20 Temmuz 2016

[bisikletle]Türkiye: Safranbolu’da Zaman (Ağva–Kumcağız)

4 Temmuz 2016, Pazartesi / Ağva – Kumcağız,  52 km. (3. gün)

Akşam gece yarısı bastıran yağmur beklenmedik bir durum yarattı. Aslında yerli meteonun kurbanı olduk. Hiç bizimkilere güvenmemek lazım. Yağmurdan hiç söz etmiyordu, ona göre yağmayacaktı. Halbuki kafamda acaba sorusu da vardı. Neyse tedbirsiz yakalandık. Eşyaları toparlamak, çantaları kapatmak, masa altlarına sokmak, bazılarını çadırın yüklüğüne koymak..., bu arada bizler de payımızı alıyoruz tabii. Toprak ıslandığından kayganlaşır. Parmak arası terlikler kayar, yerlere uçarsın... Sormayın, bir telaştı yaşadığımız! Sadece bizde değil, yakın çevremizdeki diğer çadırlarda da durum aynıydı. Velespitleri saklayamadık, bırakmak zorunda kaldık yağmur altında.

Merakla uyandık. Ne durumda acaba eşyalar, bisikletler... vs? Ne olacak, bisikletler yıkandı, eşyaların bazıları ıslandı. Çantalar nemlenmiş, neyse ki içlerine geçmemiş. Güneşin çıkmasıyla her şey iplere asıldı, masalara yayıldı, bisiklet ve batarya yuvaları kurutuldu. Bu işlem devam ederken WC gibi ihtiyaçlar giderildi. Fakat bu kamp alanı hiç de organize değil. WC’ler, duşlar çok az sayıda ve eksikleri çok fazla. Temel ihtiyaçları halen çözememiş olmaları anlaşılır gibi değil!

Uzun lafın kısası, her şey yeniden düzenlendi ve çantalara yüklendi. Bu durum da zaman aldı ve kampı ancak 10’da terk edebildik. Merkeze gidip kahvaltı, kısa bir pazar turu, alınan kirazların yıkanıp yerleştirilmesi ve yola çıkışta saat 11.20 oldu. Bugün Kefken’e doğru gideceğiz. Yaklaşık 50 km. Çok geç kaldık, hava ısındı. Güneş tepemizde, pişirecek bizi.

Ağva’yı geride bırakın, benzinciden (PO) sola demişlerdi. Ve tırmanış başlıyor. Dünkü arkadaşlar Kilimli Restorana gidip falezlere bakmamızı önermişlerdi. Biz de soldan, levhayı görüp sapıyoruz. Yokuş iniyoruz, yolun durumu da bozuluyor. Asfalt toprak oluyor. Taşlar falan biraz sıkıntılı bir vaziyet. Bir de bunun dönüşü var. Bu yükle zor olacak diye yarı yoldan dönüyoruz.

İnişli çıkışlı rotamızdayız. Tırmanıyor ve ardından çok güzel iniyor ama hemen peşinden gene tırmanıyoruz. Bazı yerlerde % 16-17 hatta 20’yi bile görüyoruz. Sırasıyla Bucaklı, Kadıköy, Pınarlı geçiliyor. Fazla su yok bu sefer yolumuzda, dün daha fazlaydı. Ama yol, çevre, her şey muhteşem bir güzellikte. İnsana huzur veren masmavi gökyüzü, gözün görebildiği genişlikte yeşiller ton ton. Tepeler, ovalar, ağaçlar uzakta sanki maket, hani elektrikli tren setlerinde dağlar ovalar yaparlar ya, araya ağaçlar serpiştirirler... aklımıza bunlar geliyor.

[e] desteği bu yolda çok işe yarıyor. 17,5 km’de ilk çentiği tüketiyorum. Pınarlı köyü sonrası toprak yol başladı ve halen devam ediyor (12.50). Kandıra üzerinden gitmeyeceğiz. Yol hem daha uzun hem de daha kalabalık. Biz Seyrek üzerinden, orman içinden gideceğiz. Ama bu bölümde yol bozuk olacak demişti TIR’cı arkadaş dün. Gördüğümüz her çeşmede suları tazeliyoruz. Sıcak hava, çok su içirtiyor. İçmen de lazım. Terliyor, su kaybediyorsun. Beraberinde de mineraller.

