29 Nisan 2015

Kumbaba – Ormanı Hatırlamak

Üçlememizin son ayağını Kumbaba’ya yapalım diyoruz. Hem ormanı hem denizi kokladığın, köy içlerinden giden yolu ile İstanbul’a 90 km mesafede, Şile’nin güzel bir mahallesi.

Hareketi Fenerbahçe mantarlardan başlatıyoruz. 25 Nisan Cumartesi saat 8.50, Serhan ve Haldun ile Bostancı’ya doğru pedal basıyoruz. Candan, Nur ve Selahattin (birlikte ilk defa) ve sürpriz olarak Düşra’nın da katılmasıyla 8 kişi güzel bir havada Pendik kahvaltı noktamıza doğru ilerlemekteyiz.

Meteo bu iki gün için güneşli, parçalı bulutlu sıcak bir bahar havası tahmin etmekte. Çadırlarımızda kalacağız, ekâbirler hariç!

Yol üzerinde bir gerginliği fazla dallanmadan atlatarak Pendik Beltur’dayız.

Aslında bu gerginliğin esas sebebini konuşmak lazım. Belediye öyle düzenlemeler yapıyor ki, bisikletliyle yayayı karşı karşıya getiriyor. Maltepe yakınlarında, yeni doldurulan alan önünden seyreden kaldırım üzerindeki bisiklet yolu geliyor bir yerde kesiliyor. 10 m ileride gene devam ediyor. Burada kaldırımı da daraltmış, bir cep açmış ve genişliğini 2 m’ye düşürmüş. Haliyle yaya ve bisikletli dip dibe geçmek zorunda. Ne oluyor, her iki taraf da tedirgin durumda! Acaba yaya yola kayar mı, acaba bisikletli üzerime çıkar mı? Al sana patlamaya hazır bir bomba. Herkes kendi açısından haklı ve yersiz bir gerilim. Bu gibi örnekler yığınla. Bisiklet yolu üzerine konulmuş çöp kutusu, bank... Benim anlayamadığım. Bizler bunu görüyor ve düşünebiliyoruz da bu işin sorumlusu neden düşünemez? Cevabı çok açık. Sen hayvanat bahçesi müdürünü Tübitak’ın başına getirirsen kriptoları çözecek eleman bulamazsın. Belediyedeki durum da hiç farklı değil.

Rotayı Göçbeyli üzerinden Ulupelit ve Ahmetli diye belirledik. İstanbul’un halen kalmış güzel köyleri ve yolları. Ana trafik yoğunluğu ve gürültüsünden uzak bir coğrafyada, yeşillerin içinden.

Kahvaltı sohbet ve gırgırla geçmekte. Esas konu bisiklet olsa da yaşanan gerginlik ve günümüz Türkiye’sinin içler acısı durumu gibi memleket meselelerinden uzak kalamıyor.

Sabiha Gökçen yolunu geride bırakmış İstanbul Park’a doğru ilerlemekteyiz. Bu gezide ilk defa yeni GoPro kamerasıyla çekim yapıyorum. Pratik edinmem lazım, belgesel hazırlamak niyetindeyim. O nedenle bu işe uygun bazı araç-gereçler edindim.

Shell benzincisi bir ihtiyaç giderme noktası. Marketi zengin yiyecek-içecek ile dolu. Boşalan şişeler çöpe değil Firuzan tarafından cam kumbaraya atılmak üzere toplanıyor. Selahattin’de kramp şikayetleri var. Basamıyorum pedala diyor. Ayak üstü yapılan masaj umarım fayda verir.

İstanbul Park terk edilmiş, battal bir vaziyette, otoparka dönüşmüş. Arada yapılan bir iki önemsiz aktivite dışında öyle beklemekte.

Selahattin pes ediyor. Kramp ilerlemesine ciddi mani olmakta. Buraya kadar diyor! Üzülüyoruz, yeni tanışmıştık ve tam bizden biri. Umarız gelecek sefer yapamadığımız turu yaparız.

