Üçlememizin son ayağını Kumbaba’ya yapalım diyoruz. Hem
ormanı hem denizi kokladığın, köy içlerinden giden yolu ile İstanbul’a 90 km
mesafede, Şile’nin güzel bir mahallesi.
Hareketi Fenerbahçe mantarlardan başlatıyoruz. 25 Nisan Cumartesi saat 8.50, Serhan ve
Haldun ile Bostancı’ya doğru pedal basıyoruz. Candan, Nur ve Selahattin
(birlikte ilk defa) ve sürpriz olarak Düşra’nın da katılmasıyla 8 kişi güzel
bir havada Pendik kahvaltı noktamıza doğru ilerlemekteyiz.
Meteo bu iki gün için güneşli, parçalı bulutlu sıcak bir
bahar havası tahmin etmekte. Çadırlarımızda kalacağız, ekâbirler hariç!
Yol üzerinde bir gerginliği fazla dallanmadan atlatarak
Pendik Beltur’dayız.
Aslında bu gerginliğin esas sebebini konuşmak lazım. Belediye
öyle düzenlemeler yapıyor ki, bisikletliyle yayayı karşı karşıya getiriyor.
Maltepe yakınlarında, yeni doldurulan alan önünden seyreden kaldırım üzerindeki
bisiklet yolu geliyor bir yerde kesiliyor. 10 m ileride gene devam ediyor.
Burada kaldırımı da daraltmış, bir cep açmış ve genişliğini 2 m’ye düşürmüş.
Haliyle yaya ve bisikletli dip dibe geçmek zorunda. Ne oluyor, her iki taraf da
tedirgin durumda! Acaba yaya yola kayar mı, acaba bisikletli üzerime çıkar mı?
Al sana patlamaya hazır bir bomba. Herkes kendi açısından haklı ve yersiz bir
gerilim. Bu gibi örnekler yığınla. Bisiklet yolu üzerine konulmuş çöp kutusu,
bank... Benim anlayamadığım. Bizler bunu görüyor ve düşünebiliyoruz da bu işin
sorumlusu neden düşünemez? Cevabı çok açık. Sen hayvanat bahçesi müdürünü
Tübitak’ın başına getirirsen kriptoları çözecek eleman bulamazsın. Belediyedeki
durum da hiç farklı değil.
Rotayı Göçbeyli üzerinden Ulupelit ve Ahmetli diye
belirledik. İstanbul’un halen kalmış güzel köyleri ve yolları. Ana trafik
yoğunluğu ve gürültüsünden uzak bir coğrafyada, yeşillerin içinden.
Kahvaltı sohbet ve gırgırla geçmekte. Esas konu bisiklet
olsa da yaşanan gerginlik ve günümüz Türkiye’sinin içler acısı durumu gibi memleket
meselelerinden uzak kalamıyor.
Sabiha Gökçen yolunu geride bırakmış İstanbul Park’a doğru
ilerlemekteyiz. Bu gezide ilk defa yeni GoPro kamerasıyla çekim yapıyorum.
Pratik edinmem lazım, belgesel hazırlamak niyetindeyim. O nedenle bu işe uygun
bazı araç-gereçler edindim.
Shell benzincisi bir ihtiyaç giderme noktası. Marketi zengin
yiyecek-içecek ile dolu. Boşalan şişeler çöpe değil Firuzan tarafından cam
kumbaraya atılmak üzere toplanıyor. Selahattin’de kramp şikayetleri var. Basamıyorum
pedala diyor. Ayak üstü yapılan masaj umarım fayda verir.
İstanbul Park terk edilmiş, battal bir vaziyette, otoparka
dönüşmüş. Arada yapılan bir iki önemsiz aktivite dışında öyle beklemekte.
Selahattin pes ediyor. Kramp ilerlemesine ciddi mani
olmakta. Buraya kadar diyor! Üzülüyoruz, yeni tanışmıştık ve tam bizden biri.
Umarız gelecek sefer yapamadığımız turu yaparız.
Göçbeyli’deyiz ve yanımızdakilerle, simit, çay ve ayranla
karnımızı doyurmaktayız. Hepimiz hazırlıklıyız, tatlı tuzlu yiyecekler almışız.