Saat 13.35 ve 24,6 km geride kaldı. Bağırganlı’da yapılan su takviyesi ve plaja doğru iniyoruz. Buraya kadar Pınarlı-Bağırganlı arası yol topraktı, en az 9 km. Kıyıda, sudan çıkan kayaların arasında oluşmuş doğal havuzlar var. Kayalara çarpan dalgaların sesi kulağımıza geliyor. Bir de limanı var buranın. Temmuz ayında geleneksel kültür, sanat ve spor festivaline ev sahipliği yaparmış ama herhalde daha ileri tarihte. Peki ismi nereden geliyor? Çok eski bir tarihte göğsünden yara almış bir şahsın inleye inleye köy merkezine doğru yol alması nedeniyle yöre şivesine uygun olarak bağrı kanlı kelime çifti bağır ganlı olarak söylenmiş ve zamanla mahallenin ismi Bağırganlı olmuştur diye yazmış Vikipedi.

[e], geride kalan 31,5 km ve 2. çentik de tükendi (14.05). Oldukça fazla in-çık var bu yolda. Bağırganlı sonrası gelen yol ayırımı yön konusunda kararsız bırakıyor bizi. Soracak pek de kimse yok ortalıkta. Gel Firu, şu arabadakileri durduralım. Onlardan da net bir cevap alamıyoruz. Seyrek içinden mi dışından mı gitmeliyiz?

Seyrek içinde bir çay (1 TL) molası ve işletme sahibinden alınan yol tarifiyle, kumun kenarından az iterek velespitleri, sonraki beyinsizden yanlış yönlendirme sonucu fuzuli 3,5 km yolu gidip nihayetinde sapmamız gereken orman yolundayız. Km saatine bakıyorum ve 35’i görüyorum.

Neticede biz Seyrek’e girdik. Ama girmeden de orman yoluna girebilirmişiz. Kararsız kaldığımız yol ayırımında sağdan devam edip (yani sola Seyrek’e sapmayıp) ileride gelen köprüde soldan Sarısu levhasına saparsanız gene orman yoluna girersiniz. Sapmaz da sağdan devam ederseniz Kandıra’ya ulaşırsınız. Oradan da Kefken’e gidiliyor ama yol çok uzuyor ve fazlaca bir trafiği var.

Seyrek Yaban Hayatı Geliştirme Sahası içinden geçmekteyiz. Etrafın güzelliği, ormanın serinliği bozuk zemini affettiriyor. Çam ağaçlarının reçine kokusu burnumuzu yakıyor. Arada geçen tek tük araçlar da olmasa bizden başkası yok. Orman ahalisi hariç. Ama onları göremiyoruz. Karacalar burada koruma altındalarmış.

Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, av ve yaban hayvanlarının ve yaban hayatının korunduğu, geliştirildiği, av hayvanlarının yerleştirildiği, yaşama ortamını iyileştirici tedbirlerin alındığı ve gerektiğinde özel avlanma plânı çerçevesinde avlanmanın yapılabildiği sahalara denir.

Karaca











Sarısu plajına gelen çok olmuş. Denizin görülmesiyle Kerpe’ye yaklaştığımız belli oluyor. Haliyle de ortalık kalabalıklaşıyor. Buraya gelene kadar 1-2 kamp yeri de vardı, birisi Güneş Kamping. Plajlar, doğal koylar, su içinde heykelimsi kayalar... daha da fazlası. Bisikletin keyfine varılan bir yol, bir coğrafya. Tercihimizde isabetli karar vermişiz.

Kerpe’de içilen bir soda ve aysti (icetea) ve devam, Kefken’e doğru. 50 kilometre tutmuş burası, saat de 4 kırk beş olmuş. Bayram kalabalığı çoktan başlamış. Zaten okulların da kapanmasıyla yazlıkçılar gelmiş bile.

