Bisiklet, insanları
birbirine yaklaştıran, dostluklar kurduran, ilişkiler yaşatan, bir zaman
dilimini paylaştıran önemli bir araç olmuştur (olmaktadır) yaşamımda. Bu araç sayesinde
sevdiğim, önemsediğim arkadaşlarım oldu. Ziya’yı da böyle tanıdım. 2008
yılıydı, eski arkadaşım, aynı zamanda bisikletçi olan Mehmet bir gün onlara bir
şehir turu attırmamı istemişti. Onlar dediğim, içinde Ziya’nın da olduğu
İkiteker grubu. Daha çok ormanda Mtb bisikletlere biniyorlar. Ama bir pazar
sabahı Yıldız Parkı girişinde buluşup keyifle asfalt üzerinde bisiklet sürdük. Tarihi
yarımadayı turladık, kahveler içtik, sohbetler ettik... Bu fırsatla Ziya ile tanıştım (gerçi babası
Ayhan Bey’i reklam sektöründen, annesi Besi Hanım’ı da sanat dünyasından
tanırdım). Ondan sonra tekrar sele üzerinde görüşmedik, ta ki 2011 yılının 2.
yarısında bir gün İkiteker grubuyla Belgrad Ormanı’nda çöp toplama daveti alana
kadar. 3 ayrı tarihte hep birlikte ormanı çöplerden temizledik (Çöp toplanıyor). Ormanda bir köşeden diğerine ulaşmak, işe uygun özel
eldivenler ve çizmeler, atıkların toplanacağı torbalar ve sonrasında yüklenip
götürülmesi için ATV araçları, kamyonetler gibi çok hummalı bir çalışmaydı. Bu sebeple
arkadaşlığımız ilerledi. Sele üzerinde olmasa da sanal ortamda ve telefonla
iletişimi sürdürdük. Sonra rahatsızlandığını duyup aradığımda eklem
yerlerindeki sıkıntılarımızı paylaşmış iyi günlerde bisiklet üzerinde tekrar
bir araya gelmeyi arzulamıştık.
Geçen gün bisikletçi
arkadaşım Yasin’den gelen kısa mesajda Ziya’nın ölümünü öğrenince çok üzüldüm,
duvara toslamış gibi oldum. Her kaybın arkasından acaba gene neyi kaçırdık, neyi
ihmal ettik sorusu kafamı meşgul etmeye başladı.
Işıklar içinde dinlenesin sevgili
Ziya.