30 Haziran 2024

Henri Desgrange kimdi?


1924’te, Fransa Bisiklet Turu’nun en iyi bisikletçilerinden biri kural ihlali yaparak yarıştan çekildi. O yıllarda birçok yarışçının yapmaya kalkıştığı gibi trene binemedi (çoğunlukla biniyorlardı). Takviyelerle performansını da artırmadı, o zamanlar doping testi yoktu ve her bisikletçinin 300 kilometre veya üstü muazzam etaplardaki bozuk yolları aşabilmek için belli uyarıcılar aldığı biliniyordu.


1920’lerin en yetenekli yarışçılarından Henri Pélissier Fransa Bisiklet Turu’ndan çekildi çünkü formasını çıkarma izni yoktu. Sadist ve tuhaf bir yönerge uyarınca, şartlara bakılmaksızın, yarışçılar yarışı başladıkları ekipman ve giysilerle tamamlamalıydı.

 

Kurallar bir kişiden soruluyordu: Fransa Bisiklet Turu’nun kurucusu ve yöneticisi Henri Desgrange. Pélissier ile patronun bir mazisi vardı. 1920’de, Pélissier patlayan iç lastiğini yol kenarında bırakınca iki dakikalık ceza yediği için yarışı protesto etmek üzere çekilmişti. Desgrange yarışın tüm yayın haklarını mahfuz tutan L’Auto gazetesinin sahibi olarak gazetenin sayfalarında Pélissier’yi topa tutmuştu: “Henri Pélissier sınıf mefhumuna tutkun ama acı çekmeyi bilmiyor.”

 

Gazete atışmalarında sıra bu kez Pélissier’deydi, Albert Londres’a verdiği bir mülakatta yarışın ilk bisikletçilerini tarif ederken ilk defa “yol mahkumları” tanımını kullanıma sokacaktı.

 

Görünüşe bakılırsa, Henri Desgrange pek de sevimli biri değildi. Somurtkan Parisli, 1903’te Fransa Bisiklet Turu’nu başlatırken ürkütücü bir hedefi vardı: yarışı yalnızca bir kişi bitirebilmeliydi.



Desgrange yönetimindeki Fransa Bisiklet Turu’nda her şey bisikletçilerin illallah edip yarışı bırakması için hazırlanmıştı. Zorlu rotalar bir yana Desgrange dışardan yardımı, yedek parçaları (bisikletçiler yarışın başından beri yanlarında taşımıyorlarsa), belirlenenden fazla sıvı tüketmeyi, giyinip soyunmayı (etap boyunca yanlarında taşımıyorlarsa) yasaklamıştı. Ona göre arka aktarıcıya ayar yapmak ekipman dopingi (motor-doping) ile aynı şeydi. Desgrange, sürücüler veya takımlar kuralları bir şekilde alt etmenin yolunu bulup yarışı ele geçirmeyi başardıklarında hemen yeni kurallar getiriyordu.

 

Desgrange, 1930’da Fransa Bisiklet Turu’na milli takımları dahil etmeye başladı, böylece ticari Alcyon takımının üstünlüğü kırılabilecekti. Bisiklet firmalarının atletlere sponsorluğunu sağlayan her türden ticari teşviki kaldırınca da bisikletleri kendisi temin etmek ve bisikletlerin masraflarını ödeyecek yöntemler bulmak zorunda kalacaktı. Böylece yarışa ev sahipliği yapacak şehirlerden ücret almaya ve reklam konvoyları oluşturmaya başladı, bu iki uygulama bugün hâlâ devam ediyor.


Desgrange insanca mümkün olanın gösterisini değil, mümkün olmayanın gösterisini savunuyordu. Octave Lapize, yarış tarihinde ilk kez 1910’da “Col du Tourmalet” etabında tökezleyip organizasyona ait araçlardan birine “katilsiniz” diye bağırdığında, Desgrange muhtemelen zevkten dört köşe olmuştu. Daha doğrusu, orada olsaydı, olurdu. Desgrange kişisel itibar yönetiminde epeyce hünerliydi, bu zorlu dağ etabının arifesinde Fransa Bisiklet Turu’ndan ayrıldı, gelmekte olduğunu gördüğü eleştirileri başkasına yönlendirdi.


Acıyla gelen zafer

 

Desgrange 1903’ten beri turun kurucusu, yöneticisi ve öldüğü yıl 1940’a kadar organizatörüydü. Sonradan L’Equipe adını alan, bugün hâlâ turla aynı çatı altında bulunan L’Auto’nun da sahibiydi. Kendi “çatlak” bisikletçilerini ve kendi yaradılışına uygun davranışları ölçüsüzce öven yarış haberleri yazıyor veya yarışların açık ara mağluplarının acınası hareketlerini karalayan metinlere imza atıyordu. Televizyon ve radyonun olmadığı düşünülürse, Desgrange’ın yayımladığı şeyler gerçekten yaşanmış olsa da olmasa da artık olmuş kabul edilen şeylerdi. “Kurucu” veya “patron” Desgrange’ın rolünü tam olarak tanımlamıyordu: Tur ona aitti, Henri Desgrange turun ta kendisiydi.


