1 Haziran 2019

[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos (Marmaris II)

30 Mayıs 2019, Perşembe / Marmaris II (38. gün)

Sabah kahvaltı da olmadığından hiç acele etmiyorum. Bugün Marmaris’teki ikinci günüm olacak. Dün yap(a)madığım, fotolar ve gezi notlarını BS’ya aktarıyorum. Biraz da tablette gezinip otelden ayrılmam 11 gibi oluyor. Bugün hemen yakında pazar varmış. Oraya bir bakmak istiyorum.

Müthiş bir pazara giriyorum. Dopdolu. Yerli yabancı taşıyor. Çok da güzel malzemeler var. Uzundur hiç görmediğim yeşil sapları olan havuca rastlıyorum. Çok zengin. İstanbul’da keşke bunlar olsa diye iç geçirdim. Doldururdum fileleri.

Kahvaltı etmediğimden karnım acıkma sesleri vermeye başladı bile. Dün gittiğim Kirtil Lokantasına bugün de uğruyor, enginar ve bulgura 17 lira ödeyerek midemin sesini kesiyorum.

Kale-müzeyi görmek üzere sokak aralarından yürümekteyim. Az buçuk artık yönümü biliyorum. Çok da büyük değil Marmaris. Ama bence Bodrum’dan daha güzel. Yollar, kaldırımlar ve çevresi daha geniş.

Marmaris Kalesi ve Arkeoloji Müzesi: Kalenin ilk olarak İyonlar döneminde (MÖ 1044) yapıldığına ve sonrasında da Büyük İskender döneminde yenilendiğine inanılıyor. Bugünkü hali ise 1522'de Osmanlılar tarafından yapılmış. Kalenin 7 tane kapalı alanı var. Bunlarda 2 tanesi arkeoloji salonu ve 1 tanesi de etnografya salonu olarak düzenlenmiş durumda. 

Müzeye 65’le giriş yapıyorum. Yabancılar da var. Küçük bir kale ve müze. Derli toplu sergilenmiş. Ancak Burgaz salonu feci yemek kokuyor. Midem kalktı, gezemedim. Altlardaki lokantalardan geliyormuş. Müdire hanıma şikayetimi bildiriyorum. Onlar da şikayetçiler ama değiştirememeleri pek kabul edilir gibi değil. Ama kalenin konumundan dolayı muhteşem manzarası insanı büyülüyor. Buna diyecek yok.


Kale çevresi, dar sokaları ve mor çiçekleriyle çok keyifli bir atmosfer oluşturmuş. Minik oteller de var, 8 Oda olarak isimlendirmişler birini. Sempatik duruyor. Kalenin önünde bir han var, Hafsa Sultan Kervansarayı. İçine giril(e)miyor. Dışı da dükkan ve kafe olarak kiraya verilmiş. Kanuni Sultan Süleyman’ın annesi Valide Hafsa Sultan için 1545 yılında yaptırdığı bu kervansaray yapımı tamamlandıktan sonra Rodos seferinde konaklama noktası olarak da kullanılmış. Bölgede bulunan Osmanlı eserlerinin en önemlilerinden biri olarak sayılıyor. Ama kapalı!

Sokakları aşındırıyor, bir dondurma yemek üzere Marina’daki Kahve Dünyası’na oturuyor, hafif mayışıp biraz gözlerimi kapatıyor, ardından uyanmak için içilen portakal suyu sonrası yürümeye devam ediyorum. 

Bir espresso’yla (8-) dünkü kahvede (Fredonia) dinlendikten sonra Marmaris’in diğer ucuna, ÖE’nin olduğu tarafa yürümekteyim. Burası otellerle dolu. Yan yana. Bir de hep aynı şeyleri satan, turistlere yönelik dükkanlar.

Burada fazlasıyla bisiklet kullanan, sanırım yabancıların çok olmasından dolayı, var. Bir de yayaya saygı kuralı, geçitte yol vermek bayağı yaygınlaşmış. İstanbul’da bunu bu kadar göremiyoruz. Doğrusu alışık olmayınca insan biraz tedirgin oluyor. Duracak mı, ne kadar bekler?

Otellerin önünden, sahilden giden yol kalabalık. Yiyecek içecek işletmeleriyle dolu. Turistleri çekmek için her şey düşünülmüş. Her dilde yazılar var. Bizim gençler de dillerini öğrenmiş, boş durmuyor laf atıyorlar, müşteriyi kapmak için.