Şehir gürültüsü ve kokusundan uzaklaşmış nefis bir doğa
parçası içinden geçen yolda tırmanıyoruz. Yol bir iniyor bir çıkıyor, yatık S
şeklinde. Hava harika, güneş bizi selamlıyor. Herkes üzerindeki fazlalıkları
çıkartmış. Ter yüzümden akmakta. Gözüme kaçan tuzlu su nedeniyle ovuştura
ovuştura pedal basıyorum.
Aklıma eski satranç şampiyonunun “Kadınlar satrançta iyi
olamayacaklarını kabul etmeli” açıklaması geliyor. Şöyle diyordu haber: Eski satranç dünya şampiyonu İngiliz Nigel
Short, “Biz erkekler duygusal zekâmızın kadınlar kadar yüksek olmadığını nasıl
kabul ediyorsak, kadınlar da araba kullanamadıklarını ve satrançta erkekler
kadar iyi olamayacaklarını kabul etmeli” dedi. Short, ‘her konuda eşit
olmalıyız’ gibi bir bakış açısı yerine kadın ve erkeğe güçlü olduğu konulara
yönelmelerini önerdi. (Haber Cumhuriyet)
Düşra her zaman önde, hem rampa çıkışında hem de inişinde.
Nur ise öyle güzel hazırlanmış ki, temposu hiç aksamıyor. Candan zaten güçlü,
ama Nur’u yalnız bırakmamak için her daim yakınında. Ben ve Haldun grubun
arkasını tutuyoruz. Zaman zaman Serhan da bize eşlik ediyor. Firuzan ise grubu
motive etmek için her yerde, hepimizle temas halinde.
Bıçkıdere’ye sapmayıp Ulupelit kahvede moladayız. Köylülerle
sohbet hoşuma gidiyor. Hem onlara gezimizin amacını, bisikletin keyfini
anlatıyor, hem de onların nabzını tutuyorum. Biraz siyasi meseleleri de
kurcalıyorum. Merak ediyorum ne düşünürler? Bazen sessiz kalır bazense
konuşurlar.
Buradan sonra yol yavaş yavaş inişe geçecektir. Onun
mutluluğu ile kahveden ayrıldık ama bu mutluluğun gelmesine daha çok zaman / yol
olduğunu görüyoruz.
Ha bitti diyorsun gene bir tırmanış. Bazıları hafif de olsa.
Ancak asfaltın evsafı harika. Yeni yapılmış, yağ gibi kayıyor velespitler. Bir
de yol bozuk oldu mu iyicene ıstırap durumları doğuyor. Uzatmayayım, sırasıyla
Erenler, Korucu, Ahmetli geride kalıp otoyola indik. Eski asfaltın olduğu
bölümler de çıktı karşımıza ama genelde ağır araç trafiği olmayan bir yoldu.
Şimdi Kumbaba’ya varmak üzereyiz. Serhan ve Haldun
otellerine gitmek için ayrılıyorlar. Tam bu sırada Musa Bey’e rastlıyoruz. Bizi
karşılamaya mı geldin diyorum. Gülüşüyor, kucaklaşıyor ve arkadaşlarla
tanıştırıyorum. Daha önceki gezilerimizde tanıştığımız muhtar Musa Bey bize her
zaman yakınlık ve ilgi gösterdi. Bahçesini çadırımıza açtı. İhtiyacımıza cevap
verdi. Sağ olsun var olsun.
Tarihi Kumbaba
Sağlığı korumak ya da
belirli hastalıkları tedavi etmek maksadı ile kürler halinde güneş, deniz ve
kum gibi doğal etkenlerin desteğine başvurmak ‘Talassoterapi’ olarak
adlandırılır. Şile’de merkeze 2 km uzaklıkta yer alan ve Kumbaba olarak bilinen
bölgenin kumları Talassoterapi için uygun koşulları sağlar. Şile’nin incecik
kumlarının tedavi edici özellikleri olduğunu düşünenler Talasseterapi için Kumbaba
sahiline giderler.