Kişisel hikayesine 1890’larda usta bir bisikletçi olarak başladı. O zamanlar orta sınıf mensubu, çaylak bir avukattı. Bisiklet mikrobunu kaptıktan sonra, 1839’da saatte 35.325 km ile ilk rekoruna imza attı, kendi şehri Paris’teki Parc des Princes stadının ve Vélodrome d’Hiver velodromunun müdürü oldu.

 

Dönemin önde gelen spor gazetesi Le Vélo‘nun Le Parc ve Vél d’Hiv’deki etkinliklere yeterince yer vermemesinden (Dreyfus Olayı olarak bilinen bölücü siyasi skandalla ilgili tutumundan bahsetmiyorum bile) hoşnut olmayan Desgrange, 1900’de kendi yayını olan L’Auto-Vélo‘yu kurarak iş portföyünü genişletti. Gazete kısa sürede L’Auto adıyla tanınmaya başladı, üç yılda iflasın eşiğine geldi. Desgrange’ın yeni bir fikre ihtiyacı vardı.

 

Fransa Bisiklet Turu’nun fikir babası Desgrange olarak bilinse de, onun genç muhabirlerinden Géo Lefèvre uzun mesafeli yol yarışlarının (Paris-Roubaix o zamanlar 12. yılındaydı) ve olağanüstü popüler Altı Gün gibi pist yarışlarının birlikte yapıldığı türden yarış olarak “Fransa Turu” yapma fikrini ortaya atan ilk kişiydi. Bu fikir Desgrange’ı o kadar da heyecanlandırmamıştı ama Fransız halkı heyecanlanmıştı. Satışlar tavan yaptı. Fransa Bisiklet Turu gibi bir bisiklet yarışı yoktu ve yarış L’Auto’nun tekelindeydi. Bir gazetenin düşen satışlarını artırmak için tasarlanan bir reklam yarışı olarak başlayan süreç, kısa sürede Desgrange’ın coşkuyla liderlik ettiği sosyokültürel bir fenomene dönüşmüştü.


Sıradan Fransız vatandaşları, muhteşem insan ve makine başarılarının yanı sıra L’Auto’nun taze bir kopyasını ellerine alıp memleketlerinin suretini ilk kez kendi gözleriyle görebiliyorlardı. Tur, ilk günlerinden itibaren bir ulusal farkındalık duygusunun inşasına katkı sağlamış, daha öncekilere benzemeyen türden bir kartografik (harita bilgisi) aydınlanma sağlamıştı. Günümüzde Fransa Bisiklet Turu’nu salt bir spor müsabakasına indirgemek, onun Fransız bilincindeki yerini yadırgamak demektir. Tur, salınan ayçiçekleri ve dalgalanan buğday tarlalarıdır. Tur, azametli şatolar ve kent meydanlarında toplanan gururlu yurttaşlardır. Tur yazdır. Tur, Fransa’nın ta kendisidir.


Dümende Desgrange vardı, görüp görülebilecek en kötü antrenördü. Bir fitness müptelası, huysuz ve aksi bir egomanyaktı. Milliyetçi, despot, sadist, narsisist ve borderline psikozundan mustarip biriydi. Gelgelelim içten içe önemsediği şeyler de vardı, yarış ve kendi insanları.

 

Duygusal açıdan sert adamlara övgüler yağdırırdı. Desgrange’ın çocukluk yıllarında yaşanan Fransa-Prusya savaşında Fransa’nın mağlubiyetiyle gelen milli aşağılanmışlık duygusu bir yana, tarihçilere göre bunun nedeni Desgrange’ın kişisel eğitim felsefesi ve çileciliğiydi. Fransa Bisiklet Turu’nun özü, Desgrange’ın yaptığı gibi, acıyı kucaklamak, zihinsel ve fiziksel dayanıklılığı fetişleştirmekti.

 

Desgrange kendi zamanının ötesinde bir Viktorya kalıntısıydı. Belli ki halk kitlelerini etkilemek ve geliştirmek için kahramanlığın gücüne inanıyordu.  Aşırılığın gücüne, bunun meyvelerini toplamak (tabii para da kazanmak) için medyanın gücüne inanıyordu. Muhtemelen günümüzdeki yarış yayınlarına, güç ölçütlerine, aşırı iklim protokollerine ve takım taktiklerine ayak direrdi. Muhtemelen orijinal turun izlerini Tadej Pogačar’dan ziyade Lachlan Morton’un kahramanlıklarında görürdü.


Yine de günümüzdeki Fransa Bisiklet Turu’nda, Mont Ventoux’daki gibi çifte tırmanışlı etaplarda ve o yılın en yüksek noktasına varan ilk yarışçıya verilen “Henri Desgrange Hatırası” ödülünde olduğu gibi, kendi yarışlarının DNA’sını görünce tanıyacaktır. Yarışın liderine dönüp bir bakınca, üstündeki sarı formada kendi el yazısıyla hâlâ isminin baş harflerinin olduğunu, yani turu büyüten ve bugüne kadar gelmesini sağlayan adama bir saygı duruşu olduğunu da görecektir.