Bir İtalyan dondurmacısından 6 liraya 2 top (çikolata+limon) dondurmayı yalayarak yürümekteyim. Pazarda Firu’ya aldığım tahta yüzüğün yanına bir şey daha bulmak istiyorum. Burada her şey turiste yönelik. Çoğu zaten İstanbul’da da var, ama hoş bir buffbuldum, hoşuna gider sanırım. Alıyorum.

Velomaris Tolga’ya kısa bir uğrayış, veda edip akşam için bir şeyler yemek üzere Anadolu Yemek Evi’nde kuru+bulgur (7-) yiyor, sonra gitmediğim yönlere biraz uzanarak dolanıyor ve Fredonia kafede filtre kahveyi bir çikolatalı kekle tüketerek, internetlerini kullanarak oyalanıyorum. Antik Karia’dan 4 Kadın, 1 Tanrıca makalesi bir hayli ilginç:Antik Karia'nın güçlü kadınları Artemisia I, Artemisia 2 ve Kraliçe Ada, Stratonike, Tanrıça Hekate ve Hemithia'yı bir de onların bakış açısıyla değerlendirdik. Onların zeki, kültürlü, ileri görüşlü, savaşçı ve özgürlük direnişçisi özellikleri kadar, acılarını ve açmazlarını da günümüzün kadın sorunsalı açısından kavramaya çalıştık.

Artemisia I, dünyanın ilk kadın amiralidir. Perslerle Helenler arasında yapılan Salamis savaşında saflarında savaştığı Pers hükümdarı Serhas'a (Xerxes) bu savaşı açık denizde yaparsa kazanabileceğini söylemiş; ama sözünü dinletememiştir. Serhas, tüm donanmasını Ege'nin sularında bırakırken o kendi gemilerini, hiç kayıp vermeden o felaketten kurtarabilmiştir. Serhas, ünlü "Bugün erkekler kadın, kadınlar erkek gibi savaştı." sözünü işte orada Kraliçe Artemisia için söylemiştir.

Bu toprakların bir diğer kahraman kadını da Artemisia II'dir. Kralı Mausolos ölünce Karya Kraliçesi olarak yönetimi devralır. Rodoslular bir kadının yönetimine girmek istemezler ve Halikarnas'a saldırırlar. Rodos donanmasının iç limana dek girmesine izin verir ve arkadan dolanarak Rodosluları kılıçtan geçirir. Daha sonra Rodosluların gemilerini de alarak Rodos'a gider. Kendi gemilerinin zaferle döndüğünü sanan Rodosluları gafil avlar ve Rodosluların silahlarından bir utanç anıtı yaptırır.

Kraliçe Ada, Karia tahtına iki kere geçmiş bir Kraliçedir. Sürgün edildiği Alinda'yı muhteşem bir şehre dönüştürmüştür. Bugün Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesinde etlendirilmiş heykeliyle ziyaretçilerini bekleyen Ada'nın çok iyi bir at binicisi olduğu uzmanlar tarafından dile getirilmektedir.

Karia'nın bir başka kraliçesi ise Stratonike'dir. Adına Stratonikeia gibi beyaz mermerlerden bir şehir kurulsa da onun yaşadıklarını psiko-sosyal açıdan irdeleyip günümüze dair dersler çıkarmak gereklidir. Stratonike, bir prenses olmasına karşın 15 yaşındayken babası tarafından yaşlı Kral Seleukos'a verilmiştir. Ondan bir kız çocuğu olan Stratonike, bu kez de yaşlı kralın birinci eşi Apama'dan olan oğlu I. Antiokhos'la evlenmiştir. Rivayete göre Antiokhos üvey annesi için kara sevdaya tutulmuştur. Stratonike bu aşka karşılık vermiş midir bilinmez. Ancak bu eşinden de 3 çocuğu olmuş, Antiokhos da eski adı İdrias olan şehri yeniden kurmuş ve ona eşinin adını vermiştir.

Marmaris canlı, ortalık turist kaynıyor. İngilizce Rusça konuşuluyor. Arada Almanca duyuyorum. Bayramda da yerliler gelir. Umarım sezon iyi geçer.

Otelde eşyaları toplarken pencereden, yakındaki işletmeden giren müzik eğlencenin başladığını işaret etmekte. Yarın 9.30’da otobüsle dönüş başlayacak. İnsan uzaklaşınca elindekilerin değerini daha iyi görebilmekte. Biraz kendini biraz yakınını analiz edip anlamakta.