Karadeniz kıyıları
deri, solunum, sindirim ve lokomotor sistem hastalıklarının yanı sıra dolaşım,
endokrin, sinir sistemi hastalıkları için de ziyaret edilir.
Kırmızı-turuncu
renkli, demir/bakır alaşımlı ve radyoaktif özellikleri olan kumları ile şifa
verici bir yer olarak ünlenen Kumbaba tepesi, Bizans döneminden bu yana
insanların tıbbi amaçlarla kum banyoları yaptığı bir bölge olarak bilinir.
Yapılan ölçümlerde,
Kumbaba kumul kumların %11.88’inin hafif mineral, %88.12’sinin ağır mineral
içerdiği anlaşılmıştır. Ağır mineral grubunda %2.08 magnetit, % 9.8 diğer ağır
mineral grupları yer alır.
Tarihe baktığımızda bu
bölgenin Bizanslılar tarafından ‘Güneş Hamamı’ olarak kullanıldığı
bilgisine ulaşırız. O devirlerde bölge kumunun özellikle romatizmal
hastalıkların tedavisinde yararlı olduğu dilden dile dolaştığı için,
Theodosius, Justinianus, Commenes’in de aralarında bulunduğu Bizans saray
mensuplarının yaz aylarında gemilerle bu sahile gelip güneş banyosu aldıkları
söylenir.
Evliya Çelebi,
seyahatnamesinde ’Kumbaba’nın günümüzden 400 yıl önce yaşayan bir Türk olduğunu
yazar. Gençliğinde Mısır’a giden bu Türk âlimin, Babillerin ve Mısırlıların kum
tedavilerini etüt etmek için yıllarca orada kaldığını belirtir. Anlatılanlara
göre, gerçek adı bilinmeyen bu alim, İstanbul’a dönünce de uzun
araştırmalarının sonucunda, Şile’deki bu kumların doğal yollarla tedavi süreci
için elverişli olduğu kararını verir.
Zaman içinde, gerçek
adını kimsenin hatırlamadığı bu ilk fizyoterapi uzmanın hürmeten, bu bölgeye
Kumbaba adı verilir. Kumbaba’nın mezarı da aynı tepede yer alır.
(Kaynak
ŞileBelediyesi)
Bizans döneminden kalma bir kabartma |
Kumbaba plajı |
Çadırlar kurulmuş... Candan 3 kişilik almış, 2’lik dar gelince. Ben de yeniden alacak olsam öyle yapardım. Düşra onlarınkini almış.
Öndeki pidecide akşam yemeğindeyiz. Önden Ezogelin istiyor
herkes. Tüm elektrikli aletler şarjda, prizler tarafımızdan işgal edilmiş.
Arkadan pide, kebap ve menemen. Ayran ve soda eşliğinde. Gece bu şekilde
sohbetle sürerken lokanta sahiplerinin telaşla koşuşturmaları ve konuşmaları gözden
kaçmıyor. Yolun başında bir trafik kazası. Motosiklet üzerindeki 2 kişiye
çarpıp kaçan araç ve bir ölü. Polis etrafı çevirmiş, ablukaya almış...
Öğrenebildiğimiz kadarıyla.
Ancak daha sonra acı haber geliyor ve ölenin kendi yakınları
olduğunu öğrenmek birden ortalığı matem yerine çeviriyor. Kötü bir durum. Ölen,
askerden geleli 2 ay olmuş yeğenleri. Motosikletle yiyecek servisi yapıyor.
Kaçan araba beyaz BMW. Trafik canavarı gene iş başında. Hayat bir saniye ile
sona eriyor. Her şey bitiyor.
Bu haberin üzerine dünyanın çatısı denilen Nepal’deki deprem
haberi acıların üzerine acı katıyor ve gecenin sonunu getiriyor.
Saatler 10’u geçmiş. Lokantanın WC’sinde bazı ihtiyaçları
giderip çadırlarımızda tulumlarımıza girmiş vaziyetteyiz. Bahçedeki tavuklar bile
kümeslerine çekilmişler. Yorgunluk iyicene belli ediyor kendini. Yavaş yavaş
uyumaya geçerken çadırımın üstüne şıp dedi damladı durumları. Tek tek inen bu
damlalar da nereden çıktı demeden çoğalmaya başlıyorlar. Gergin brandanın
üzerinde trampet solosu. Haydaaaa... yoktu bu hesapta. İyi ki velespitleri dam
altına almışız. Yoksa şimdi çık çadırdan... pek de hoş olmazdı.
