11 Eylül 2021, Cumartesi / Kırkağaç - Gölmarmara, 57 km (7. gün)
Ft: Thomas Hoepker/Magnum |
05.44 sanırım sabah ezanı okunuyor. Adeta odanın içinde, üstelik de çok kötü bir sesle. Sanki kendi bile hoşnut değil durumdan. Uyanıyorum haliyle, sonra tekrar sağ sol dönerek dalmışım. Gözümü açtığımda 7 buçuk. Hemen hazırlanıp eşyaları bisiklete yükleyip kahvaltıya koşuyorum. Hazır tabak, işime yarayan zeytin ve yumurtayı iki dilim ekmek arasına krem peyniriyle yiyor, beyaz peyniri bir dilim ekmeğe sarıp yanıma alıyorum.
Otelden ayrılışım 08.36. Hemen yanından inen yoldan saat kulesine çıkıyor ve çalışma süren caddeden, 1,5 km sonra otoyola bağlanıyorum. Bugün yolum Gölmarmara, 55 km gibi. Düz bir yol. Hava açık, bulut yok, yağmurdan kurtuldum. Rüzgar var ama öylesine kuvvetli değil. Yol bölünmüş, güvenlik şeridinden pedallıyorum. Tepelerde rüzgar pervaneleri dönmekte. Güneydoğu yönündeyim. Sıfır eğimle sürüyorum. Rakım 165 m, hava sıcaklığı 19,1 °C. Sağımda geçilen kavun tezgahı, Muhtarın Yeri. Dizi dizi yığılı Kırkağaçlar, yan yana üst üste.
Uzun boyu, sık dalları, kışın dökmeyen yaprakları ile hep dikkatimi çekmiştir Serviler. Mezarlıklara neden bu ağacı dikerler? Servi ağacı, eski Türk kültüründe bolluk ve bereketi simgeler ve hayat ağacı olarak nitelendirilir. Ağaç köklerinin toprağın altından gelmesi ile doğumu, gövdesinin yeryüzünde olması ile yaşamı, ağacın her dem yeşil kalması ise ölümsüzlüğü ve yapraklarının göğe uzanması ile de cennete ulaşma arzusunu simgeler... denilmiş. Mezarlıklara dikilmesine ise biyolojik ve ekolojik neden sayılmış: Diğer yaprak döken bitkilere oranla topraktan amonyum iyonlarını daha çok alması (…) Toprağa karışan ceset ve atıklardan çıkan bol miktarda amonyum bitkiler tarafından alınıp temizlenmezse, ya da bakteriler tarafından nitrata çevrilmezse amonyak gazı halinde havaya geçer. Bu gaz havayı soluyan çevredeki canlılar için zararlı etkiye yol açabilir… deniliyor.
Servi ağacı söylemi zamanla fonetik değişikliğe uğrayarak Selvi şeklinde de kullanılmakta. Bunda Servi demenin dile zor gelmesinin, bunun aksine Selvi olarak daha rahat söylenmesinin etkisi olabilir denilmekte. Bu nedenle Selvi ağacının görünümünün düzgünlüğüne ve uzun boylu oluşundan dolayı bir kişi tarif edilirken Selvi boylu olarak da ifade edilmekte.
Sağ sol tarla durumları. Arkamdan gelen traktör beni sollamaya çalışmakta. Biraz direniyorum ama sonra pes ediyorum. Babasının yanında oturan çocuk bana el sallıyor, ben de ona.
Gelen köprü bir çayı geçmekte. Medar yazılmış levhasına, ama suyu kurumuş, akmıyor. Yol rahat, sağımda tren yolu. Şansıma da geçmekte. Çok hoşuma gidiyor nedense tren görmek. Herhalde çocukluktan kalan bir durum. Her bebe gibi benim de elektrikli trenim vardı ve onu kurmak ve oynamak kadar zevk veren başka ne olabilir dersiniz?
Köfteci Ramiz’in yeri geçiliyor. Ne de popüler oldu değil mi bu köfteci? Kutlamak lazım. Tarihçesini okuyunca daha da iyi anlaşılıyor başarısı. Şöyle anlatılmış: Öykümüz, 20. yüzyılın hemen başında Makedonya’nın Prilepe şehrinde dünyaya gelen iki öksüz erkek kardeşle başlıyor. Babaları Balkan Savaşı’nda esir düşmüş ve annelerini çocuk denecek yaşta kaybetmişler, onları büyüten babaanneleriyle birlikte Türkiye’ye göç etmişler. Burada çeşitli lokantalarda çalışarak mesleklerini geliştirmişler. Makedonya’da sokak satıcılarının yaptığına benzer bir tür ızgara köfteyi geliştirme fırsatı bulmuşlar ve Akhisar’da kendilerine limon sandığından sandalyeleri olan küçük bir dükkân açarak hizmet vermeye başlamışlar.
