6 Temmuz 2016, Çarşamba / Maden Deresi - Akçakoca, 41 km. ( 5. gün)
Kuş cıvıltıları içinde
uyanıyoruz. Bir senfoni adeta, etrafa perde perde yayılıyor. Birbirleriyle haberleşiyorlar. Gece geçen 1-2 araba dışında
ses yoktu. Ormanın serinliği iyi geldi. Yağmur için önlem aldık ama yağmadı.
7.40 gibi çadırdan çıkıyoruz.
Hava kapalı, acaba
yağar mı? Gene yağmurlukları takıyorum çantalara, kendiminkileri de bagajın
üzerinde hazır tutuyorum. Neme lazım. Sabah ihtiyaçlarını tamamlayıp 2 bardak
çay ve peynir ekmekle az bir açlığımızı bastırıp kamp alanından ayrılıyoruz.
Saatler 9’u göstermekte. Bugün Akçakoca’ya gideceğiz, yaklaşık 50 km olmalı.
Bizi anayola
bağlayacak 9 km’lik orman yolunu pedallıyoruz. Daha çok iniş olduğundan
rahatız. Sabah sabah pikniğe gelenler başlamış bile. Bunlar herhalde yer tutmak
üzere bu kadar erken geliyor olmalılar. Soner Bey de yeni gelmekte. Karşılaşmak
iyi oldu, vedalaşıyoruz böylecene.
Kocaali’den geçerek
anayola bağlandık. Sağdan Akçakoca yönüne güvenlik şeridinden pedallıyoruz. Deniz
manzaralı yol dümdüz, hızla kayıyor velespitler. Mis gibi serin rüzgar yüzümüze
çarpmakta. Alabildiğine uzanan deniz,
sonsuzda ufukla birleşiyor. Melenağzı’na geldiğimizde bir mola
vermek üzere yer ararken, solda, camiden sonra gelen kıraathanenin arkasında
muhteşem bir çayır var. Firuzan tarafından keşfiyle buraya yerleşiyor, gevşiyor,
yayılıyor, bayram telefonlarımızı yapıyoruz. Melenağzı’nda tatlı su tuzlu su
ile buluşuyor. Hem deniz hem nehir var. Çaycıya, acaba çadır kurabilir miydik
sorumuza olumlu yanıt vermesi de ayrı bir güzellik. Yanda cami var, WC
ihtiyacını da giderirsin demez mi?
Melenağzı köyü adını; Karadeniz’e dökülmekte
olan Melen çayı ve bu çayın
denize döküldüğü ağız
kelimelerinin birleştirilmesi ile Melenağzı
adını almıştır. Tarih içerisinde birçok siyasi insanı yetiştirmiş bir köydür. Köyde
Gürcü gelenek ve görenekleri günümüzde de yaşatılmakta Gürcü dili
kullanılmaktadır.
Bir saate yakın
burada oyalandık, Akçakoca tahminden de yakın. 12.25’te tekrar selenin
üzerine çıkıyoruz. Geride 24,3 km bırakmışız.
Yol Melenağzı’ndan
sonra tek şeride indi, daraldı. Bayram trafiği de kendini daha fazla belli
ediyor. Arabalar daha yakın geçmekteler. Meyveciden alınan elma ve armutla
devam ediyoruz. Karaburun’a kadar düz gelen yol artık tırmanmaya başlıyor. % 11
diye yazsa da dönemeçlerde 16-17’yi görüyoruz. Trafik de hızlı akmakta. Bu
durumdan [e] desteğiyle hızla kaçmaya çalışıyoruz.
Melenağzı sonrası
hemen kampingler geldi, ilki Palanın Yeri, sonra Esentepe’de Giritli Kamping,
hemen denizin önü Hello Kamping, Tatil Köyü, Demir Pansiyon, Paşalar plajında
Güleryüz Kamping... Konaklama ve lokantalar bolca. Ortalıkta dolananlar da.