Uykuya dalmadan önce size bir soru: 2007'de hangi ülkenin
ordusuna mensup 170 asker talim sırasında kaybolup yanlışlıkla komşu ülkeyi işgal
etmiştir?
a) Meksika, b) Kanada, c) Lüksemburg, d) İsviçre.
26 Nisan Pazar, 2. gün
Gece boyunca devam eden yağmur, sabah erkenden başucunda
öten horozlar ve dibine kadar açılmış ezan sesi. Bilançonun özeti.
Yan çadırlardan sesler gelmekte, arkadaşlar da uyanmış.
Düşra gece üşümüş, Candan ezan sesini bile duymamış, Nur ise çadırın
ferahlığında çok rahat etmiş. Bizim için de pek tedirgin olmadığımız bir
geceydi.
Çadırlar toplanıp, camide ihtiyaçlar giderilip Serhan ve
Haldun’un da katılımıyla yapılan kahvaltı ve halen hafif de olsa yağan yağmurun
altında yola çıkıyoruz.
Otoyolun rampasını tırmanmak, buğulanan gözlükler, naylonun
içinde terleyen vücutlar... Sofular ayırımına kadar sürüyor. Buradan sonra gene
iç yollardan süreceğiz. Çıktık çıktık şimdi denize doğru ineceğiz. Yol
üzerindeki çeşmeden doldurduğumuz mataralarımızla köyün içinden geçip kıyıya
paralel ilerlemekteyiz. Ama gene çıkışlar ve inişlerle gidiyoruz. Sağda solda
piknik alanları. Kiminin müşterileri gelmiş bile.
Yağmur hafifledi, hatta yağmıyor sanırım. Üstümdeki fazla,
naylon terletiyor.! Çıkarttım. Off be, ne de iyi geldi. Gerçi inişlerde biraz
serin gelse de daha rahat.
Doğancılı geçildi, Sahilköy çayevinde mola. Çaylar 75,
kahveler 3. Çayevi sakinleri ile sohbetteyiz. Gelinen mesafe, gidilen yol, 3
teker elektrikli araç (motosiklet tarzı)... Her telden bu sohbet sonrası gene
yola koyuluyoruz.
Yolumuz bizi artık sahilden alıp içlere, ağaçlı bölgelere,
ormana doğru götürüyor. Ve rampalara da...
Kurna aşıldı, Karakiraz sonrası yol kenarında verilen molada
aniden duyulan silah sesleri ve üstümüze düşen saçma parçaları. Arkadaki atış kulübü
talime başlamış. Nasıl konumlandırmışlar ki poligonu? Her şey bize doğru mu
yönlendirilmiş?
Yol boyunca ağır abiler geçti / geçiyor yanımızdan. Herhalde
büyük buluşma var. Gürültü içinde, sanki de gürültüleri övünçleriymişçesine
sürüyorlar. Hani sessiz motor ol(a)maz. İşin tuhafı, sanırsın ki seni en iyi
onlar anlar. Ne gezer, dibimizden geçenler, hemen kıranlar...
Kılıçlı’ya girmeden yol kavşağında solda bir ‘Lezzet Durağı’
var. Hanımların işlettiği, karnımızı doyurabileceğimiz bir yer. Burası öğle
yemeği mola yerimiz olacaktı.
Ve oluyor. Pide, menemen, kahve, çay, ayran, soda...
yumuluyoruz. Acıkmışız, biraz da yorulmuş. Belki birazdan da fazla :))
O kadar uzağa gitmeyip İstanbul’dan buralara gelip de kamp
kurulur. Bu fikir Candan tarafından işletmeci hanımlar ve yandaki çayırın
sahibi bey ile değerlendirilmeye tabii tutuluyor. Alelacele onlara 50 çadır
üzerinden kazanabilecekleri para anlatılıyor. Bir WC ve gelsin kampçılar...