Göçbeyli’deyiz ve yanımızdakilerle, simit, çay ve ayranla karnımızı doyurmaktayız. Hepimiz hazırlıklıyız, tatlı tuzlu yiyecekler almışız.

Şehir gürültüsü ve kokusundan uzaklaşmış nefis bir doğa parçası içinden geçen yolda tırmanıyoruz. Yol bir iniyor bir çıkıyor, yatık S şeklinde. Hava harika, güneş bizi selamlıyor. Herkes üzerindeki fazlalıkları çıkartmış. Ter yüzümden akmakta. Gözüme kaçan tuzlu su nedeniyle ovuştura ovuştura pedal basıyorum.

Aklıma eski satranç şampiyonunun “Kadınlar satrançta iyi olamayacaklarını kabul etmeli” açıklaması geliyor. Şöyle diyordu haber: Eski satranç dünya şampiyonu İngiliz Nigel Short, “Biz erkekler duygusal zekâmızın kadınlar kadar yüksek olmadığını nasıl kabul ediyorsak, kadınlar da araba kullanamadıklarını ve satrançta erkekler kadar iyi olamayacaklarını kabul etmeli” dedi. Short, ‘her konuda eşit olmalıyız’ gibi bir bakış açısı yerine kadın ve erkeğe güçlü olduğu konulara yönelmelerini önerdi. (Haber Cumhuriyet)

Düşra her zaman önde, hem rampa çıkışında hem de inişinde. Nur ise öyle güzel hazırlanmış ki, temposu hiç aksamıyor. Candan zaten güçlü, ama Nur’u yalnız bırakmamak için her daim yakınında. Ben ve Haldun grubun arkasını tutuyoruz. Zaman zaman Serhan da bize eşlik ediyor. Firuzan ise grubu motive etmek için her yerde, hepimizle temas halinde.

Bıçkıdere’ye sapmayıp Ulupelit kahvede moladayız. Köylülerle sohbet hoşuma gidiyor. Hem onlara gezimizin amacını, bisikletin keyfini anlatıyor, hem de onların nabzını tutuyorum. Biraz siyasi meseleleri de kurcalıyorum. Merak ediyorum ne düşünürler? Bazen sessiz kalır bazense konuşurlar.

Buradan sonra yol yavaş yavaş inişe geçecektir. Onun mutluluğu ile kahveden ayrıldık ama bu mutluluğun gelmesine daha çok zaman / yol olduğunu görüyoruz.

Ha bitti diyorsun gene bir tırmanış. Bazıları hafif de olsa. Ancak asfaltın evsafı harika. Yeni yapılmış, yağ gibi kayıyor velespitler. Bir de yol bozuk oldu mu iyicene ıstırap durumları doğuyor. Uzatmayayım, sırasıyla Erenler, Korucu, Ahmetli geride kalıp otoyola indik. Eski asfaltın olduğu bölümler de çıktı karşımıza ama genelde ağır araç trafiği olmayan bir yoldu.

Şimdi Kumbaba’ya varmak üzereyiz. Serhan ve Haldun otellerine gitmek için ayrılıyorlar. Tam bu sırada Musa Bey’e rastlıyoruz. Bizi karşılamaya mı geldin diyorum. Gülüşüyor, kucaklaşıyor ve arkadaşlarla tanıştırıyorum. Daha önceki gezilerimizde tanıştığımız muhtar Musa Bey bize her zaman yakınlık ve ilgi gösterdi. Bahçesini çadırımıza açtı. İhtiyacımıza cevap verdi. Sağ olsun var olsun.

Tarihi Kumbaba

Sağlığı korumak ya da belirli hastalıkları tedavi etmek maksadı ile kürler halinde güneş, deniz ve kum gibi doğal etkenlerin desteğine başvurmak ‘Talassoterapi’ olarak adlandırılır. Şile’de merkeze 2 km uzaklıkta yer alan ve Kumbaba olarak bilinen bölgenin kumları Talassoterapi için uygun koşulları sağlar. Şile’nin incecik kumlarının tedavi edici özellikleri olduğunu düşünenler Talasseterapi için Kumbaba sahiline giderler.