 

* Bu yazı, Yılmaz Ruhi Demir tarafından Richard Abraham’ın Rouleur’de yayımlanan makalesinden çevrilmiştir.

Vesaire

 

 

 

 

 

Katkıları için Ceylan’a teşekkürler.












İlginizi çekebilir Bir bisiklet tutkunu olarak Lenin: İşte diyalektikle böyle karşılaştım, Bisiklet neden 1817'den çok önce düşünülmedi?, Tessie Reynolds



25 Haziran 2024

Karayolları Genel Müdürlüğü

CİMER üzerinden konuyu duyurdum. Nasıl bir yanıt gelecek merak ediyoruz.


















Sayın

Ahmet Gülşen

Karayolları Genel Müdürü 

 


Konu: Tüneller / Güvenlik şeritleri

 

 

İstanbul, 24 Haziran 2024

 

Öncelikle belirtmek isterim ki Karayolları ülkemizde çalışan en iyi kurumların arasında. Ancak olumlu/olumsuz bir iki nokta var ki dikkatinizi çekmek isterim. Ama önce kendimi tanıtayım; bisikletli gezgin diyebiliriz. Ülkemizin bisikletle gezilebileceğini göstermek adına uzun yıllardır [bisikletle]Türkiye projesi kapsamında pedallamaktayım, 40 bin kilometreyi geride bıraktım. Tüm turlarımı internet ortamında paylaşmakta, yerli yabancı gezginlere önermekteyim.

 

Şimdi çok yerinde bir uygulamadan söz edeceğim. Son turumda Kızılcahamam-Çerkeş tünelinden geçtim. Bisikletliler için öylesine yararlı bir uygulama düşünmüşünüz ki tebrikler. Butona basıyoruz ve gelen araçlara girişte bir uyarı yapılıyor: Tünelde Bisikletli Var. Dâhiyane bir düşünce. Ancak sarı uyarı ışıkları biraz daha parlak ve büyük olursa daha kolay dikkat çekecektir. Bu uygulamayı tüm tünellere dahil edebilirseniz çok da yararlı olur. Malumunuz geçen ekim ayında Trabzon Sürmene Çamburnu tünelinde Norveçli bir bisikletli kamyonun çarpması sonucu öldü.

 

Diğer bir konu güvenlik şeritleri. Burası bizler için bir nimet. Yolun kenarında güvende yol alabiliyoruz. Hele de dar bırakılmamışsa adeta bisiklet yolu oluyor. Ancak şöyle uygulamalar sıkıntı yaratmakta;

güvenlik şeridi üzerinde kilometrelerce süren tırtıllar. Herhalde uyuyan sürücüler için düşünülmüş ancak bu tırtıllar nedeniyle güvenlik şeridi daralmakta, bize de en dışta, en kenarda gidecek yer kalmakta. Dar olması ayrı bir sorun, genelde tüm cam kırıkları, yoldan savrulan minik taşlar, araçlardan düşen/atılan parçalar, lastik kaplamaları/telleri gibi her şey buralarda toplanıyor. Bunlar da en başta lastik patlağına neden oluyorlar. Bir başka uygulama asfaltın tırmıklanması. Hani böyle yol boyunca çizilmesi. Oluşan incecik kanallar tam tekerin dalması için birebir zemin oluşturmakta. Bir o kanala bir bu kanala girdikçe sanki buz üstünde gider gibi oluyoruz, her an kayacakmış gibi.

 

Bu durumları göz önünde bulundurarak çözüm getiremez misiniz?

 

 

İlginize tüm bisikletliler adına teşekkür ederiz.

 

Saygılarla,

 

Mustafa H. Dorsay



19 Haziran 2024

Şişirilebilen Bisiklet Kaskı

Daha çok şişelerde yer kazanmak için gördüğümüz yapı, bu sefer de bisiklet kasklarına taşınıyor. Şişirilebilen bisiklet kaskı, taşınması oldukça kolay olmasıyla dikkat çekiyor.



Yeni tasarlanan bir bisiklet kaskı, şişirilebilen bir yapıya sahip. Bu sayede takılmadığında daha az yer kaplayacak şekilde taşınabiliyor. Bazı tahminlere göre dünya çapında halihazırda iki milyardan fazla bisiklet kullanılıyor. Bu da bisiklet kullanan kişilere özel olarak geliştirilen ekipmanlara ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Tahminlere göre 2050 yılında bu sayı beş milyara kadar çıkabilir. İnsan nüfusunun yüzde 50'sinden fazlası bisiklete binmeyi biliyor.


 

Geliştirilen Ventete aH-1 katlanabilir bir yapıya sahip. Kullanılacakken şişirilebilen ürün, sürüş bittikten sonra dizüstü çantanın içine koyulabilecek kadar küçük boyutlara düşürülebiliyor.