Kılıçlı güzel bir köy. Camii önündeki çeşmenin suyu
lezzetli. Mola verilecek kahvesi var, bakkalı var... Hava da lokum oldu, o
bulutlar gitti güneş yüzünü gösterdi.
Yokuş aşağı iniyoruz. Bir karışıklık, Bozhane sanki yolumuz
diye saptık sağa. Burası da keyifli bir yer ama doğru yol değil. Ucu Göllü’ye
gidip kalıyor. Aslında bir zamanlar harita üzerinden yol ararken buradan da
Paşamandıra’ya gidilir sanmıştım. Öğrenmiş oldum-olamayacağını.
Üzerinden geçtiğimiz çay Riva’nın suları. Toplana toplana
çoğalıp Çayağzı’ndan denize dökülmekte. Bundan sonrası günlük turlarımızdaki
rota olacak: Öğümce-MŞP-Zerzavatçı...
Tırmanış sonrası 3. Köprü yollarının şantiyesine geliyoruz.
İşçilerle gırgırına konuşmalar. Geçireyim sizi karşıya diyor. Vallahi duyduğum
en iyi teklif. Ayıp olur arkadaşlara diyorum. Gülüşüyoruz karşılıklı. Önümde dimdik
inen ve çıkan toprak bir yol. Arabalar bile panik içinde, rampada kalırım
korkusuyla gaza basmaktalar. Hiç gülesim yoktu, onları öyle görünce.
Bir parça da bal çalayım. Hazır seçimler gelmişken :)) İBB’nin açıklaması:
İstanbul'a 4 Yeni Metro Hattı Geliyor
İkitelli-Ataköy metro hattı,
Ataköy'den başlayıp Marmaray ile birleşerek, Basın Ekspres Bağlantı Yolu'na
paralel bir koridor izleyecek, İkitelli'de bulunan Başakşehir-Kirazlı metro
hattının İkitelli Güney Sanayi İstasyonu'na ulaşacak.
Bostancı-Dudullu
metro hattı, Bostancı İDO
istasyonundan başlayıp Kozyatağı, İçerenköy, Türkiş Blokları üzerinden
Dudullu'ya ulaşacak. Marmaray ile entegre olacak hat, Kozyatağı'nda
Kadıköy-Kartal metrosuna, Kadıköy-Ataşehir-Ümraniye-Sancaktepe-Sultanbeyli
metrosu, Dudullu istasyonunda olan Üsküdar-Ümraniye-Çekmeköy metrosuna
bağlanacak. Bostancı, Suadiye, Üst Bostancı, Kozyatağı, Küçükbakkalköy,
İçerenköy, Kayışdağı, Türkiş Blaklorı, İMES, MODOKO, Dudullu, Yukarı Dudullu,
Depo istasyonları hatta yer alıyor.
|
Kabataş-Mecidiyeköy
metro hattı, yapımına devam edilen Mahmutbey-Mecidiyeköy hattına bağlanacak.
Kabataş, Beşiktaş, Darphane ve Mecidiyeköy istasyonları hatta yer
alacak.
|
Bakırköy-Kirazlı
metro hattı, Kirazlı-Bakırköy İDO metro hattı, Başakşehir-Kirazlı metro hattının
devamı olarak planlandı. Bakırköy Meydan'da Marmaray'a entegre olan hat,
İncirli'de Yenikapı-Otogar-Havaalanı hattına bağlanacak. Yenikapı-İncirli-Sefaköy
metro hattına da İncirli'de entegre olacak. Hattaki istasyonlar da Bakırköy
İDO, Özgürlük Meydanı, Zuhuratbaba, İncirli, Haznedar, İlkyuva, Yıldıztepe,
Mollagürani ve Kirazlı.
|
İstanbul'a Bir Yeni Proje Daha
İstanbul'un trafiğine
çözüm için iki yeni deniz hattı açılıyor. İlki İstinye-Çubuklu diğeri ise
Mudanya-Büyükçekmece arasında olacak.