Köfteci Ramiz’in dördü oğlan biri kız beş çocuğu olmuş. Çocukları hem onunla dükkânda çalışmış hem de okumuş. Oğlanlardan ikisi hukukçu, kızı diş hekimi, diğer iki oğlanın da birisi mühendis, diğeri de işletme tahsil etmiş. Ömrü boyunca yarattığı bu lezzeti ülkeye duyurmak adına çalışan Köfteci Ramiz, 1970 yılında rahmetli olmuş. Babalarını kaybeden kardeşler dört elle babalarından kalan mirasa sarılmış ve ondan teslim aldıkları bayrağı bugüne kadar getirmiş.
Akhisar’a geliyor (*), dışından geçerek geldiğim kavşaktan sola Gölmarmara diye dönüyorum. Asfaltın durumu kaymak. Yol süper, ama dümdüz, sürekli çevirmen lazım. Etrafta da sadece tarlalar, taş ocakları falan var. [e] 31. km/09.59/%20 harcandı/R: 89 m/23,2 °C/23,9 km/sa. ort.
(*) bkz. [bisikletle]Türkiye: Lidyalıların İzinde (Sındırgı–Akhisar)
19 km sonra dondurma olacağının müjdesi verilmiş; Baştanlı Dondurma Dinlenme Tesisleri. Buralara kadar tabela koyduğuna göre iddialı olmalı. İştahımı açıyor, tadacağım. Uzakta bir tırmanış gözüktü, bu yolda hafif bir tane gelecekti. Haritada gözüküyordu. Bu o olmalı.
%5 ile çıkıldı %5 ile inildi. Yola düşmüş kırmızı domatesler görüyorum ara sıra, benzerlerini Gönen’e giderken de görmüştüm. Herhalde kasalardan atlamışlar :)) Hep sormazlar mı; domates meyve midir sebze midir? Bilim insanları “Çekirdeği olan yiyecekler meyvedir” diyorlar. Domates çok önemli bir antioksidan, içerdiği likopen sayesinde. Kırmızı rengini de bu maddeden almakta. Likopen normalde kan ve dokuda bulunur. Kanda miktarı diğer karotenlere göre fazladır. İnsan vücudunda likopen sentezlenmez, dolayısıyla beslenmemize destekleyici olarak almamız gerekmektedir... diyor hekimler.
Uzaklardaki taş ocaklarından dumanlar yükselmekte. Kırma patlatma işlemlerin sırasında olsa gerek. Zeytinlikler sağlı sollu, ardından kapya biber tarlası ve mısır, ardından üzüm bağları ve en nihayetinde pamuk. Bölge çok bereketli.
40 kilometredir geliyorum, kaidem pişti. Bu ne, birden start almış gibi arabalar geldi geçiyor. Çok da ağır vasıta var yolda. Tüm taşıma işleri karayolundan yapılıyor; süt kamyonları, çimento kamyonları, TIR’lar... Dondurmacı gene müjdesini vermiş, 1 km sonra sağda demiş.
Dondurmanın tarihçesini anlatırlarken günümüzden 3 bin yıl kadar geriye, Çin’e giderler. Sonra Büyük İskender’in buzlu nektarları sevmesi, Roma İmparatoru Neron’un dağlardan getirilen karların üzerine dökülen bal-meyve karışımlarına bayılması anlatılır. Ve sıra Marco Polo’ya gelir. 13’üncü yüzyılda Çinlilerden öğrendiği buzlu tarifleri Avrupa’ya taşıması ile Fransız ve İtalyan restoranlarında bunların servis edilmesi, 1676 yılında Paris’te 250’ye yakın dondurmacının olduğu ve 1851’de Jacob Fussel’in ABD’de dondurma yapıp satmaya başlaması. Bizde ise Karsambaç’la yola çıkarak 1920’nin ikinci yarısında Halep'ten gelip Kahramanmaraş'a yerleşen Hacı Mehmet’in "salepli dondurma"sı, 4-5 yıl sonra ise Kel Ali (Kıyak) olarak bilinen şahsın salepli dondurmayı "özlü düzgün bir yapı vermek için dövme demir kaşıkla karıştırarak" Kahramanmaraş'ın ünlü "dövme dondurma"sı şeklinde sürer.
Baştanlı Dondurma Dinlenme Tesisleri’ndeyim. 4 çeşide 10 lira ödeyip afiyetle götürüyorum. Lezzetliydi, durduğuma değdi. Bu fırsatla da biraz dinlenmiş oldum.