Şişirildiğinde içi hava dolu olan kask, sürücüleri sert darbelere karşı dahi koruyor. Elektrikli pompa ile 30 saniyede şişen kask, kısa sürede de söndürülebiliyor. Kask için tanıtım videosu da şu şekilde paylaşıldı: 





7 Haziran 2024

Patlamaz denilen Schwalbe Marathon E-Plus...


... patladı! Hem de 2’nci defasında yarıldı/delindi. Ne vardıysa yolda, karayolunun güvenlik şeridindeydim, temiz de görünüyordu, efsaneyi sonlandırdı. [bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru... turumda yaşadığım bu sorunu (*) Schwalbe’ye ilettim. Kısaca olayı anlatıp fotoğrafları yollayıp değerlendirmelerini istedim. Gelen uzunca bir açıklamanın sonunda “Tamamen bir lastik patlağını önlemek mümkün değildir. Tipik patlak şeytanları, kırık cam ve granüller karşısında “patlamaz” lastiklerimizle en iyi şekilde korunmaktasın” denilmekte. Almanca olan yazışmayı altta okuyabilirsiniz.


(*) Schwalbe Marathon E-Plus


----------


From: Kontaktformular Subject: AW: Marathon E-Plus##7

Date: 3 June 2024 17:07:06 GMT+3

To: 'el Turco' 

 

Guten Tag Herr Dorsay,

 

Vielen Dank für Ihre Nachricht und Bilder.

 

Die Reifenmodelle unserer unplattbar-Familie bieten stets die optimale Fusion aus höchstmöglichem Pannenschutz, sehr gutem Leichtlauf sowie herausragender Langlebigkeit.

Eine Garantie gegen jegliche Art von Plattfüßen ließe sich hingegen nur mit einem Vollgummireifen realisieren, welcher nicht mit Luft befüllt ist.

Massive Fremdkörper können aber auch derartige Reifen oder gar die Felge so stark beschädigen, dass ein Tausch einer oder auch beider Komponenten erforderlich ist. Hierbei spielt auch immer der Zufall eine nicht unwesentliche Rolle. So können beispielsweise sehr filigrane Rennradreifen auch in urbanen Räumen trotz vieler Glassplitter und anderer Fremdkörper von Pannen verschont bleiben.

Im ungünstigen Falle kann jedoch auch ein massiver Pannenschutz bereits nach kürzerer Nutzung einen Defekt erleiden. 

Zweiradreifen benötigen jedoch einen regulierbaren Luftdruck, um diesen auf das Gewicht von Fahrzeug und Zuladung anzupassen und ein komfortables Fahren zu ermöglichen.

Ein noch massiverer Pannenschutz oder ein vollständig gummierter Reifen haben zudem negativen Einfluss auf die Fahrdynamik. Die höheren notwendigen Kräfte, um einen solch schweren Reifen in Rotation zu bringen und abzubremsen sind deutlich spürbar.

Mit zunehmender Materialstärke funktioniert die „Arbeit“ des Reifens – die Verzahnung mit dem jeweiligen Untergrund sowie das Abrollen – schlechter, was sich durch ein zunehmend schwammiges, undefiniertes und vermehrt unsicheres Fahrverhalten äußert.

Ein unplattbar-Reifen vereint daher die bestmöglichen Vorzüge aus Pannenschutz, Gewicht, Leichtlauf und Haltbarkeit und hält Fremdkörpern deutlich länger stand als herkömmliche Reifemodelle.

Bei sehr massiven, spitzen oder scharfen Fremdkörpern sind Pannen an mit Luft befüllen Reifen jedoch leider nie vollständig auszuschließen.

Einen entsprechenden Hinweis hierzu findet sich daher als Zusatz bei unseren unplattbar-Modellen:

Völlig ausschließen kann man eine Reifenpanne nie. Gegen die typischen Pannenteufel wie Scherben und Granulat bist du mit unseren unplattbar® Reifen jedoch allerbestens geschützt.

 

Mit freundlichen Grüßen

Support Center | Internal Sales


 ----------

 

Von: el Turco 

Gesendet: Montag, 27. Mai 2024 09:46

An: Empfang 

Betreff: Marathon E-Plus

 

Ralf Bohle GmbH

 

Istanbul den 27. Mai 2024

 

Sehr geehrte Damen und Herren,

 

Ich wohne in Istanbul und besitze ein e-bike (Scott E-Sub 58) und radelte mit Marathon Plus Reifen (40-622) 27.000 km durch ganz Türkei. Ich hatte bisher keine Panne und war so begeistert von den Reifen. Als die Zeit kam neue zu beschaffen, kaufte ich mir diesmal Marathon E-Plus (*). Weil ich las, daß sie für e-bikes besser geeignet seien. Aber mit diesen Reifen hatte ich leider kein Glück und erlebte vor 2 Jahren meine erste Panne im Hinterrad. Ein winziges Glass Stück (Foto) ruinierte seinen unvergänglichen Ruf; „Unplattbar“! Ich dachte, es wäre Pech gewesen, aber dieses mal bekam der Reifen während meiner Türkei-Tour letzte Woche eine so schlimme Panne, daß ich nicht weiter konnte und mußte nach Istanbul zurückkehren. Die Kante des Hinterradreifens war aufgerissen, durchbohrt, so daß der blaue Pannenschutz den Innenschlauch platzen ließ (Foto). Ich radle nur auf Asphaltstraßen (niemals gravel) und mir ist nichts aufgefallen, was dazu führen könnte. Möge dieser Reifen vielleicht ein Fehlprodukt sein?

