlar herhalde pazar tembelliğindeler.
Akçakese’de biraz su takviyesi, soda ve kafayı ıslatmaca. Çok sıcak oldu hava.
Yol boyunca oldukça
fazla çeşme görüyoruz. Neredeyse her köyde ve yol üzerinde. Kenardaki satıcıdan
alınan elmalarla biraz açlığımızı bastırıyoruz. [e], 19,6 km’de ilk çentiği
tüketiyor. Su doldurduğumuz bir köyde böğürtlen, dut, hem siyah hem beyazından
bolca topluyoruz. Erikler var ama uzanamayacağımız yükseklikte. İSKİ dev
borularını getirmiş bırakmış. Su taşıyacaklar İstanbul’a herhalde. Üçüncünün
bağlantı yolları için talan olmuş bölgelerden geçiyoruz. Buradan geçecek olan Kuzey
Anadolu Otoyolunun bölgenin ekolojik dengesini ne denli tehdit edeceği sürekli
anlatılsa da iktidar bunlara kulak asmıyor. 32,5 km’de Kurfalı sapağı
karşısında Green Park Kamping geliyor (12.00). Burası da kalınacak bir yer ama
biz devam ediyoruz.
46 km sonra Ağva’ya
ulaştık. Köprüyü geçmeden sağda, Turizm ve Tanıtım Ofisi yazılı levha dikkat
çekiyor. Şuraya girelim de bilgi alalım der
Firuzan. 2 genç, Mustafa ve Deniz Beyler, dernekleri adına burada hem bilgi
veriyor hem de bazı hediyelik eşya satarak, bisiklet, kano kiraya vererek
dernek için gelir elde etmekteler.
Kahve eşliğinde,
biraz Ağva, biraz mantar turları, biraz TR, biraz insanımız üzerine
değerlendirmeler yapmaktayız. Kafası çalışan, aklı olan, ilerisini görebilen
herkes bu gidişatın kötü olduğunu görmekte. Gemimiz kayaya çarpmak üzere yol
almakta, bundan bizler zarar göreceğiz ve bir şey yapılamıyor. Olacak iş mi bu?
Ağva’ya ilişkin bir harita (3 TL) ve 2 kahveye 10 TL ödüyoruz. Haritayı hediye
ediyorlar. Geride kalmış olan kampa (Seferoğlu) gitmek üzere ayrılıyoruz
yanlarından.
Ağva,
Latince "iki dere arasına kurulmuş köy" ve "su" anlamına
geliyor. İstanbul'un kuzeyinde, Göksu ve Yeşilçay derelerinin ortasında bir
sahil kasabası. Göksu ve Yeşilçay dereleri Ağva'dan geçip Karadeniz'e
dökülüyor. Yeşilçay balıkçı teknelerinin mekânı. Göksu kıyısında ise oteller
var. Derelerde kano veya deniz bisikleti ile gezinti yapılabiliyor. Motorlu
teknelerle birkaç saatlik gezintiler organize edilebiliyor. 12 km uzaktaki
Hacıllı köyü, mağara ve şelaleleri ile ünlü. Kilimli ve Kadırga koyları,
yürüyüş için çok elverişli.
Ağva
|
Seferoğlu Kampta 50
lira karşılığı çadırlık yer kiraladık. Soyunup duşa girip rahatladıktan sonra sıra
denize geliyor. Biraz tepelik bir yol, sonunda kum oluyor ve dik şekilde sahile
ulaşıyor. Uzunca bir sahil. Solumuzda, çok ileride Green Park Kamping
gözükmekte. Sağda ise, çok uzaklardaki, Ağva’nın Halk Plajı olsa gerek. Neyse
ki burada fazla insan yok. Deniz dalgalı, fazla uzaklaşmamızı istemiyor can
kurtaranlar. Biz de sığ suda yüzme taklidi yaparak suyun tadını çıkarıyor,
yorgunluğumuzu atıyoruz. Ne de iyi geldi deniz bilemezsiniz. Antik çağda Hippocrates “thalassotherapy”
kelimesini deniz suyunun faydalarını anlatmak için kullanmıştır, “thalassa”
kelime anlamı su ve “therapy” anlamı da şifadır. Eski Yunan halkı deniz suyunun
sağlıkları ve güzellikleri için olan önemini bildikleri için mineral açısından
zengin olan bu su ile yıkanırlarmış. Deniz suyunun bağışıklık sistemini
güçlendirmesi, kan dolaşımını artırması, cildi nemlendirmesi gibi faydalarını
da sayabiliriz.
Deniz sonrası duş
ve Ağva’ya, TT Ofisine yürüyoruz. Kanoyla gezmek üzere onlardan bir tane kiralıyor,
2 saatliğine 50 lira üzerinden anlaşıyoruz. İlk defa Firu’yla kürek çekeceğiz.