Karadeniz kıyıları deri, solunum, sindirim ve lokomotor sistem hastalıklarının yanı sıra dolaşım, endokrin, sinir sistemi hastalıkları için de ziyaret edilir.

Kırmızı-turuncu renkli, demir/bakır alaşımlı ve radyoaktif özellikleri olan kumları ile şifa verici bir yer olarak ünlenen Kumbaba tepesi, Bizans döneminden bu yana insanların tıbbi amaçlarla kum banyoları yaptığı bir bölge olarak bilinir.

Yapılan ölçümlerde, Kumbaba kumul kumların %11.88’inin hafif mineral, %88.12’sinin ağır mineral içerdiği anlaşılmıştır. Ağır mineral grubunda %2.08 magnetit, % 9.8 diğer ağır mineral grupları yer alır.

Tarihe baktığımızda bu bölgenin Bizanslılar tarafından ‘Güneş Hamamı’  olarak kullanıldığı bilgisine ulaşırız. O devirlerde bölge kumunun özellikle romatizmal hastalıkların tedavisinde yararlı olduğu dilden dile dolaştığı için, Theodosius, Justinianus, Commenes’in de aralarında bulunduğu Bizans saray mensuplarının yaz aylarında gemilerle bu sahile gelip güneş banyosu aldıkları söylenir.

Evliya Çelebi, seyahatnamesinde ’Kumbaba’nın günümüzden 400 yıl önce yaşayan bir Türk olduğunu yazar. Gençliğinde Mısır’a giden bu Türk âlimin, Babillerin ve Mısırlıların kum tedavilerini etüt etmek için yıllarca orada kaldığını belirtir. Anlatılanlara göre, gerçek adı bilinmeyen bu alim, İstanbul’a dönünce de uzun araştırmalarının sonucunda, Şile’deki bu kumların doğal yollarla tedavi süreci için elverişli olduğu kararını verir.

Zaman içinde, gerçek adını kimsenin hatırlamadığı bu ilk fizyoterapi uzmanın hürmeten, bu bölgeye Kumbaba adı verilir. Kumbaba’nın mezarı da aynı tepede yer alır.
(Kaynak ŞileBelediyesi)

Bizans döneminden kalma bir kabartma

Kumbaba plajı

























Çadırlar kurulmuş... Candan 3 kişilik almış, 2’lik dar gelince. Ben de yeniden alacak olsam öyle yapardım. Düşra onlarınkini almış.

Öndeki pidecide akşam yemeğindeyiz. Önden Ezogelin istiyor herkes. Tüm elektrikli aletler şarjda, prizler tarafımızdan işgal edilmiş. Arkadan pide, kebap ve menemen. Ayran ve soda eşliğinde. Gece bu şekilde sohbetle sürerken lokanta sahiplerinin telaşla koşuşturmaları ve konuşmaları gözden kaçmıyor. Yolun başında bir trafik kazası. Motosiklet üzerindeki 2 kişiye çarpıp kaçan araç ve bir ölü. Polis etrafı çevirmiş, ablukaya almış... Öğrenebildiğimiz kadarıyla.

Ancak daha sonra acı haber geliyor ve ölenin kendi yakınları olduğunu öğrenmek birden ortalığı matem yerine çeviriyor. Kötü bir durum. Ölen, askerden geleli 2 ay olmuş yeğenleri. Motosikletle yiyecek servisi yapıyor. Kaçan araba beyaz BMW. Trafik canavarı gene iş başında. Hayat bir saniye ile sona eriyor. Her şey bitiyor.

Bu haberin üzerine dünyanın çatısı denilen Nepal’deki deprem haberi acıların üzerine acı katıyor ve gecenin sonunu getiriyor.