 

Diese 2 Ereignisse haben mich sehr beunruhigt. Es war nicht angenehm zwei Pannen zu haben. Da der Reifen an der Kante beschädigt (zerrissen) ist, kann ich es nicht mehr benutzen. Es wird  mich bestimmt wieder in Schwierigkeit bringen. Ich muß einen neuen kaufen aber zögere E-Plus zu kaufen. Ich befürchte noch einmal dasselbe. Oder war das nur ein Zufall?

 

Haben Sie Stellvertreter in der Türkei, wem ich den Reifen zeigen und um deren Meinung fragen kann.

 

(*) bei Rose-Bikes, da sie damals noch nicht in der Türkei vorhanden waren.

 

 

Mit freundlichen Grüßen.

 

Mustafa Dorsay

 


 

Beilage. 3 Fotos










İlginizi çekebilir Türkiye Bisiklet Federasyonu: Erkek/Bayan, Güdül Belediyesi, Kamil Koç Otobüsleri


Schwalbe Marathon E-Plus


Özellikle e-bisikletler için patlamaz. Yüksek hızlarda ve uzun yolculuklarda maksimum sürüş güvenliği sağlar. En yüksek Marathon kalitesi, e-bisiklet lastiğinin özel gereksinimleri için daha da geliştirildi. Güvenlik: Schwalbe delinmeye karşı koruma seviyesi 7. Patentli SmartGuard ek parçası ayrıca iki kat RaceGuard dokusuyla desteklenir. Bu “Smart DualGuard” keskin-davetsiz misafirlere karşı daha da iyi koruma sağlar. Kontrol: Elektrikli kullanım için tasarlanan ADDIX-E bileşiği, yüksek hızlarda bile olağanüstü kavrama ve maksimum dayanıklılık anlamına gelir. Sürüş keyfi: Marathon E-Plus, yüksek teknolojili malzemelerin kullanımı sayesinde şaşırtıcı derecede kolay yuvarlanır. "Yaşlanma karşıtı" yan duvar, çirkin çatlaklar oluşmadan önce, yetersiz hava basıncının neden olduğu tipik aşırı yüklere çok daha uzun süre dayanabilir. Yeni karkas yapısı, yanakları ek bir doku katmanıyla güçlendirerek lastiği daha fazla yük kapasitesi için dengeler. Tasarım: E-Plus'ın profil tasarımı modern ve dinamiktir. Daha derin bir profile sahip, tur ve trekking için son derece çok yönlüdür. e-Bisi: Elbette yeni Marathon E-Plus ECE-R75 sertifikalıdır ve S-Pedelec'lerin yanı sıra 25 km/saat'e kadar pedal destekli Pedelec'ler için de hazırdır. Mevcut ölçüleri sürekli olarak modern e-bisikletlerin gereksinimlerine uymaktadır.