Gölmarmara da pek uzak değil. Sağdan giriş yapıyor dangıl dungul bir yoldan ilçeye varıyorum. Kalacağım Marmara Otel de zaten orta göbeğe bakıyor. Bisiyi duvara dayayıp, 2 kat üste -en sevmediğim otel çeşidi, üst kattan başlayan- resepsiyona çıkıyor ve yer sorunuyla karşılaşıyorum. Otel dolu! Eee, sahibi Mahir Beyi günler öncesi aramış yerimi ayırtmıştım. N’olacak? Patron aranıyor, odalardan kaydırmaca yapılıyor ve bana 307 temizleniyor. Bu sırada alttaki kahvede bir sodayla dinleniyor, arkadaşlarla telefonlaşıyorum. Belirteyim burada konaklamak için tek seçenek Marmara Otel. Şaşılası bir durum. Bazı ilçelerde kalacak yer olmuyor.
Gölmarmara; Manisa ilinin en küçük ilçelerinden biri. İnternette yazılana göre; ilk yerleşimin ne zaman kurulduğu bilinmemekle birlikte, eski yerleşimin şimdiki gölün bulunduğu alan olduğu, sonradan şimdiki yerine taşındığı anlaşılmakta, adını yakınındaki gölden ve mermer yataklarından aldığı sanılmaktadır. Saruhanoğulları’yla Türklerin eline geçen, Osmanlı döneminde ise Saruhan Sancağı sınırları içinde bulunan Gölmarmara, 1867 yılında Akhisar kazasına bağlı bir nahiye haline getirilmiştir. 1920 – 1922 yılları arasında işgal altında kalmış, 1987 yılında ise ilçe olmuştur.
Odanın hazır olmasıyla; üç kat eşyaların taşınması, bisikletin alt girişe geçici olarak bırakılması, duş sonrası biraz uzanmaca ve saat 3 gibi midenin kendini hatırlatmasıyla lokanta arayışına geçme şeklinde devam ediyorum.
Hemen karşıda, ilkinde bir şey bulamama, yanındakinde (Hafızoğlu Lokantası) yoğurtlu kızartma, az bulgur ve su, ikramları domates söğüş için 27 lira ödüyor ve buradaki iki camiyi bulmaya gidiyorum, arkalara doğru. İlkin Halime Sultan’ın yaptırdığı cami ve külliye geliyor. İyi korunmuş bir biçimde günümüze ulaşan gösterişli bir yapı. Taş ve tuğladan yapılmış kare planlı ve yüksek pandantif kubbeli. Kadınlar mahfili tavanının altın yaldızlı kalem işleri ve bir göbekle süslendiği, yarım kemer biçiminde duvara dayalı minberinin iki renkli mermerden yapıldığı görülmekte. Tarihçesinde ise; 1566 yılında Manisa’da doğmuş olan, Sultan III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmet, 1584 yılından, III. Mehmet olarak tahta çıktığı 1595 yılına kadar Manisa’da sancakbeyi olarak görev yapmıştır. Dadısı ve süt annesi Halime Hatun adına Gölmarmara’da yaptırmış olduğu külliye, cami, medrese ve imaretten oluşmaktadır. 17. yüzyıl sonlarında külliyeye gelir sağlamak amacıyla bir de çifte hamam ilave edilmiştir... denilmekte.
İkincisi Sarı İbrahim Paşanın kızı Şahuban Hatun’un yaptırdığı cami. Kesme taş ve tuğladan yapılmış, kare planlı, tek kubbeli bir yapı. İnşa tarihi 1600 olarak geçmekte. Günümüze ulaşmayan medrese bölümünde 1’inci Dünya Savaşına kadar öğretim devam ettiği belirtilmekte.
Hava tabii temmuz turundaki gibi yakıcı değil. Yoksa bu saatte dışarıda durulmazdı, ama gene de gölgelerden yürümek gerekiyor. Otel yönüne doğru geri yürürken Şok’tan alınan bir Eti Brovni ile alttaki kahveye oturuyor, bir sadeyle milleti kesiyorum. Memleketimden insan manzaraları durumları. Ardından bir de çay, ama lezzetli değil. Üstelik de ılık.
Otel sahibi Mahir Beyin gelmesiyle ilçeye ve tarıma ilişkin konuları konuşuyoruz. Gölmarmara’nın bir de kuzey kısmının olduğu, yaban domuzunun mısırı çok sevdiğini, yavruları varsa alanı dümdüz ettiğini anlatıyor. Önlem almazsak tüm ürünü yok eder diyor. Kendisi de çiftçilik yapıyor, şu sıralar salçalık biber toplanıyormuş. 1 dönüm 4 ton verebiliyormuş. 60 dönümü olduğuna göre 240 ton. Bir TIR 14 ton taşıdığına göre kaç TIR gerekir, siz hesaplayın.