Önümüzdeki ay
açılması hedeflenen İstinye Çubuklu deniz hattı öncelikle Levent, Maslak,
Sanayi Mahallesi ve ikinci köprünün trafiğini rahatlatacak. Şehir Hatları
tarafından işletilecek hattan günde 10 bin aracın geçmesi hedefleniyor. Ancak
asıl hedef yolcu ulaşımını bu güzergaha aktarmak.
|
Bu hat sayesinde
öncelikle Anadolu yakasının kuzeyinde (Paşabahçe/Beykoz) ve Avrupa yakasının
güneyinde (Maslak, Sanayi Mahallesi ve Levent) yaşayan vatandaşlar Boğaz
trafiğine girmeden deniz yoluyla karşı yakaya geçmiş olacak. Bu güzergahta
yayalar için İETT ring hatları konulacak, en önemlisi de deniz hattı metroya
bağlanacak. Böylece yolcuların trafiğe takılmadan iki yaka arasında ulaşımı
sağlanacak. Projenin ikinci ayağını ise Bursa-Mudanya ve
İstanbul-Büyükçekmece arasında açılacak yeni deniz ulaşım yolu oluşturuyor.
|
İster inan ister inanma durumları!
Mahmut Şevket Paşa, çınar ağacının altındaki kahvede
dinlenmekteyiz. Kışın olan ıhlamur yokmuş artık. Nane ruhu içiyoruz. Neyin
nesidir bilinmez ama acayip keskin bir toz bu. Adamın içini ferahlatıyor. Hani
devamlı içilesi bir şey değil ama.
Zerzavatçı-Görele rampası-Kavacık ve A.Hisarı’na inen yokuş.
Bunlar başarıyla atlatılıp / geçilip Üsküdar yolundayız. Bir karışıklık, nedeni
tam anlayamadığım durumdan dolayı Küçüksu’da bir daire çizip aynı noktaya
geliyoruz. Bu bizi grubun gerisinde bırakıyor. Ön tarafı yakalama çabasındayız
Firuzan’la. İşte oradalar, yolun kenarında bekliyorlar. Ohh çektim ama vah
durumları. Serhan açılan bir araç kapısı neticesinde kendini yerde bulmuş,
ramak kalmış arkadaki aracın altında kalmasına. Grup biraz sinirli ve endişeli.
Serhan’ın sağı solu yoklanmakta, bisiklet inceleme altında. İyiyim diyor ama bu
işin acısı sonra çıkar. Bisiklette ufak 1-2 sıyrık. O da yazık. Şoför
demlenmiş, gözler çakır. Durumu faça. Gel diyorum, bak şu adamın haline, sor ne
oldu, nasılsın? Özür diliyor. Tamam da biraz dikkat etsene bre adam!
Bir şekilde sahil yolunun trafiğini yarmaktayız. Ortadan
sağdan soldan giderek biz de kendimize boşluk arayıp ilerliyoruz. Yolda başka
bisikletçiler de var.
Serhan aldığı adrenalin sayesinde tüm yorgunluğum gitti
diyor. Kadıköy’de içilen bir meyve suyu ve evli evine köylü köyüne durumları.
Kapatmadan dünkü sorunun cevabı: İsviçre. (Kaynak habere)
Üçlemenin diğer ayakları: Karaburun-Yeşil Efe, İznik-ZeytinAğacı
Tur bilgisi: Gidiş. Pendik Göçbeyli arası otoyol, sağda
güvenlik şeritli, kırıcı olmayan çıkışlar. Göçbeyli’den Ahmetli ‘ye kadar
inişli çıkışlı. Orman içinden giden. Yol asfalt (bir bölümü yamalı asfalt),
trafik fazla değil. Ahmetli-Kumbaba arası düz. Köylerde kıraathane-bakkal-fırın
mevcut. Yol üzerinde çeşme bol.
Dönüş. Kumbaba-Sofular ayırımına kadar otoyol, güvenlik
şeridi var, tırmanış kırıcı değil. Sofular Sahilköy arası kısa tırmanışları
olan, kıyıya paralel yol. Sahilköy-Kılçlı-MŞP-Zerzavatçı-Görele arası
tırmanışları bol, yer yer dik olan bir yol. Tamamen asfalt. Sadece Öğümce’den
çıkılan yol üzerinde köprü şantiyesi nedeniyle bozuk ve inşaat halinde kısa bir
bölüm var. Köylerde kıraathane-bakkal-fırın mevcut. Yol üzerinde çeşme bol.