Saatler 10’u geçmiş. Lokantanın WC’sinde bazı ihtiyaçları giderip çadırlarımızda tulumlarımıza girmiş vaziyetteyiz. Bahçedeki tavuklar bile kümeslerine çekilmişler. Yorgunluk iyicene belli ediyor kendini. Yavaş yavaş uyumaya geçerken çadırımın üstüne şıp dedi damladı durumları. Tek tek inen bu damlalar da nereden çıktı demeden çoğalmaya başlıyorlar. Gergin brandanın üzerinde trampet solosu. Haydaaaa... yoktu bu hesapta. İyi ki velespitleri dam altına almışız. Yoksa şimdi çık çadırdan... pek de hoş olmazdı.

Uykuya dalmadan önce size bir soru: 2007'de hangi ülkenin ordusuna mensup 170 asker talim sırasında kaybolup yanlışlıkla komşu ülkeyi işgal etmiştir?

a) Meksika, b) Kanada, c) Lüksemburg, d) İsviçre.


26 Nisan Pazar, 2. gün

Gece boyunca devam eden yağmur, sabah erkenden başucunda öten horozlar ve dibine kadar açılmış ezan sesi. Bilançonun özeti.

Yan çadırlardan sesler gelmekte, arkadaşlar da uyanmış. Düşra gece üşümüş, Candan ezan sesini bile duymamış, Nur ise çadırın ferahlığında çok rahat etmiş. Bizim için de pek tedirgin olmadığımız bir geceydi.

Çadırlar toplanıp, camide ihtiyaçlar giderilip Serhan ve Haldun’un da katılımıyla yapılan kahvaltı ve halen hafif de olsa yağan yağmurun altında yola çıkıyoruz.

Otoyolun rampasını tırmanmak, buğulanan gözlükler, naylonun içinde terleyen vücutlar... Sofular ayırımına kadar sürüyor. Buradan sonra gene iç yollardan süreceğiz. Çıktık çıktık şimdi denize doğru ineceğiz. Yol üzerindeki çeşmeden doldurduğumuz mataralarımızla köyün içinden geçip kıyıya paralel ilerlemekteyiz. Ama gene çıkışlar ve inişlerle gidiyoruz. Sağda solda piknik alanları. Kiminin müşterileri gelmiş bile.

Yağmur hafifledi, hatta yağmıyor sanırım. Üstümdeki fazla, naylon terletiyor.! Çıkarttım. Off be, ne de iyi geldi. Gerçi inişlerde biraz serin gelse de daha rahat.

Doğancılı geçildi, Sahilköy çayevinde mola. Çaylar 75, kahveler 3. Çayevi sakinleri ile sohbetteyiz. Gelinen mesafe, gidilen yol, 3 teker elektrikli araç (motosiklet tarzı)... Her telden bu sohbet sonrası gene yola koyuluyoruz.

Yolumuz bizi artık sahilden alıp içlere, ağaçlı bölgelere, ormana doğru götürüyor. Ve rampalara da...

Kurna aşıldı, Karakiraz sonrası yol kenarında verilen molada aniden duyulan silah sesleri ve üstümüze düşen saçma parçaları. Arkadaki atış kulübü talime başlamış. Nasıl konumlandırmışlar ki poligonu? Her şey bize doğru mu yönlendirilmiş?

Yol boyunca ağır abiler geçti / geçiyor yanımızdan. Herhalde büyük buluşma var. Gürültü içinde, sanki de gürültüleri övünçleriymişçesine sürüyorlar. Hani sessiz motor ol(a)maz. İşin tuhafı, sanırsın ki seni en iyi onlar anlar. Ne gezer, dibimizden geçenler, hemen kıranlar...

Kılıçlı’ya girmeden yol kavşağında solda bir ‘Lezzet Durağı’ var. Hanımların işlettiği, karnımızı doyurabileceğimiz bir yer. Burası öğle yemeği mola yerimiz olacaktı.

Ve oluyor. Pide, menemen, kahve, çay, ayran, soda... yumuluyoruz. Acıkmışız, biraz da yorulmuş. Belki birazdan da fazla :))

O kadar uzağa gitmeyip İstanbul’dan buralara gelip de kamp kurulur. Bu fikir Candan tarafından işletmeci hanımlar ve yandaki çayırın sahibi bey ile değerlendirilmeye tabii tutuluyor. Alelacele onlara 50 çadır üzerinden kazanabilecekleri para anlatılıyor. Bir WC ve gelsin kampçılar...