İnişler ve
çıkışlarla geçilen bir bölge. Tahirli sapağına geldiğimizde [e]’nin ilk çentiği
de kayboluyor, 34. km/13.00.
Hava biraz açtı,
neyse ki güneş öyle kavurucu değil. Melenağzı’nda yağmurlukları sökmüştüm. Tırmanma
şeridi biraz olsun trafiği rahatlatıyor. Sağdaki çeşmede yapılan bir su
takviyesi ve hızla Akçakoca’ya inmekteyiz. Soldan şehir merkezine giriş. 50 yıl
önceki Akçakoca’yla bir ilişkisi kalmamış. Herhalde yani! Ankara’da oturduğumuz
günlerde babam bizi, aileyi sıkça buraya getirirdi. Hatırladığım çok hikaye
var. Hatta bir keresinde boğulma tehlikesi bile atlatmıştım burada. Tatlı
dostlar da edinmiştik, Terzi Sedat hep konuşulurdu, adı geçerdi evde.
İlçenin içinden
geçerken "Mahalle ve Yöresel Tatlar" şeklinde bir bez afiş dikkatimizi çekiyor.
Sorduğumuz vatandaş bize ‘Mahalle’yi öneriyor, gidin görün, güzel şeyler var
diyor. Bizim de ilgimizi çekiyor söyledikleri. Hafif bir tırmanışla çıkıyoruz.
[e]’ler olmasa hayatta anayoldan ayrılıp yokuşu tırman sonra geri gel,
yapmazdım. Hatta Maden Deresi’ne de 9 km girip kamp kurup ertesi gün 9 km inip,
18 km’yi git-gel yapacağımı düşünemiyorum. Ama şimdi her şey değişti.
Üşengeçlik, tembellik kalktı. [e]’nin böyle ayrı bir güzelliği oldu turlara.
Harika bir yer,
sağdaki fırından makarnalık simit alıyoruz. Bunlar sert halkalar. Makarna gibi
suda haşlanıp yeniliyormuş (Kastamonu Simit Tiridi). Sonra geldiğimiz çarşıya
girmeden bisikletleri kenara park edip yürüyerek dolaşıyor, mısır ekmeği, sepet
peyniri alıyor, Osmanlı Mancarlı Pide Evi’nde ayran, Mancarlı Pide (dedikleri bir
çeşit gözleme), Melengüççeği Tatlısı ve çay eşliğinde yan masadaki beyle (Özcan
Bey, Em. Dnz. Alb.) tanışıyor, sokak köpekleri, veteriner, Çanakkale,
Akçakoca..., geceleme işi de Hamburg Kamping’de, bizim adımıza arayan ‘Kaymakam’
Osman Bey sayesinde 40 liradan çözülüyor. Pide yediğimiz aile işletmesinde vaktiyle
TIR şoförlüğü yapmış olan Osman Beyin ve Gaziye Hanımın sıcak ilgisini de
söylemeden geçemeyeceğim.
Melengüçceği Tatlısı
Orta Asya Türklerinden gelmektedir. 700 yıllık bir öz geçmişi bulunmakla
beraber Akçakoca’da yaşayan Manav Türkleri tarafından geleneksel hali korunarak
yapılmaktadır. Orta Asya Türkleri Melen ovalarında yetişen manda kaymağını
kızartıp tortu (dartı) haline getirdikten sonra hamurun içine sürüp
tükettikleri için Melengüçceği adını almıştır. Melengüçceği tatlısını ister
kuru, ister şeker ya da kestane balıyla ballayarak deneyebilirsiniz. Akçakoca
dağ çileği reçeli ile farklı bir aroma verildiği gibi soğuk dondurma ilavesi ile
de tüketebilirsiniz.
Melengüçceği
Tatlısı
|
Hamburg Kamp kale
yolunda, Erol Bey tarafından işletiliyor. 70’li yıllarda Hamburg’da okumuş ve
90’larda burada kampı açmış. Disiplinli bir kişi. Çadırı kurduktan sonra
Firuzan hemen kirlenmiş çamaşırlarımızı yıkıyor, duş alıp rahatlıyoruz. Biraz
kampta vakit geçirdikten sonra yemeği yakındaki Gurme Restoranda yiyoruz.