Kumcağız’da çadır kurulacak yer arayışındayız. İnternetten bulduğum yerler yok, telefonlar açılmıyor. Firuzan sağda bir kaç çadır görüyor. Soralım der. Evet otoparkçı bu araziyi çadırcılara veriyor. Bizden 30 lira istiyor geceliğine. Sadece verdiği bir çayır. WC vs umumi, yani parayla. Kabul etmekten başka çare yok. Çadırı kuruyor, bisikletleri boşaltıyor, bataryaları şarja takıyor, ardından hemen öndeki denize koşuyoruz. Plaj kalabalık, deniz sığ, yürü yürü derinleşmiyor. Ama su nasıl da iyi geliyor. Yapış yapış olan vücudumuzu serinletiyor, kollarımız bacaklarımız farklı çalışıyor. Sonra da umumi WC’de 2’şer liradan duş alıyor, rahatlamış olarak dönüyoruz. Bizim çayır da bu arada dolmaya başlamış. Gebze’den gelen 5 kişilik bir aile hemen yanımızda, sonra kamyonla gelmiş birileri az ötede, zaten karşımızda önceden kurulmuş 2 çadır ve sanki daimi kalan bir de karavan var. Mustafa isminde bir bey de konteynerde, bu çayırın sahibi gibi hareket ediyor ama ödeme otopark işletmecisine. Bir şeyler paylaşılmış anlaşılan.

İş yemek kısmına geldi. Fazla da alternatif yok. Bir yer iftar saatinde türlü yapacakmış. En iyi teklif bu şimdilik. Pideciler var. Menemen hepsinde var. Biraz yer aramak üzere dolandıkça başka, ama daimi çadır kampların varlığı, Defterdarlığın lojmanları, biraz kalabalık ve izbe görünümlü Su Damlası büfe-lokanta-kamp yeri... keşfediliyor, MigrosJet’te içilen 2 soda, hararet dinmiyor ama biraz rahatlatıyor ve rastgele dolanıyoruz sokak aralarında. Farklı tarzda ve süslemede yazlıklar var. Kimi sanki çok önce yapılmış, sonradan yapılan yanına/önüne kocaman çıkmış, manzarasını kapatmış...

İlk konuştuğumuz lokantada yemek beklerken gelip geçen arabaların egzozlarına dayanamayıp, karşı çayıra kurulan masada biraz kendimize gelip çoban salata+kızarmış patates+2 çorba+2 türlü+2 su=48 liraya kazıkça doyuyoruz. Ama en azından yanımıza yanaşan kedi de türlünün suyuna banılan ekmekle doyuyor.

Bu gece de yağarsa diye tedbiri elden bırakmayarak, çantalar yandaki otoparkçının yüklüğüne, bisikletlerin üzerine şemsiye... Yandaki, açılmakta olan pastanenin masasında eldeki kayıtların aktarılması şeklinde geceyi noktalıyorum. Firu çoktan gözlerini yummuş bile.

Yarın Karasu’ya gideceğiz.









Ağva – Pınarlı – Seyrek – Kerpe - Kumcağız

Tur tarihi: 4 Temmuz 2016
Kat edilen mesafe: 52,12 km.
Ortalama hız: 10,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 4 sa. 46 dk., dışarıda geçen süre 7 sa. 28 dk.  
En yüksek sıcaklık 38 ˚C, en düşük 27 ˚C, ortalama 33,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 942 m., kaybı (iniş) 935 m.
En düşük irtifa 23 m., en yüksek 178 m.

Garmin yol bilgileri Ağva-Kumcağız

Tur bilgisi: Yol asfalt, ancak Pınarlı-Bağırganlı arası ile Seyrek-Sarısu orman içi yolu toprak.


Seferoğlu Kamping, Ağva





Kilimli, Ağva












Bağırganlı Plajı




Seyrek, Kandıra








Sarısu Çayı, Kandıra





Kumcağız, Kandıra


Kumcağız Plajı





















4. gün (devamı) Kumcağız-Karasu Maden Deresi  2. gün (öncesi) Kumbaba–Ağva





[bisikletle]Türkiye: Safranbolu’da Zaman (İstanbul-Safranbolu)

İstanbul-Kumbaba = 78,68 km
Kumbaba–Ağva = 34,36 km
Ağva–Kumcağız = 52,12 km
Akçakoca-Ereğli = 47,84 km
Ereğli-Devrek = 66,59 km


Genel Toplam = 507,46 km