Schwalbe



Buraya kadar her şey güzeldi ancak son turumda (*) efsane yıkıldı. 826 km sonra geldiğim Yozgat’ın ilçesi Sorgun’dan Saraykent’e pedallarken, karayolunun güvenlik şeridindeydim, birden bir takım sesler, takır tukur, sanki janta bir şey girdi sanıp geri baktığımda arka lastiğin inmiş olduğunu gördüm. Bu anlattığım saliseler içinde oldu. Ne olduğunu anlamak için indiğimde “patlamaz” efsanesinin sonu karşımda duruyordu. Bu lastikle yaşadığım ikinci patlaktı. Daha önce kullandığım Marathon Plus ile 27 bin kilometre pedallamış, tek bir patlak yaşamamıştım. Öylesine mutluydum ki, sıra lastiği yenilemeye gelince bu sefer yeni çıkarttıkları E-Plus’u tercih ettim, öylesine övgü dolu tanıtmışlardı ki. Ancak 2023’deki bahar turumda yaşadığım (**) ilk patlağa küçücük bir cam parçası neden olmuştu. Bu sefer nedir diye inip lastiğe baktığımda keskin bir şeyin, muhtemel yol kenarlarında bulunan küçük çakıl taşları, jilet gibi lastiğin kenarını, dişlerini koparıp/parçalayıp içteki patlamaz zırhı da delerek, iç lastiğe zırh malzemesinin batmasına neden olmuş ve patlatmış. Kara kara yol kenarında oturup düşünürken, içten yamasam mı lastiği, iç lastikte de bayağı büyük bir delik var (iğne deliği gibi değil), yama tutar mı, çantaları açmış, yayılmış vaziyette ve çaresizlik içindeyken, yavaşlamakta olan, turuncu bir kamyonun yanımda durması imdadıma yetişen oldu. Karayolları ekibi uzaktan beni görünce önce kaza geçirdiğimi sanmışlar, yardımcı olmak için yavaşlamışlar. Derdimi dinledikten sonra çare olarak beni Saraykent’e bırakabileceklerini, orada lastikçi olabileceği, sorunu çözebileceğini söylemeleriyle bisikleti ve çantaları arka kasaya, bense öne yanlarına yerleştim. İbrahim Bey, Mehmet Ali Bey ve adaşım Mustafa Bey ile tatlı bir sohbetle Saraykent’e geldik, bisikletçi kapalıydı, Yozgat’a hastaneye gitmiş, akşam 6 gibi dönermiş bilgileri sonrası yerimin ayırtıldığı öğretmenevine bıraktılar. Müdür bey de son derece ilgiliydi, eskiden bisiklete binen biri olması sohbetimizi daha da derinleştirdi. Ancak kafamda sorular dönüp duruyordu. Bu lastiği tamir ettirip yola çıksam için rahat etmez. Tekrar bir sorun çıkarırsa canımı sıkar. Karayolları da 4 buçukta döneceğiz, istersen Saruhan’a bırakalım, orası daha büyük bir ilçe, bisikletçi vardır tekliflerini değerlendirip, istesem bu fırsatı bulamam diyerek onlarla Saruhan’a değil, Yozgat’a gelip otobüsle İstanbul’a geri döndüm (***). Karayolları ekibine ne kadar teşekkür etsen azdır, Hızır gibi yetiştiler.

 

(*) [bisikletle]Türkiye: Paflagonya’nın derinliğine doğru...

 

(**) [bisikletle]Türkiye: Marmara’dan Ege’ye, oradan Akdeniz’e...

 

(***) Burada da ilk defa Kamil Koç’ta bisiklet ve bagajla ilgili sorun yaşadım, fazla bagaj parası ödemek zorunda bırakıldım > Kamil Koç Otobüsleri II


2023'deki ilk patlağa neden olan cam parçası.


2024'de koruma zırhının delinmesi.





















Patlamaz denilen Schwalbe Marathon E-Plus...







İlginizi çekebilir Schwalbe/Ralf Bohle GmbH, Cam Bisiklet, STePS EP8: Shimano, e-MTB'ler için yeni ‘en gelişmiş’ destek birimini tanıttı


6 Haziran 2024

İbn-i Battûta


İbn-i Battûta (24 Şubat 1304 – 1368/1369); Orta Çağ'da yaşamış olan Berberî Mağrip bilgini, kaşifi ve seyyahıdır. Rıhletü İbn Battûta diye bilinen seyahatnâmenin yazarıdır. Maliki mezhebine mensuptur. İbn-i Battûta, büyük ölçüde modern öncesi tarihte diğer tüm ünlü kaşiflerden daha fazla seyahat etmiş, toplam 117.000 km ile Zheng He'yi yaklaşık 50.000 km ve Marco Polo'yu da 24.000 km ile geride bırakmıştır.


İbn-i Battûta, 1325'te Mekke'ye hacca giden zengin Faslı bir Müslümandı. Bu esnada yaşadığı maceralar onu daha uzaklara yolculuk etmeye sevk etti. İbn Battûta, Avrupalılarca çok az bilinen Afrika, Orta Doğu ve Uzak Doğu'ya cesur yolculuklar yaptı. 28 sene boyunca durmadan gezdi. Mısır, Arap Yarımadası, Irak coğrafyası, İran coğrafyası, Anadolu'da bulunan belli başlı beylikleri, Bizans hâkimiyetindeki İstanbul'u, Orta Asya'yı, Hindistan'ı, Maldivler'i, Çin'i ve Endülüs'ü gezdi. Buralarda yaşayan toplumların devlet ve toplum yapılarını, inançlarını, adetlerini, farklı coğrafyaların doğal güzelliklerini, yapıtlarını ve ürünlerini inceleyen ünlü seyahatnamesini yazdı (*). Ayrıca birçok ülkede kadılık görevinde bulundu.

 

İbn-i Battûta'nın doğduğu şehir olan Tanca'dan Mekke'ye kadarki yolculuğu, 2009 yılında yayınlanan Journey to Mecca (Mekke'ye Yolculuk) isimli belgesel filmine konu oldu.

Vikipedi




(*) Yazarı tarafından Tuhfetü'n-Nuzzar fi Garabi'l-Emsar ve Acaibi'l-Esfar diye adlandırılan, yaygın olarak Rıhle diye bilinen ve Türkçede İbn Battûta Seyahatnamesi diye anılan eser, özgün dili olan Arapçadan A. Sait Aykut'un çevirisi, giriş yazısı ve notlarıyla sunuluyor.




