Bir adam, 11 Eylül 2001'de Dünya Ticaret Merkezi kulelerinin çöküşünden sonra Brooklyn, New York'ta bir binanın çatısında bir kadını teselli ediyor. Ft: Robert Clark |
Günü sonlandırmadan önce bugünün tarihte pek çok yeri var ama en önemlilerinden birisi herhalde Amerikalıların 9/11 dedikleri durum. 20 yıl önce bir salı sabahı kalkan dört yolcu uçağının El-Kaide bağlantılı teröristlerce kaçırılıp yarattığı faciayı bilmeyen yoktur. Ölen-yaralanan binlerce insan ve dahası. Peki saldırı sonrası neler oldu? 11 Eylül saldırılarını gerekçe gösteren ABD önce Afganistan’ı, ardından da Irak'ı işgal etti. Afganistan’da Taliban yönetimi devrilip Batı destekli Hamid Karzai geçirildi, Irak’ta ise kimyasal silah bulundurduğu gerekçesiyle Saddam Hüseyin devrilerek idam edildi. Demokrasi getireceğim vaadinde bulundu ama askeri müdahaleler ve mezhep savaşları sonucu yüz binlerce sivilin ölümüne ve IŞİD'in ortaya çıkmasına zemin hazırladı. BOP denilen projeler, kendini eş başkan ilan edenler, sonradan FETÖ adını alanlar, Esad’ın Esed olması, PKK-PYD-YPG..., çok daha fazlası şeylerle bugüne gelindi.
Otel Marmara 0236-5152030 / 0532-5747093 Mahir Bey
Kırkağaç-Gölmarmara
Tur tarihi: 11 Eylül 2021
Alınan yol: 56,59 km
Ortalama hız: 23,1 km/sa
En yüksek hız: 58,5 km/sa
Bisiklete biniş süresi 2 sa 27 dk, dışarıda geçen süre 3 sa 07 dk
En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 18 ˚C, ortalama 22,2 ˚C
Yükselti kazancı (çıkış) 292,7 m, kaybı (iniş) 381,8 m
En düşük yükselti 72 m, en yüksek 240,3 m
Garmin yol bilgileri Kırkağaç-Gölmarmara
Relive yol bilgileri Kırkağaç-Gölmarmara
08.36, Kırkağaç’tan ayrılış. |
Düz bir yol. Hava açık, bulut yok, yağmurdan kurtuldum. Rüzgar var ama öylesine kuvvetli değil. |
Kırkağaç demek kavun demek. Satıcılar yol kenarında. |
Musto; köfteciymiş :(( |
Yuppiii, tren geçiyor. |
Lastiği ya patlamış, ya da yarılmış, iterek gidiyor. |
Kaanlar; demek burada üretiliyor. |
Mısırlar kurumuş, biçilmeyi bekliyorlar. |
09.37, dışından geçiyorum. |
Taş ocağının görüntüsü kabus gibi. |
19 km sonra dondurma olacağının müjdesi. |
Bir kabus daha! |
Kapya biberi topluyorlar. |
Hazırlık mı yapıyor? |
Bağlar, bağlar, bağlar... |
Pamuk, pamuk, pamuk... |
19 km sonra gelen ödül... |
İşte bu iyi oldu. Tadı da nefis. |
Nedir bunlar diye merak ettim. Yol boyunca sağlı sollu. |
Gördüm ki üzüm kurutuyorlar. |
Saat 10.34 |
Dangıl dungul bir yoldan Gölmarmara’ya giriyorum. |
Marmara Otel karşıda, orta göbeğe bakıyor. |
Marmara Otel, Gölmarmara. |
Hafızoğlu Lokantası, Gölmarmara. |
Dikkat çeken bir yapı. |
Halime Sultan Camii, Gölmarmara |
Halime Sultan Camii avlusu. |
Halime Sultan Camii içi. |
Halime Sultan Camii külliyesi. |
Şahuban Hatun Camii avlusu. |
Şahuban Hatun Camii, Gölmarmara |
Şahuban Hatun Camii içi. |
Otelin altındaki kahvede içilen bir sadeyle milleti kesiyorum. Memleketimden insan manzaraları durumları. |
8. gün (devamı) Gölmarmara-Salihli - 5. gün (öncesi) Orjan-Bergama
[bisikletle]Türkiye: Misya’dan Karya’ya
İstanbul-Bandırma-Gönen = 61 km
Gönen-Akbaş = 66 km
Akbaş-Orjan = 69 km
Orjan-Bergama = 84 km
Bergama-Kırkağaç = 59 km
Kırkağaç-Gölmarmara = 57 km
Gölmarmara-Salihli = 40 km
Salihli-Ödemiş = 66 km
Ödemiş-Tire = 36 km
Tire-Selçuk = 41 km
Selçuk-Söke = 43 km
Söke-Ekindere = 62 km
Ekindere-Yalıkavak = 84 km
Yalıkavak-Torba-İstanbul = 23 km
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye: Kommagene Krallığı (Kale-Pütürge)