Macera başta senkronizasyon bozukluğu ile başlasa da yavaş yavaş düzelerek derenin
sonuna kadar gidebiliyoruz. İlk bölüm karşılıklı butik oteller ile dolu. Balık
tutanlar, suya girenler, deniz bisikleti ile dolaşanlar... Ama sonrası çok
güzelleşiyor. Su kaplumbağaları,
porsuklar, balıkçıl kuşlar, saka kuşları ve onlarca nadir türün yaşadığı bir su
yolu Göksu Deresi. Baraj kapaklarından geri döndüğümüzde 2,5 saatin
nasıl geçtiğini fark edemedik.
Denize olan çıkış
şu anda kumla kapalı olduğundan burası bir göl. Sakin bir su. Ama tur tekneleri
bu sakinliği bozmakta. Sadece çıkarttıkları ses ile değil, suya bıraktıkları
sintine atıkları ile kirliliğe yol açıyorlar. Yüzeyde oluşan yağ tabakası su
altına oksijenin nüfus etmesini engelliyor. Su, oksijen oranı bakımından
fakirleşiyor. Kaldırılmaları, yerlerine elektrikli teknelerin konulması için
gösterilen çaba ne yazık ki sonuç vermemiş. Bir kere de doğru bir şey
duymak-görmek istiyorum. Ülkemin her köşesi hatalarla dolu. Bu insanları artık
hiç anlayamıyorum. Kafasızlıkları iyicene batar oldu.
Mustafa ve Deniz
Beylerin ikramları buz gibi karpuz tam da aklımızdan geçendi. Bisiklet, müzik
vs üzerine konuşmalar sonrası çadırın yolunu tutuyoruz. Şayet Ağva’ya ilişkin
bilgiye ihtiyacınız olursa Mustafa Değirmenci’ye 0542-449 1940’dan
ulaşabilirsiniz.
Akşam yemeğini, kamp
yanındaki Kasapoğlu Et Lokantasında (Steakhouse), şaşırıyorsunuz değil mi, “bu
adamlar kasapta ne arıyorlar?”, bize özel yapılan yemeklerle hallediyoruz. Çoban
salatası+patates kızartması+manda yoğurdu+patlıcan yemeği+yoğurtlu semiz otu=39
TL. Ucuzluğuna da biz şaşırıyoruz. 50-60 gelir diyorduk. Hem lezzetli, hem de
makul bir lokanta. Kesinlikle tavsiye olunur.
Yarın Kefken’e
gideceğiz.
Kumbaba – Kabakoz – Karacaköy - Ağva
Tur tarihi: 3
Temmuz 2016
Kat edilen mesafe:
34,36 km.
Ortalama hız: 12,9
km/sa.
Bisiklete biniş
süresi 2 sa. 39 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 24 dk.
En yüksek sıcaklık
37 ˚C, en düşük 28 ˚C, ortalama 31,8 ˚C
İrtifa kazancı
(çıkış) 711 m., kaybı (iniş) 688 m.
En düşük irtifa 3
m., en yüksek 135 m.
Garmin yol
bilgileri Kumbaba-Ağva
Tur bilgisi: Yolun
tamamı asfalt ve inişli çıkışlı, bolca tırmanış var. Köylerde çeşme var.
Kamp: Seferoğlu Kamping, 0216-721 8036/0537-880 3500
Danışma: Ağva Turizm ve Tanıtım Ofisi, 0542-449 1940, Mustafa Değirmenci
Yemek: Kasapoğlu
Steakhouse, 0536-255 4216
Kumbaba
|
Turizm &
Tanıtım Ofisi, Ağva
|
Seferoğlu Kamping
Plajı, Ağva
|
Kum Zambağı, Ağva
|
Kamp, Seferoğlu
Kamping, Ağva
|
Göksu Deresi kano
gezintisi, Ağva
|
3. gün (devamı) Ağva–Kumcağız – 1. gün (öncesi) İstanbul-Kumbaba
[bisikletle]Türkiye: Safranbolu’da Zaman (İstanbul-Safranbolu)
İstanbul-Kumbaba = 78,68 km
Kumbaba–Ağva = 34,36 km
Ağva–Kumcağız = 52,12 km
Kumcağız-Karasu Maden Deresi = 78,63 km
Maden Deresi-Akçakoca = 41,59 km.
Akçakoca-Ereğli = 47,84 km
Ereğli-Devrek = 66,59 km
Devrek–İncebacaklar = 57,10 km
İncebacaklar–Safranbolu = 48,55 km
Genel Toplam = 507,46 km