Yoğurtlu semiz otu+acılı ezme+haydari+patates kızartması+çoban salata+şakşuka=50
TL olarak giriyor. Kamp kafesinde içilen 2 sade kahve de 10 TL’den geçiyor.
Akşam, ‘Kaymakam’
Osman Bey ile eski Akçakoca, Terzi Sedat, köpek mamalarının en iyisi, en
pahalısı, kamplar... gibi konuların üzerinden geçerek sürüyor. Akçakoca’da ilk kamp
işini başlatmış 70’li yıllarda Osman Bey. İstanbul’dan doğru buraya gelirmiş o
zaman hippiler diyor.
Akçakoca, Roma
ve Bizans dönemlerinde Diapolis
adıyla önemli bir liman ve ticaret merkezi olarak tanının ve 13. asırda
Cenevizlilerin eline geçen bölge, Osmanlı Beyliği döneminde 1323 yılında Orhan
Gazi’nin Lalası ve Akıncı Beylerden Akça Koca bey tarafından fethedilerek,
Türklerin eline geçmiş ve günümüze kadar kesintisiz Türk egemenliği altında
kalmıştır.
1862 yılına kadar Bolu Sancak Beyliği’ne
bağlı bir Voyvodalık ve 1934 yılına kadar da Akçaşehir adıyla nahiye olan
bölge, 1934 yılında da isim değişikliği yapılarak bölgenin fatihi Akçakoca
Bey’in adını alarak Akçakoca ilçesi olmuştur.
Yarın Ereğli’ye geçeceğiz.
Maden Deresi – Melenağzı - Akçakoca
Tur tarihi: 6
Temmuz 2016
Kat edilen mesafe:
41,59 km.
Ortalama hız: 14,2
km/sa.
Bisiklete biniş
süresi 2 sa. 55 dk., dışarıda geçen süre 5 sa. 43 dk.
En yüksek sıcaklık
36 ˚C, en düşük 22 ˚C, ortalama 28,8 ˚C
İrtifa kazancı
(çıkış) 459 m., kaybı (iniş) 491 m.
En düşük irtifa 11
m., en yüksek 122 m.
Garmin yol
bilgileri Maden Deresi-Akçakoca
Tur bilgisi: Maden
Deresi’nden anayola kadar yokuş aşağı, sonra Melenağzı’na kadar dümdüz.
Güvenlik şeridi var. Melenağzı sonrası
yol daralıyor ve Karaburun sonrası tırmanış başlıyor, Tahirli ayırımına kadar.
Sonrası tırman şeridi ve iniş.
Kamp: Hamburg Kamping,
0533-514 0672, Erol Özkök
Kamp, Antik Maden
Deresi
|
Melen Çayı
|
Melenağzı
|
Tatlı su ile tuzlu
su buluşuyor, Melenağzı
|
Mahalle, Akçakoca
|
Osmanlı Mancarlı
Pide Evi, Mahalle, Akçakoca
|
Erol Bey ile,
Hamburg Kamping, Akçakoca
|
Gurme Restoran,
Akçakoca
|
6. gün (devamı) Akçakoca-Ereğli – 4. gün (öncesi) Kumcağız-Karasu Maden Deresi
[bisikletle]Türkiye: Safranbolu’da Zaman (İstanbul-Safranbolu)
İstanbul-Kumbaba = 78,68 km
Kumbaba–Ağva = 34,36 km
Ağva–Kumcağız = 52,12 km
Kumcağız-Karasu Maden Deresi = 78,63 km
Maden Deresi-Akçakoca = 41,59 km.
Akçakoca-Ereğli = 47,84 km
Ereğli-Devrek = 66,59 km
Devrek–İncebacaklar = 57,10 km
İncebacaklar–Safranbolu = 48,55 km
Genel Toplam = 507,46 km