Kılıçlı güzel bir köy. Camii önündeki çeşmenin suyu lezzetli. Mola verilecek kahvesi var, bakkalı var... Hava da lokum oldu, o bulutlar gitti güneş yüzünü gösterdi.

Yokuş aşağı iniyoruz. Bir karışıklık, Bozhane sanki yolumuz diye saptık sağa. Burası da keyifli bir yer ama doğru yol değil. Ucu Göllü’ye gidip kalıyor. Aslında bir zamanlar harita üzerinden yol ararken buradan da Paşamandıra’ya gidilir sanmıştım. Öğrenmiş oldum-olamayacağını.

Üzerinden geçtiğimiz çay Riva’nın suları. Toplana toplana çoğalıp Çayağzı’ndan denize dökülmekte. Bundan sonrası günlük turlarımızdaki rota olacak: Öğümce-MŞP-Zerzavatçı...

Tırmanış sonrası 3. Köprü yollarının şantiyesine geliyoruz. İşçilerle gırgırına konuşmalar. Geçireyim sizi karşıya diyor. Vallahi duyduğum en iyi teklif. Ayıp olur arkadaşlara diyorum. Gülüşüyoruz karşılıklı. Önümde dimdik inen ve çıkan toprak bir yol. Arabalar bile panik içinde, rampada kalırım korkusuyla gaza basmaktalar. Hiç gülesim yoktu, onları öyle görünce.

Bir parça da bal çalayım. Hazır seçimler gelmişken :)) İBB’nin açıklaması:

İstanbul'a 4 Yeni Metro Hattı Geliyor

İkitelli-Ataköy metro hattı, Ataköy'den başlayıp Marmaray ile birleşerek, Basın Ekspres Bağlantı Yolu'na paralel bir koridor izleyecek, İkitelli'de bulunan Başakşehir-Kirazlı metro hattının İkitelli Güney Sanayi İstasyonu'na ulaşacak.

Bostancı-Dudullu metro hattı, Bostancı İDO istasyonundan başlayıp Kozyatağı, İçerenköy, Türkiş Blokları üzerinden Dudullu'ya ulaşacak. Marmaray ile entegre olacak hat, Kozyatağı'nda Kadıköy-Kartal metrosuna, Kadıköy-Ataşehir-Ümraniye-Sancaktepe-Sultanbeyli metrosu, Dudullu istasyonunda olan Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy metrosuna bağlanacak. Bostancı, Suadiye, Üst Bostancı, Kozyatağı, Küçükbakkalköy, İçerenköy, Kayışdağı, Türkiş Blaklorı, İMES, MODOKO, Dudullu, Yukarı Dudullu, Depo istasyonları hatta yer alıyor.

Kabataş-Mecidiyeköy metro hattı, yapımına devam edilen Mahmutbey-Mecidiyeköy hattına bağlanacak. Kabataş, Beşiktaş, Darphane ve Mecidiyeköy istasyonları hatta yer alacak. 

Bakırköy-Kirazlı metro hattı, Kirazlı-Bakırköy İDO metro hattı, Başakşehir-Kirazlı metro hattının devamı olarak planlandı. Bakırköy Meydan'da Marmaray'a entegre olan hat, İncirli'de Yenikapı-Otogar-Havaalanı hattına bağlanacak. Yenikapı-İncirli-Sefaköy metro hattına da İncirli'de entegre olacak. Hattaki istasyonlar da Bakırköy İDO, Özgürlük Meydanı, Zuhuratbaba, İncirli, Haznedar, İlkyuva, Yıldıztepe, Mollagürani ve Kirazlı.

İstanbul'a Bir Yeni Proje Daha

İstanbul'un trafiğine çözüm için iki yeni deniz hattı açılıyor. İlki İstinye-Çubuklu diğeri ise Mudanya-Büyükçekmece arasında olacak.