Müthiş bir pazara giriyorum. Dopdolu. Yerli yabancı taşıyor.
 Çok da güzel malzemeler var...

Uzundur hiç görmediğim yeşil sapları olan havuca rastlıyorum.
 Çok zengin. İstanbul’da keşke bunlar olsa diye
 iç geçirdim. Doldururdum fileleri...



Ahh Kaan, ahh Kaan... Bize hiç söylemiyorsun wafılcı olmuşun J


Marmaris’in sağında solunda böyle insan figürü heykeller var...

Kirtil Lokantası


Bu da başka bir heykel...

Kale çevresi, dar sokakları ve mor çiçekleriyle çok
 keyifli bir atmosfer oluşturmuş... 


Minik oteller de var, 8 Oda olarak isimlendirmişler
 birini. Sempatik duruyor...

Marmaris Kalesi ve Arkeoloji Müzesi

Amfora; kelime kökeni olarak “amphi” yani çift taraflı ve
 “pherein” yani taşımak anlamındaki sözcüklerin birleşiminden
 oluşmuştur. Boyun kısmının gövde ile dik açı yapacak şekilde
 birleştiği (boyunlu amfora) veya bu birleşimin düzgün bir eğri ile
 devam ettiği (tek parça amfora) iki ayrı formu bulunmaktadır

Mezar Taşları


Pişmiş Toprak Figürinler / Datça Steli / Mezar Stelleri


Heykel Elleri ve Vazo (Bronz), Roma Dönemi 
/ Kadın Başı (Mermer), Helenistik Dönem

Kalenin konumundan dolayı muhteşem manzarası insanı büyülüyor




Kalenin önünde bir han var, Hafsa Sultan Kervansarayı.
 İçine giril(e)miyor






Sokakları aşındırıyor, bir dondurma yemek üzere Marina’daki
 Kahve Dünyası’na oturuyor, hafif mayışıp biraz gözlerimi
 kapatıyor, ardından uyanmak için içilen portakal suyu
 sonrası yürümeye devam ediyorum...

Fredonia Coffee

“Mükemmel bir espresso’nun köpüğü kalındır, kadifemsidir ve
 rengi açık-kahverengidir.” demiştim değil mi? İşte...

Burada fazlasıyla bisiklet kullanan, sanırım yabancıların çok
 olmasından dolayı, var. Bir de yayaya saygı kuralı, geçitte yol
 vermek bayağı yaygınlaşmış. İstanbul’da bunu bu kadar
 göremiyoruz. Doğrusu alışık olmayınca insan biraz tedirgin
 oluyor. Duracak mı, ne kadar bekler?







Otellerin önünden, sahilden giden yol kalabalık. Yiyecek
 içecek işletmeleriyle dolu...

Turistleri çekmek için her şey düşünülmüş. Her dilde yazılar
 var. Bizim gençler de dillerini öğrenmiş, boş durmuyor
 laf atıyorlar, müşteriyi kapmak için...


Velomaris

Güzel bir dükkan, bolca bisiklet var



Anadolu Yemek Evi

Algıda seçicilik: gözüm nedense bisiklet-çi görüyor... J


Bir başka bisiklet satıcısı. Bu kadar kullanan olunca...

Acaba hangisini tatsam?

Fredonia kafede filtre kahveyi bir çikolatalı kekle tüketerek,
 internetlerini kullanarak oyalanıyorum























































































































39. gün (devamı) Marmaris-İstanbul – 37. gün (öncesi) Datça Hızırşah-Marmaris 






[bisikletle]Türkiye: Pergamon ve Sagalassos 
  

Bandırma–Biga = 72,88 km

Biga–Yanıklar = 73,88 km

Yanıklar-Arıklı = 61,12 km

Arıklı–Burhaniye = 57,06 km

Burhaniye–Ayvalık = 37,13 km

Ayvalık–Bergama = 62,30 km

Bergama–İzmir = 25,10 km

İzmir–Akhisar = 10,29 km

Akhisar–Gördes = 60,94 km

Gördes–Demirci = 54,22 km

Demirci–Selendi = 32,54 km

Selendi–Alaşehir = 63,74 km

Alaşehir–Kiraz = 66,69 km

Kiraz–Tire = 67,39 km

Tire–Koçarlı = 64,20 km

Koçarlı–Karpuzlu = 62,01 km

Karpuzlu–Milas = 36,24 km

Milas-Bodrum = 52,40 km