Yazar: Ebû Abdullah Muhammed İbn Battûta Tanc / Kategori: Edebiyat, Yaşantı / Çeviren: A. Sait Aykut / ISBN: 978-975-08-0990-4 / Tekrar Baskı: 14. Baskı, 01.2024 / YKY'de İlk Baskı Tarihi: 09.2005





Katkıları için Ahmet’e teşekkürler.

 








 

İlginizi çekebilir Velodrom Sincapları, Bin Tanrılı Ülkeye Bisikletle Yolculuk, İstanbul Bisiklet Rehberi: Sana Dün Bir Seleden Baktım Aziz İstanbul



5 Haziran 2024

Nâzım Hikmet’in Bisikleti

Bu kitap yalnızca bir bisiklet veya Nâzım Hikmet kitabı değil…


“Bisiklet” konusunda ülkemizdeki en yetkin isimlerden biri olan Aydan Çelik, Nâzım Hikmet’in Bisikleti’nde iki sevdiğini bir araya getiriyor: Nâzım Hikmet’in üç yaşında, üç tekerli bir bisiklet arkasında başlayan hikâyesinin izini sürüyor. Bu izi sürerken bu kadar da olmaz diyeceğiniz pek çok rastlantıya, kesişen yollara ışık tutuyor. Kitap, ana izleği bisiklet olmakla beraber çevre sorunlarından savaşların yarattığı acılara, tarihî anekdotlardan teknolojik gelişmelere uzanan zengin bir içeriğe sahip. Bilgi yönünden çok dolu olmakla beraber yazarının samimi ve akıcı üslubuyla birlikte bir çırpıda okunuyor. Kitabın en güzel yanlarından biri de okuru başka okumalara yönlendiren sayısız imlemelere sahip oluşu.

 

Nâzım Hikmet’in Bisikleti’nde sadece büyük şairin kendi yazdıkları, yaşadıkları değil; ona dokunan yüzlerce insanın iki tekere dair hikâyelerini bulacaksınız. Leonardo da Vinci, Tolstoy, Troçki, Emile Zola, Yahya Kemal, Tevfik Fikret, Halide Edib, Hüseyin Rahmi, Hemingway,  Che Guevara, Arabistanlı Lawrence, Simone de Beauvoir, Sartre, Yves Montand, Picasso, Charlie Chaplin, Frederic-Joliot Curie, Muhsin Ertuğrul, Mehmet  Ali Aybar, Oktay Rifat, Refik Erduran onların sadece birkaçı…


Ayrıca dayısı Mustafa Celalettin’in şampiyonluklarına, oğlu Mehmet Nâzım’ın bisiklet maceralarına, yeğeni Ayşe Yaltırım’ın şiire konu olmuş bisiklet merakına, Memet Fuat’ın ev yapımı bisiklet öykülerine tanık olacaksınız. 



















Kitap Adı: Nazım Hikmet'in Bisikleti / Yazar: Aydan Çelik / Yayınevi: Nota Bene Yayınları / Hamur Tipi: 2. Hamur / Sayfa Sayısı: 216 / Ebat: 13,5 x 19,5 / İlk Baskı Yılı: 2024 / Baskı Sayısı: 1. Basım / Dil: Türkçe / Barkod: 9786052604236


NotaBene







Katkıları için Ceylan’a teşekkürler.

 







 

İlginizi çekebilir Yarışçı, Tekerlekli Yalan, Bisikletçiler: İki Tekerlek Üstünde Geçen 200 Yıl 



3 Haziran 2024

Schwalbe / Ralf Bohle GmbH

Schwalbe’yi tanıtmadan önce akla gelen ilk soruyu soralım: “Bisiklet lastiğini gerçekten kim buldu?” Bu övgünün çoğu 19. yüzyıla, iki beyefendiye gidiyor: Charles Goodyear ve John Boyd Dunlop. 


Tarih sıralaması yapacak olursak; 1839 yılında Amerikalı Charles Goodyear tesadüfen vulkanizasyonu keşfeder ve ilk kez kauçuk üretiminde kullanır. 50 yıl sonra İngiliz veteriner John Boyd Dunlop havalı lastiği icat ederek bisiklet sürmeyi çok daha konforlu hale getirir. Daha önce bisikletlere “kemik sarsıcı” da denildiğini bilirsiniz (boneshaker). Bu arada Thomson adında bir İskoçyalı 1845 yılında pnömatik lastik için patent tescil ettirmişti. Ancak bisiklet henüz yaygınlaşmadığından bu fikirle ilgilenen birilerini bulamadı. Fransız Michelin kardeşler, 1889'da ayrı iç lastikli pnömatik lastiği geliştirerek ekonomik atılımı gerçekleştirdiler ve 1904 yılında Continental şirketi ilk dişli lastiği üretti.

 

Schwalbe lastiklerinin tarihi ise 1973'te başladı. O zamana kadar bisiklet lastikleri pek kaliteli bir ürün değildi. Schwalbe'nin kurucusu Ralf Bohle bunu değiştirmek istiyordu. Tamamen bisiklet lastikleri konusunda uzmanlaştı. O zamandan bu yana Schwalbe çok sayıda yeniliği temsil ediyor: Marathon serisi, balon lastiklerinin yeniden keşfi, patlamaz lastiğin icadı, iç lastiksiz teknolojinin daha da geliştirilmesi ve çok daha fazlası...