Önümüzdeki ay açılması hedeflenen İstinye Çubuklu deniz hattı öncelikle Levent, Maslak, Sanayi Mahallesi ve ikinci köprünün trafiğini rahatlatacak. Şehir Hatları tarafından işletilecek hattan günde 10 bin aracın geçmesi hedefleniyor. Ancak asıl hedef yolcu ulaşımını bu güzergaha aktarmak.

Bu hat sayesinde öncelikle Anadolu yakasının kuzeyinde (Paşabahçe/Beykoz) ve Avrupa yakasının güneyinde (Maslak, Sanayi Mahallesi ve Levent) yaşayan vatandaşlar Boğaz trafiğine girmeden deniz yoluyla karşı yakaya geçmiş olacak. Bu güzergahta yayalar için İETT ring hatları konulacak, en önemlisi de deniz hattı metroya bağlanacak. Böylece yolcuların trafiğe takılmadan iki yaka arasında ulaşımı sağlanacak. Projenin ikinci ayağını ise Bursa-Mudanya ve İstanbul-Büyükçekmece arasında açılacak yeni deniz ulaşım yolu oluşturuyor.
(Kaynak Yapı, Yapı2)

İster inan ister inanma durumları!

Mahmut Şevket Paşa, çınar ağacının altındaki kahvede dinlenmekteyiz. Kışın olan ıhlamur yokmuş artık. Nane ruhu içiyoruz. Neyin nesidir bilinmez ama acayip keskin bir toz bu. Adamın içini ferahlatıyor. Hani devamlı içilesi bir şey değil ama.

Zerzavatçı-Görele rampası-Kavacık ve A.Hisarı’na inen yokuş. Bunlar başarıyla atlatılıp / geçilip Üsküdar yolundayız. Bir karışıklık, nedeni tam anlayamadığım durumdan dolayı Küçüksu’da bir daire çizip aynı noktaya geliyoruz. Bu bizi grubun gerisinde bırakıyor. Ön tarafı yakalama çabasındayız Firuzan’la. İşte oradalar, yolun kenarında bekliyorlar. Ohh çektim ama vah durumları. Serhan açılan bir araç kapısı neticesinde kendini yerde bulmuş, ramak kalmış arkadaki aracın altında kalmasına. Grup biraz sinirli ve endişeli. Serhan’ın sağı solu yoklanmakta, bisiklet inceleme altında. İyiyim diyor ama bu işin acısı sonra çıkar. Bisiklette ufak 1-2 sıyrık. O da yazık. Şoför demlenmiş, gözler çakır. Durumu faça. Gel diyorum, bak şu adamın haline, sor ne oldu, nasılsın? Özür diliyor. Tamam da biraz dikkat etsene bre adam!

Bir şekilde sahil yolunun trafiğini yarmaktayız. Ortadan sağdan soldan giderek biz de kendimize boşluk arayıp ilerliyoruz. Yolda başka bisikletçiler de var.

Serhan aldığı adrenalin sayesinde tüm yorgunluğum gitti diyor. Kadıköy’de içilen bir meyve suyu ve evli evine köylü köyüne durumları.

Kapatmadan dünkü sorunun cevabı: İsviçre. (Kaynak habere)

Üçlemenin diğer ayakları: Karaburun-Yeşil Efe, İznik-ZeytinAğacı

Tur bilgisi: Gidiş. Pendik Göçbeyli arası otoyol, sağda güvenlik şeritli, kırıcı olmayan çıkışlar. Göçbeyli’den Ahmetli ‘ye kadar inişli çıkışlı. Orman içinden giden. Yol asfalt (bir bölümü yamalı asfalt), trafik fazla değil. Ahmetli-Kumbaba arası düz. Köylerde kıraathane-bakkal-fırın mevcut. Yol üzerinde çeşme bol.