Konaklama: Kumbaba’da Şile Dört Mevsim Tatil Köyü 1 kişi
(o.k) 75-TL. Sahile yakın çadır kurmak mümkün. WC için camii uygun. Yazın
pansiyon sayısı artmakta. Yemek yiyecek yer hem mahallede hem sahilde bolca.
Kumbaba Rota
Gidiş: Kadıköy-Pendik-Göçbeyli-Ulupelit-Ahmetli-Kumbaba
Tur tarihi: 25 Nisan 2015
Kat edilen mesafe: 90,26 km.
Ortalama hız: 11,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 7 sa. 33 dk., dışarıda geçen süre 9
sa. 29 dk.
En yüksek sıcaklık 29 ˚C, en düşük 15 ˚C, ortalama 22,4 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1147 m, kaybı (iniş) 1173 m.
Garmin yol bilgileri Kumbaba gidiş
Dönüş: Kumbaba-Sofular-Sahilköy-Kılıçlı-MŞP-Zerzavatçı-Kavacık-A.Hisarı-Üsküdar-Kadıköy
Tur tarihi: 26 Nisan 2015
Kat edilen mesafe: 82,17 km.
Ortalama hız: 8,9 km/sa.
Bisiklete biniş süresi 9 sa. 12 dk., dışarıda geçen süre 11
sa. 39 dk.
En yüksek sıcaklık 28 ˚C, en düşük 12 ˚C, ortalama 19,3 ˚C
İrtifa kazancı (çıkış) 1612 m, kaybı (iniş) 1586 m.
Garmin yol bilgileri Kumbaba dönüş
1. gün
2. gün
Foto katkıları için Haldun’a teşekkürler.
Tur sonrası düşünceler:
Candan Şişman
Teşekkürler her şey
için, Varol'un Sağ olun herkese kucak dolusu selamlar daha iyilerini uzunlarını
yapmak umuduyla.
Haldun Güçlü
Her ne kadar dönüşte
kaslarım cayır cayır yansa da bisiklete binmenin keyfini sonuna kadar yaşatan
çok başarılı seçilmiş bir rotaydı. Hele Üsküdar da turu bitirmişken vapura binip
Beşiktaş da kendini evine atacağına Kadıköy’e kadar bizimle gelip
yorgunluğumuza ortak olan Serhan Kumbasar ağabeyimiz gözlerimi yaşarttı. Kendisini
taze sıkılmış büyük bardak portakal suyuyla ödüllendirdik :)
Bu güzel rotayı
belirleyerek bizlere çok keyifli bir hafta sonu yaşatan Mustafa Dorsay'a tekrar
teşekkürler.
Serhan Kumbasar
Sürünerek bilgisayarın
başına geldim…
Klavyenin başına
oturacak gücü bulduktan sonra acaba onlara basabilecek miydim…?
Sonunda becerdim..
Hakikaten müthiş bir
tur oldu.. bu konuda düzenleyen Mustafa Dorsay ve
sessiz ama yapıcı
katkılarıyla turlarımızın isimsiz kahramanı Firuzan Özoğul’a teşekkürler…
Tabii ki beraber
bisiklet sürdüğümüz arkadaşlarımı da unutmadan kendilerine birer teşekkür…
Portakal suyunun
önemli bir itici güç olduğu bir gerçek… İnsan düşünmeden edemiyor: Acaba 2-3
portakal suyuna nerelere kadar gidilebilir… (Haldun beye teşekkürler…)
Genç arkadaşımız
Düşra’yı da yeni yaşı için kutluyorum…
Büyük Eminönü turu
için Mustafa’dan rota çalışması bekliyoruz…
Bu bölgeye yapılmış turlar
Kumbaba-Ne Macera, Kumbaba-Şile, El Trio Chile
İlginizi çekebilir [bisikletle]Türkiye:Ardahan-Boğatepe-Kars