 

Tarihçe

 

Ralf Bohle GmbH, Schwalbe ve Impac markaları altında bisiklet ve tekerlekli sandalyeler için lastik ve iç lastik üreten bir Alman şirketidir. Aile şirketi 1922'de kuruldu ve Avrupa yapımı bisiklet parçaları ihraç ediyordu. 1955 yılında Ralf Bohle, babası ve amcası Eugen ve Willy Bohle'nin şirketine katıldı. 1971 yılında Asya'da üretilen bisiklet parçalarının dağıtımı ve ithalatı başladı. 1973 yılında Bohle, Güney Koreli lastik üreticisi Hung-A ile işbirliğini kurdu ve ilk Schwalbe marka lastikler Almanya'da satışa sunuldu. 1990'larda üretim, Hung-A ile ortak girişim olarak Kore'den Endonezya'nın Jakarta kentine taşındı (*). 1995 yılında Ralf Bohle GmbH, genel merkezini Bergneustadt'tan Wehnrath kasabasındaki Reichshof'a, daha modern bir satış merkezine taşıdı. 

 

(*) Daha sonra üretim yalnızca Vietnam'a taşınırken kalıp yapımı, karma operasyonlar, araştırma ve geliştirme ve yönetim Endonezya'da kaldı.


İç lastikler

 

Bohle, Schwalbe markası altında "grup iç lastikler" olarak adlandırılan iç lastik üretmektedir. Bunlar birçok farklı genişliği kapsayan iç lastiklerdir. Bazı iç lastikler aynı anda farklı çapları da kapsamakta. Örneğin bir iç lastik var ki hem 27,5, hem 28 ve 29 inç jantlar için kullanılabilmekte. İç lastikler boyutlarına göre numaralandırılmıştır. Genişliği 28 ile 47 mm arasında olan 28 inçlik bir jant için standart iç lastik 17 numarasını taşımaktadır. Özelliklere sahip veya özel boyutlara yönelik iç lastikler genellikle numara tanımından sonra bir harf kısaltmasına sahiptir. Farklı supap türleri ambalaj üzerindeki renklere göre de farklılık göstermektedir: Dunlop supaplı (DV) iç lastikler turuncu ile, Fransız supaplı (SV) olanlar kırmızı ile işaretlenmiştir ve araba supaplı iç lastikler yeşildir. 2020 yılında Air Plus adı verilen, %70 daha fazla kalınlığı olan ve havayı %50'ye kadar daha uzun süre tuttuğu söylenen güçlendirilmiş iç lastik grubu tanıtıldı. Dağ bisikletleri ve yol bisikletleri için geliştirilen Aerothane adı verilen termoplast poliüretan iç lastik de tanıtıldı.

 

Lastikler

 

Bohle, Schwalbe ve Impac isimleri altında lastik ve iç lastik üretiyor. Impac markası, normal bisiklet lastiklerinin yanı sıra bebek arabası ve e-scooter için de özel lastikler üretmektedir. Schwalbe lastikleri tamamen Endonezya ve Vietnam'daki Schwalbe fabrikalarında üretilmektedir. Bu, Koreli aile şirketi Hung-A ile ortak girişimdir. 

 

Schwalbe lastikleri her türlü bisiklet ve e-bisiklet için üretilir ve bu nedenle bisiklet serisinin neredeyse tüm genişlik ve çaplarında mevcuttur. İlk Marathon lastiği 1986 yılında üretildi. 2001 yılında "patlamaz" olarak tanıtılan Marathon Plus lastiği piyasaya sürüldü.


Delinme koruması

 

Schwalbe marka lastikler 1990'lı yıllardan beri delinmeye karşı entegre bir koruma ek parçasına sahiptir. Bu, 1'den 7'ye kadar bir derecelendirme sistemi ile tanımlanır. Seviye 7, Schwalbe tarafından "patlamaz " olarak tanıtılıyor. 2018 yılından bu yana marka adı altında aslında tamamen “patlamaz” havasız bir sistem de sunuluyor.

 

Schwalbe ismi nereden gelmekte?

 

1973 yılında Ralf Bohle ilk kez Kore'den Almanya'ya bisiklet lastiği ithal etti. Marka Swallow (kırlangıç) ​​idi. Almanya o zamanın en büyük ve en önemli pazarıydı, bu yüzden isim hızla tercüme edildi: Schwalbe... Bu arada, Swallow lastikleri bugün hala mevcut. Ortak şirket Hung-A bunları ağırlıklı olarak Asya ülkelerinde satıyor. 


Haziran 2023'te Schwalbe'nin marka kimliği yenilendi. Mavinin hafifletilmiş tonuna ek olarak kavisli kemerin yerine stilize bir kırlangıç ​​konulup yazı tipi değiştirildi.

Schwalbe