Dönüş. Kumbaba-Sofular ayırımına kadar otoyol, güvenlik şeridi var, tırmanış kırıcı değil. Sofular Sahilköy arası kısa tırmanışları olan, kıyıya paralel yol. Sahilköy-Kılçlı-MŞP-Zerzavatçı-Görele arası tırmanışları bol, yer yer dik olan bir yol. Tamamen asfalt. Sadece Öğümce’den çıkılan yol üzerinde köprü şantiyesi nedeniyle bozuk ve inşaat halinde kısa bir bölüm var. Köylerde kıraathane-bakkal-fırın mevcut. Yol üzerinde çeşme bol.

Konaklama: Kumbaba’da Şile Dört Mevsim Tatil Köyü 1 kişi (o.k) 75-TL. Sahile yakın çadır kurmak mümkün. WC için camii uygun. Yazın pansiyon sayısı artmakta. Yemek yiyecek yer hem mahallede hem sahilde bolca.


Kumbaba Rota




















Gidiş: Kadıköy-Pendik-Göçbeyli-Ulupelit-Ahmetli-Kumbaba

Tur tarihi: 25 Nisan 2015
Kat edilen mesafe: 90,26 km.
Ortalama hız: 11,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 7 sa. 33 dk., dışarıda geçen süre 9 sa. 29 dk.
En yüksek sıcaklık 29 ˚C, en düşük 15 ˚C, ortalama 22,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1147 m, kaybı (iniş) 1173 m.

Garmin yol bilgileri Kumbaba gidiş





















Dönüş: Kumbaba-Sofular-Sahilköy-Kılıçlı-MŞP-Zerzavatçı-Kavacık-A.Hisarı-Üsküdar-Kadıköy

Tur tarihi: 26 Nisan 2015
Kat edilen mesafe: 82,17 km.
Ortalama hız: 8,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 9 sa. 12 dk., dışarıda geçen süre 11 sa. 39 dk.
En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 12 ˚C, ortalama 19,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1612 m, kaybı (iniş) 1586 m.

Garmin yol bilgileri Kumbaba dönüş


1. gün












































2. gün

















































Foto katkıları için Haldun’a teşekkürler.


Tur sonrası düşünceler:

Candan Şişman

Teşekkürler her şey için, Varol'un Sağ olun herkese kucak dolusu selamlar daha iyilerini uzunlarını yapmak umuduyla.


Haldun Güçlü

Her ne kadar dönüşte kaslarım cayır cayır yansa da bisiklete binmenin keyfini sonuna kadar yaşatan çok başarılı seçilmiş bir rotaydı. Hele Üsküdar da turu bitirmişken vapura binip Beşiktaş da kendini  evine atacağına Kadıköy’e kadar bizimle gelip yorgunluğumuza ortak olan Serhan Kumbasar ağabeyimiz gözlerimi yaşarttı. Kendisini taze sıkılmış  büyük bardak portakal suyuyla ödüllendirdik :)

Bu güzel rotayı belirleyerek bizlere çok keyifli bir hafta sonu yaşatan Mustafa Dorsay'a tekrar teşekkürler.


Serhan Kumbasar

Sürünerek bilgisayarın başına geldim…
Klavyenin başına oturacak gücü bulduktan sonra acaba onlara basabilecek miydim…?

Sonunda becerdim..

Hakikaten müthiş bir tur oldu.. bu konuda düzenleyen Mustafa Dorsay ve 
sessiz ama yapıcı katkılarıyla turlarımızın isimsiz kahramanı Firuzan Özoğul’a teşekkürler…

Tabii ki beraber bisiklet sürdüğümüz arkadaşlarımı da unutmadan kendilerine birer teşekkür…

Portakal suyunun önemli bir itici güç olduğu bir gerçek… İnsan düşünmeden edemiyor: Acaba 2-3 portakal suyuna nerelere kadar gidilebilir… (Haldun beye teşekkürler…)

Genç arkadaşımız Düşra’yı da yeni yaşı için kutluyorum…

Büyük Eminönü turu için Mustafa’dan rota çalışması bekliyoruz…





Bu bölgeye yapılmış turlar  Kumbaba-Ne MaceraKumbaba-Şile, El Trio Chile